-4 Ay Önce-
Zaman, tüm anıları içine sığdırabilecek kadar güzel, daha sonra o anılarla canımızı yakacak kadar acımasız bir kavram. Ama iyi ki var anılar. Onlar benim tutunabileceğim son umutlar.
Bazen anıları hatırlamak çok iyi gelir insana.
Geçmişte de olsa yüzümde gerçek bir gülümsemenin olduğu zamanları hatırlamak iyi geliyor. Ama bazen de kahrediyor. Bir daha o anları yaşayamayacağımı, annemin geri gelmeyeceğini, babamın alkol kullanmayacağını, güzel anıların öznesi olamayacağımı bilmek kahrediyor." Öldürmeyen acı güçlendirir" derler hep. Sadece ben miydim acının öldüremediği? Öldürmediği halde güçlendiremediği? Her geçen gün ruhumu biraz daha yiyip bitiren, düşüncelerimi istila eden, iliklerimi kurutan bu acı; öldürmedi de güçlendirmedi de.
Çok isterdim öldürmesini....
Soğuk insanın içine işleyecek kadar kuvvetliydi. Yer yüzüne hızla düşen her bir yağmur damlasının anlatmak istediği bir şeyler vardı sanki. Gecenin sessizliğinde yağmurun sesi acı vericiydi. Bu kadar şiddetli yağan yağmurun benim fırtınamla bir ilişkisi olabilir miydi?
Attığım her adımda biraz daha yaklaşıyordum, hıçkırıklarım göz yaşlarıma karışıyordu.
Gelmiştim. Buradaydım.Korku dolu bir adım daha attığımda, gözlerim o noktaya sabitlendi.Gözyaşlarımı bastıramıyordum. Dizlerimin üstüne çöküp annemin yattığı toprağa dokundum. Burası annemin mezarıydı.
Göz yaşları gözlerimi yakmaya başladı, hıçkırıklarımda boğulacaktım sanki. Gözlerimi kapatıp annemi düşündüm. Annemin hayali gözlerimin önünden geçerken bir kez daha anıların hafızamda kendilerini hatırlatması içimi acıttı.
Gözlerimi tekrar açtığımda düşünceleri kafamdan uzaklaştırmaya çalışıyordum. Artık çok geçti, annem gitmişti.
Yavaşça ayağa kalkıp etrafa göz gezdirdim. Sıra sıra dizilmiş mezarlar. Ne kadar tüyler ürpertici. Ölü bedenlerin sessiz çığlıklarını duyar gibiydim. Kimse orada yatmaktan memnun değil. Belki de memnun olanlar da vardır. Kim bilir? Benim gibi yaşamaktansa hayatına son verip burada yatanlar da vardır, olabilir. Ben de onlardan biri olmak ister miydim? Tabii ki evet.
Ben ecelimle ölmek değil, kendi ecelimi planlayarak ölümün huzurlu kollarına teslim olmak isterdim.Ölüm, herkesin başına gelecek ebedi son. Tanımda basit, teoride üzücü, gerçekte kahreden olgu. Ölüm, ölene zor mudur bilinmez, ama geride kalanlara; geride bırakamayacağı kadar hüzün bahşeder.
Ölenle ölünmez; hayat devam ediyor diyenler, kesinlikle en yakınlarından birini toprağa vermeyenlerdir. Çünkü ben hayat devam ediyor diyebilecek kadar yürekli değilim. Hayat devam ediyormuş. Devam ediyormuş.
Buna devam ediyor mu deniyor sahiden?Şimdi bu toprağın altında annemin bedeninin kalıntıları bile kalmamışken bir mezar taşının başında ağlıyor olmam çok acımasızca. Ağlıyordum; gittiğine, yitirdiğime, asla geri gelemeyeceğine.
Arkamı döndüm ve hızlı adımlarla buradan uzaklaşmaya başladım. Ama kafamdakileri susturamıyordum.
Yağmur şiddetini iyice arttırmıştı. Son kez dönüp baktığımda acıyla irkildim.Aniden yürüdüğüm yolun tersi yönünde koşmaya başladım. Annemin mezarının başına tekrar geldiğimde elimi çekingen bir hareketle uzattım. Titriyordum.
Elim, annemin boylu boyunca yattığı o yere değdiğinde tüm bildiklerimi unuttum sanki. Artık ağlayamıyordum, yüzümdeki tüm damarlar çekilmişti sanki. Buz gibi olduğumu hissettim. Hissizleştim.Bu yer soğuk bir mermerden farksız da olsa, annem yatıyordu burada. Bu mermer ne kadar soğuk olursa olsun, derinlere bir yerlere annemin sıcaklığı işlemiş olmalıydı. O sıcaklığı bulmak istercesine elim toprağı yokluyordu bir sağa bir sola, ama hayır bulamıyordum. Çünkü sıcaklık yoktu. Annemin sıcaklığı da gitmişti.
Ağlayamıyordum, düşünemiyordum.
Soğuğa ve yağmura aldanmadan yavaşça yattım mermerin üzerine. Tam annemin yattığı yere öylece uzandım. Dizlerimi karnıma çekip, kafamı iyice boynuma doğru gömdüm. Küçüldükçe küçüldüm olduğum yerde. Boğazımı yakan hıçkırıklar tekrar canlandı. Yanaklarımdan süzülen yaşlar tenimi delip geçercesine acıtıyordu canımı. Yağmaya devam eden yağmur bana annemi anlatıyordu sanki.
Annemin hayaline ve karamsarlığa gömülürken bir ses çekti çıkardı beni düşüncelerimden.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PUSLU GECELER
Ficção AdolescenteArya Giray, 17 yaşında annesinin ölümünün ardından ruhunu yitirmiş bir kız. Yaptığı yanlış tercihler onu daha da dibe sürüklerken, tutunabileceği son umut kırıntıları da ellerinin arasından kayıp gitmişti. Psikolojik anlamda çökmüş olan Arya, ne ken...