Elime şu sıralar sürekli okuduğum kitabı alırken, kapüşonlu ceketimi üzerime geçirdim ve merdiven basamaklarını yavaş bir şekilde inerek, adımlarımı kapalı olan bahçeye yönelttim. Etrafı camla kapalı olan, küçük ancak şirin bir yerdi. Yağmur yağdığında ya da insanları bunaltan sıcak havalarda mutlaka burada vakit geçirirdim. Bay Tomlinson ise sinirli olduğu anlar, nadiren buraya gelirdi ve ben korktuğum halde, o sakinleşene kadar onu izlerdim.
"Sana meyve suyu getirdim, tatlım." Bayan Margaret elindeki geniş tepsiyi oturduğum sandalyenin önündeki masaya bıraktığında gülümsedim ve bacaklarımı rahat bir pozisyonda öne doğru uzatarak ayak tabanlarımı yere bastırdım. Ardından kitabımı elime alıp, kaldığım sayfayı bulmaya çalışırken dudaklarımla pipeti kavrayıp birkaç yudumun genzimden geçmesine izin verdim.
"Bay Tomlinson gelmedi, değil mi?" çiçekleri sulayan Bayan Margaret'a doğru konuştuğumda elindeki sararmış olan yaprakları bir kenara bırakıp başını olumsuz anlamda salladı.
"Henüz gelme saati değil, ben de gideceğim tatlım. Sana iyi okumalar." Kafamı salladığımda, önüme gelen birkaç buklemi sağ tarafa doğru sıkıştırdım ve kitabımın kaldığım sayfasını açıp, okumaya başladım. Kaç dakika olduğunu bilmiyordum, ancak kendimi kaptırdığım anlardan birisinde ensemde nefes hissetmek hafifçe irkilmemi sağlamıştı. Bay Tomlinson'un kokusu burnuma dolduğu sırada rahatça bir nefesi dışa verdim.
"Buraya," dedi, derin bir nefesi alıp, boynuma üflerken, "buraya fazla gelmezdin." Nefesini tekrar ense hizamda hissettiğimde, istemsizce kısık tondaki mırıltımı dışa vurdum. Baş parmağını enseme bastırıp beni yönlendirdi, ve başımı sağa doğru yatırdığımda dudaklarını boyun hizamdan açık tenime bastırdığını hissettim.
"Siz görmüyordunuz." mırıldanışım sessiz ortamda belli belirsiz yankılandığında, düzensizleşen nefes alış-verişlerim havaya karıştı. Parmaklarımı yavaşça sıktığım sandalye kolu etrafında gevşettiğimde, parmak uçlarını alt dudağıma temas ettirdi. Her şey fazlasıyla yoğun geliyordu. Yavaşça yutkundum.
"Keşke bugüne kadar görseymişim." kısık sesini işittiğimde, uyuşukça güldüm ve ellerimi onun yanaklarına yerleştirip, yüzlerimizin eşitlenmesini sağladım. Gözleri, dikkatle gözlerime kenetlenirken kalbim yerinden çıkacakmış gibi atıyordu.
Nedenini daha önce düşünmemiştim ama bu kalp çarpıntısı onu gördüğüm her anda, yaşadığım bir şeydi.
"Harry," birbirimize öylecek bakarken, gözlerimi kıstım. "Beni zorladığını biliyorsun, değil mi?" kısık sesini tekrar işittiğimde, kısık tondaki gülüşümle eş zamanlı şekilde gülümsedi ve duruşunu dikleştirdi. Elimi tuttuğunda, ayağı kalktım ve boğazımı temizledim.
"Nere gidiyoruz?" boştaki elimi ensemdeki saçlarıma iliştirdiğimde, Bay Tomlinson işaret parmağını çenesine sürtüp yorgun gözlerini yüz hizamda gezdirdi. Yorulduğunu biliyordum. Her ne kadar şirket dört kişi tarafından yönetiliyor olsa da, Tomlinson şirketi adı altında olduğu için her türlü hesapla Bay Tomlinson ilgileniyordu ve bu onu gün içinde fazlasıyla yoruyordu.
"Çok yorgunum, Harry. Uyumak istiyorum ve sen de benimle geleceksin." Alt dudağımı dişledim ve onu başımla onaylayıp merdiven basamaklarını dikkatlice çıktım.
Bay Tomlinson kapıyı açıp, ışığı açtığında uzun mesafeli adımlarla odaya girdim ve pazar günü bu odada yaşadığımız olay aklıma gelince yavaşça duraksadım. Göz ucuyla Bay Tomlinson'a baktığımda, duraksamadan seri hareketlerle üzerini değiştiriyordu. Eşofman altını giyerken başımı onun aksi tarafına çevirdim ve bakışlarımı sert zeminde gezdirmeye başladım. Onun kısık kıkırtısını bastırmak adına boğazımı temizletip olduğum yerde dikleştim.
"Harry, pantolonla rahat edeceğini sanmıyorum." Bakışlarını tekrarlıca üzerimde gezdirdiğinde, aynı şekilde bakışlarımı kot pantolonuma odaklattım ancak beni rahatsız etmeyişi nedeniyle sadece omuz silktim.
"Sorun değil, Bay Tomlinson." Bay Tomlinson iç geçirip, kıyafet odasına yöneldiğinde, parmaklarımı önümde kenetleyip dudaklarımı birbirine bastırdım.
"Giy bunu." Elindeki beyaz tişörtü bana uzattığında, derin bir nefesle tişörtü kavradım ve büyük olduğunu tahmin ettiğim banyoya ilerledim. Beni izlediğini tahmin ederken, banyoya girdiğimde heyecandan oluşan geniş sırıtışımı alt dudağımı dişleyerek bastırdım.
Üzerimdeki ceketi ve tişörtü çıkarttığımda, verdiği beyaz tişörtün uzun olduğunu görmek pantolonumu da çıkartmamı sağlamıştı. Yavaşça tişörtü üzerime geçirdim ve ayna karşısına geçip soğuk suyu açtım. Avuç dolusu suyu yüzüme çarptırıp musluğu kapattığımda, kirpik üstünden aynadaki yansımamda göz gezdirdim. Yanan bedenime temas eden soğuk su ve soğuk kumaş iyi hissettirmişti.
"Sonunda." Bay Tomlinson, beni gördüğünd belli belirsiz mırıldandığında, yavaş adımlarla yatağın kenarına ilerledim ve son adımımda duraksadım. Ondan izinsiz yatağa uzanırsam bir şey der diye korkuyordum, nedeni yoktu.
"Gelsene, bebeğim. Seni bekliyorum." Bana kullandığı sıfat güzel hissettirirken, midemin kasılmasını göz ardı etmeye çalıştım ve tek dizimi yatağa bastırıp pikeyi yeteri mesafede kaldırdım. Ardından Bay Tomlinson'un yanına uzanarak tek elimle alın hizamdaki buklelerimi aksi tarafa yatırıp, tek gözümü kıstım.
"Size," bakışlarımı onun keskin yüz hatlarında gezdirip tereddütle tekrar dudaklarımı araladım, "sarılabilir miyim?" Bay Tomlinson'un gülüşünü işittiğimde, utanç içinde gözlerimi kapatıp başımı yumuşak yastığa bastırdım. Bunu sormamalıydım, ancak belime sardığı tek kolu beni rahatlatmıştı.
"Bebeğim, babacığına istediğin zaman sarılabilirsin." onun yoğun kokusuyla uykumun geliyor olduğunu hissederken, sadece ona sarılmam gerektiğini biliyordum. Özellikle o bunu birkaç gün önce, kalçalarımda parmak izlerini bırakarak belli etmişti.
Bay Tomlinson'un parmakları, belimden aşağıya, kasık hizama ilerlerken ıslak bir nefesi dışa verdim. Gözlerimi yarılatarak, itiraz etmeden onun ne yapacağını bekliyordum. Bedenini bedenime yasladı ve parmaklarını iç çamaşırımın lastiği etrafında gezdirdi. Tek elimle Bay Tomlinson'un omzuna tutundum.
"Şimdi, sakin olman gerekiyor." Bay Tomlinson parmaklarını iç çamaşırımın içine ittirdiğinde, yavaşça penisimi kavradı ve gözlerimi kapatarak sırtımı gerdim. Üzerime uzanırken sırtım tamamen yatak zeminiyle buluşmuştu. Penisimi yavaş hareketlerle sıvazladıktan sonra, parmaklarını aralıklı bacaklarım sayesinde deliğie yöneltti. Orta parmağıyla yumuşak deriyi ovalarken kurumuş dudaklarımı ıslattım ve ihtiyaç içinde inledim. O dudaklarını hemen boynuma temasettirirken, işaret parmağını içime ittirdi ve anlık hisle yüksek bir iniltiyi dışa vurup sırtımı gerdim.
"Siktir, çok darsın." parmağını içimde yavaşça hareket ettirirken, hızlı soluklarım oda içinde yankılanıyordu. Bunu ilk defa yaşıyordum ve beklenti hissi fazlasıyla yoğun geliyordu.
Bay Tomlinson, iki parmağını daha içime ittirdi ve onun eş zamanlı şekilde hızlanan hareketleriyle, acıyla karışık iniltilerimi yüksek tında dışa vuruyordum. Kasık hizamdaki bariz sızıyla bacaklarım kasılıp titrediğinde, genzimden yükselen hırıltı utanç duyacağım son şeydi.
"Babacığın için gel, bebeğim." bunu bekliyormuş gibi kendimi bıraktığımda, göz odağımı kaybederek fısıldadım.
"Babacığım." bağlantımız kesildiğinde ve kendimi rahat hissettiğimde, uzun bir süre dudaklarını alın hizamda bekletti ve yan tarafıma uzanıp, fısıldayışıyla ona arkamı döndüğümde sırtımı göğüsüne bastırarak bana sarıldı. Parmak uçları karın hizamda rahatlatıcı bir şekilde hareket ederken, kısıkça mırıldandım.
"Uyu, bebeğim." Bay Tomlinson konuştuğunda, hemen ardından kulağımın altına birkaç öpücüğü bıraktı ve direkt olarak yarılanan gözlerimi kapatıp, onun sıcaklığına daha çok sokuldum. Tenim üzerindeki dudakları yukarı kıvrılırken, iç çekti.
"Sana dokunan ilk kişi olmak güzeldi."
-
Bayağı geciktiğini biliyorum ve çok özür dilerim.. Bu bölümü de kontrol edebildiğimi söyleyemem ama ileri ki şeyde şey edeceğim ki şey olsun:') AY NEYSE her şey için teşekkür ederim:")
ŞİMDİ OKUDUĞUN
daddy's fingers.
Fanfiction"Babacığının parmaklarını tatmaya hazır mısın, bebeğim?" Teşekkürler, @imblackaddicted.