2-MEKTUP
Kapıyı bilmem kaçıncı kez tıklattım. Alexandra tam 3 gün boyunca bir kere bile odadan çıkmadı. Yemek yemek için bile. Siyah tercihini belirttikten sonra babamla konuşup tüm odayı değiştirmek istediğini söyleyince babam kabul etti ve kendi başına alışverişe çıktı. Eve geldiğinden birkaç saat sonrasında iki kamyon geldi. kendi odasındakiler bir yere götürüldü. Benim odamdakiler onun odasına ve onun odasına ise kutuların içinde yeni eşyalar geldi. Eşyaların neye benzediğini hiç ama hiç bilmiyorum ve aldığı o boyaların ne renk olduğunu ve boyayıp boyamadığını ve kendi başına mı boyayacağını bilmiyorum. En son o zaman görüştük ve hala hayatta olduğunun tek kanıtı bana şuanda olduğu gibi
"beni yalnız bıraak!" diye bağırması. Alexandra ile sürekli kavga eden bir kardeşlik ilişkimiz olmamıştı ama şu üç günde kavga etmekten başka beraber hiçbir şey yapmadık.
"aç mısın?"
"hayııır."
"3 gündür bir şey yemiyorsun nasıl aç olmazsın?"
"justin mcgrown beni derhal yalnız bırak." Bu sefer inat ettim ve gitmiyorum.
"hayır. kapıyı aç içeriyi görmek istiyorum."
"bitirdiğimde açacağım."
"o eşyaları kendi başına nasıl hareket ettireceksin?"
"sana ne?" oflayarak sırtımı kapıya yasladım ve yere çökerek oturdum. Kaç dakika geçti saymadım ama kapıyı açtığında ppat gerie düştüm. Yerimde doğrulup arkama döndüm. B-bu o-oda bu evin içine nasıl girdi? Bu oda önceden benim odamla aynı olan oda mı? mükemmelliğin yeni adı bu mu? Duvarlar kenarlarınca renklerinde farklılık gösterirken renkleri odayla bütünleşiyordu. Duvarları gri rengine kaçan bir siyah ve beyaz odanın genelinde ise siyah beyaz lacivert hakim. Siyah asla boğucu değil beyaz asla göz rahatsızlığını bozacak şekilde değil. aralara serpilmiş lacivertler ortamı yumuşatıyor. Kullanılan malzemelerin parlaklığı odanın farklı bir boyut kazanmasına neden olmuş. Tam burası fazla parlak diyecekken gelen matlık fikrimi değiştiriyor. Yerdeki beyazımsı halı ortamı yumuşatan en büyük şey. Pencerenin kenarına konulmuş buradan aşırı rahat görünen lacivert-mavi içine gömülmene yardımcı olan koltuk insana hayallere dalmayı vaat ediyor. Dolapların kapladığı yer duvarla uyumundan dolayı belli olmuyor bile. Banyoya giren kapı kahverengi ve odanın kapısının arkasından görünen kısmı. Bu kahverengilik az olmasına rağmen içerideki uyumu bozmuyor ve önümde sallanan beş parmak- beş parmak mı? kafamı geri çektim. Dalmış olmalıyım. Alexandra bana elini sallayınca kendime geldim. Odanın evrim geçirmiş haliyle dalıp gitmişim.
"y-yemek?" alexandra
"gidelim." Dedi ve odadan çıktı. Bu kız bildiği tüm kelimeleri unutmuş mu? Aşağı yavaş adımlarla indi. Bende arkasından. Mutfağa girip kendine sandviç yaptı. Annemler yine evde yok. Bana da teklif etmesini bekledim ama yapmadı ve yaptığı sandviç çok küçük. Alexandra'nın normal ki yaptığının zıttına sandviçini yavaş yavaş yiyordu. Arada suratıma bakıyor sonra geri önüne dönüyor. Sandviçini bitirdiğinde tabağı lavabonun içine bırakıp odasına çıktı. Yine ona sormaya cesaret edememiş ve onunla konuşamamıştım. Offf. Anahtarlarımı alıp evden çıktım. Kafamı dağıtmam gerek. Dışarı çıkıp biraz yürüdükten sonra aslında baya bir dolaştım çünkü akşam oldu- eve geldim. Babam gelmişti. Babamın yanına gidip yanına oturdum. İzlediği futbol maçına bende bakıyordum.
"alexandra bugün odasından çıktı ve küçük bir sandviç yedi." Babam hemen bana döndü.
"çıktı mı?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NEW YORKER (İST-YORKER2)
Ficção AdolescenteTek bir dilekle hayatı değişen Alexandra grown Her şeyin yavaş yavaş farkına varır. Yaşadıkları onu bambaşka bir yaşama atar Asla yapmam dediği şeyleri yapmaya başlar Her seferinde hayat ona başka bir engel çıkarır Ama o her birini teker teker geçer...