8. Bölüm

384 38 14
                                    

APRIL

Sarışın çocuk, adı sanırım Octavian idi; Rachel, Kheiron, Nico ve Leo ile bir masada oturuyorduk.

Nico tam yanımda elimi sımsıkı tutuyordu. Bu haline üzülüyordum. Ablasını bir görevde kaybetmişti ki bu korkunç birşeydi, insanın ailesini kaybetmesi, korkunç birşeydi. Hele ki tanıdığın, sevdiğin insanları kaybetmek, hiç tanımadığın aileni kaybetmekten daha zordu çünkü onunla ya da onlarla yaşadığın anılar o anı unutulmaz yapmaya yetmiyordu, asla yetmezdi. O anıyı unutulmaz yapan şey, aslında o anıyı paylaştığın kişilerdi.

Birlikte güldüğün, birlikte ağladığın bir insanı kaybetmek şüphesiz en zor olanıydı ve her ne kadar empati kurmaya çalışsam da bunu anlayabileceğimi sanımıyordum.

Ben bunları düşünürken onlar birşey hakkında konuşmuş ve hemfikir olmuşlardı. Leo ise bana endişeli bir şekilde bakıyordu.

Kheiron "Ben çağırırım." Dedi. Kheiron masadan kalaktığında Leo hala endişeli bir şekilde bakıyordu. "Leo neden öyle-" sözümü bölen şey kanat sesleriydi.

Hayır, lütfen...

Ben yavaşça ayağa kalktım. Birinin hafifçe omzuma bastırdığını hissettim. Bu Leo'du. Her ne kadar bununla 'Sorun yok.' Demek istese de korku yavaşça bedenimi ele geçirmeye başlamıştı.

Derin nefes al April, derin bir nefes.

Pegasuslara binmeden önce Nico önümde durdu. İlk başta ne yapmak istediğini anlamadım.

Sarılmak istemişti.

Biraz birbirimize baktıktan sonra hızlıca ona sarıldım. Bunu çok sık yapmadığı için alışık olmadığını biliyordum. Aslında benim de pek alışık olduğum söylenemezdi. Kulağıma bir cümle fısıldadı.

"Geri gelmeni istiyorum." Ve ben de fısıldayarak karşılık verdim.

"Geri geleceğime söz veriyorum."

Nico'nun kahverengi gözlerindeki parıltı herşeyi konuşmasına gerek olmadan açıklıyordu.

O da söz vermişti.

Ama ben o değildim ve ben sözümü tutacaktım. Tek en iyi arkadaşım için, sözümü tutacaktım.

Nico yanımızdan hızlı adımlarla uzaklaşınca arkamdan birisi bana sarıldı.

Bu deniz kokusunu nerede olsa tanırdım.

"İyi şanslar April." Dedi Percy. Annabeth de ona yakın birşeyler söyledi. Dikkatim dağılmıştı çünkü bir tane pegasus sertçe kanat çırpmıştı. Octavian elini saçlarının içinden geçirdi ve bir tane pegasusa bindi. Rachel mavi atkısını boğazına sardı ve o da bir tenesine bindi.

Leo yanıma geldi. "Uçarken gözlerini kapat ve başka bir yerde olduğunu hayal et." Dedi. Tebessüm etmeye çalıştım ama olmadı. Bacaklarımın titremesine az kaldığını hissedebiliyordum. Leo siyah olan pegasusa çıkmama yardım ederken "Yapabilirsin." Diye fısıldadı.

***

Hayır kesinlikle yapamıyordum eğer merak ediyorsanız. Pegasusun boynuna sımsıkı tutunmuştum ve gözlerimi de kapatmıştım.

Bu korku beni güçsüzleştiriyor. Onu yenmeliyim.

Yapamıyordum.

Eğer yerde olsaydık kocaman bir yarık açacağımdan emindim. "Ne kadar kaldı?" Dedi Octavian, sanırım o da uçmaktan fazla hoşlanmıyordu. Göz ucuyla Leo'ya baktığımda haritayı açıyordu. "Birkaç saat. Belki biraz daha hızlı uçarsak-" "HAYIR." Diye bağırdım ve böylece hız meselesi de kapanmış oldu.

LEO

Bir denizin üzerinden geçmeye başlamıştık. April'e baktığımda kafasını Pegasusun boynuna gömmüş olduğunu gördüm.

Pegasus fikrini ortaya atan Kheiron'du. Ben ise bu fikre başından beir karşı çıkmıştım. Çünkü April'in yükseklik korkusundan birtek ben haberdardım. Ancak daha sonra fikir kesinleşince yapabildiğim tek şey haritayı kontrol etmekti.

İçimde kötü bir his vardı.

Arkamda Octavian ve Rachel tartışıyorlardı.

Havada siyah bir nokta gördüm. Giderek büyüyen siyah bir nokta. Gözlerimi kıstığımda o siyah noktanın devasa bir kartal olduğunu gördüm.

Şuan sanki hiç derdimiz yokmuş gibi bir de bu çıkmıştı.

İçimden bir ses 'Nico ya da Percy olsaydı kolaylıkla halledebilirdi.' Diye düşünüyordu. İçimde küçük bir öfke hissi oluştu. Ben de halledebilirdim.

Rachel kartalı benden sonra ilk farkeden kişi oldu. "Kartal!" Diye bağırdı. Octavian da kılıcını çıkarttı. April'e baktığımda hala kafasının gömülü olduğunu gördüm.

Aklıma kolay ve kısa bir plan geldi. Gayet basit ve bilindik olduğundan zorluk çıkmayacağını düşünüyordum. "Rachel bana atkını ver!" Diye bağırdım. Basınç çok yüksekti ve bu birbirimizi duymamızı zorlaştırıyordu. Rachel atkıyı verdikten sonra bir ucunu Octavian'a uzattım. "Üç deyince sen sağa ben sola gidiyoruz." Diye bağırdım."

Şuan panik halindeydim ve yapabileceğim en iyi plan buydu. Kartla doğruca bize doğru geliyordu. Şu anda pike yapsak bile bize ulaşırdı. Kaçma şansımız sıfırdı.

"1." "2." Ben '3' diyemeden kartal bize doğru gelmişti ve Octavian da yana doğru çekilmişti. Ne olduğunu anlamadan pegasus tepetaklak oldu ve başka bir pegasusa çarptı. Kartal ne olduğunu anlayamadan ileri doğru gitmişti ve elbette ki, atkı yırtılmıştı.

April'in pegasusunda olmadığını gördüm. Takla atınca...

*Yazar notu; Leo'nun hızlı düşünme becerisini geliştir.

Alet kemerimi çıkarıp pegasusun boynuna bağladım. Suyun üzerinde köpüklenme olan kısımı belirledim pegasusu denize biraz yaklaştırdım ve balıklama atladım. Suya dalınca gözlerimi açtım, tam net değildi ama aşağı doğru düşen bir silüeti görüyordum. Rachel'a -öyle olmasını umuyordum en azından- doğru yüzmeye başladım. Bir elimle Rachel'ın belini kavradım diğer elimle de yüzeye çıkmak için kulaç atıyordum.

OCTAVIAN

Bir pegasus Rachel ve Leo binebilsin diye alçaldı. April'in göz ucuyla aşağı baktığını gördüm.

Birkaç saniye sonra Leo ve Rachel yanımızdaydı ancak sorun şu ki, Rachel uyanmıyordu.

Leo ellerini çapraz tutup Rachel'ın göğsüne bastırdı. Rachel uyanmıyordu. Nabzımın hızlandığını hissettim. Aptil ise endişeyle Rachel'ı izliyordu. Kimseden çıt çıkmıyordu.

Leo dudaklarını Rachel'ın dudaklarıyla birleştirdi. Kafamı başka bir tarafa çevirdim. Bundan hoşlanmamıştım. Nabzım çok hızlı atmaya başlamıştı. Rachel öksürerek uyandı. April'e baktığımda kafasını tekrar pegasusun boynuna gömmüş olduğunu gördüm.












Kahin [Octavian x Rachel]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin