Gaups

202 25 16
                                    

*Hikayemizle alakalı çizimler bulmam veya yapmam çok zor, o nedenle multimedyaya yüklediğim görsellerde sizin hayal gücünüze güveniyorum dostlar. ;)

"Üzgünüm evlat..." dedi Nas. Sesi kuyudakinden çok daha farklıydı. İlahi bir tınıyı barındırıyordu. "Artık tutsağımsın."

***

Ateş baktığı silüetin gerçekliğine inanmakta bir hayli zorlanıyordu. Az önce rüya diye nitelendiği şey bir kâbus olup onu boğmuştu. Gözleri bambaşka bir dünyaya adım attığına inanmaz bir ifadeyle kocaman olmuştu. Gürültüler bittiğinde, etrafı bir anda bir toz bulutu sarmış ve ardından toz da yok olmuştu. Etrafta anlayamadığı dillerde fısıltılar dolaşıyordu. Erkek cin ondan bir cevap bekler gibi yüzüne bakmaya devam ediyordu. Ateş gözlerini yumdu ve başını eğdi. Bu hayal edebileceğinden de ötesiydi. İçinden bir ses ona kötü şeyler fısıldıyordu. Bir anda paniğe kapılıp arkasını döndü ve koşmaya başladı.

"Hayır." dedi erkek cin "Buradan kaçış yok!"

Hayır diyordu Ateş Seni dinlemeyeceğim!

Ve Koşmaya devam etti. Bastığı şey her neyse ayaklarının altında yumuşuyordu. Tıpkı bir bataklık gibi... Ama Ateş telaşlandığından dolayı bunun bile farkına değildi. Etrafında duyumsadığı yanık kül kokusu genzini yakmaya başladığında, ayaklarının dermanı da kesilmeye başladı. Artık nefes bile alamıyordu. Gözlerini yakan, göz pınarlarını akmaya zorlayan sıcak bir hava dalgası etrafını sardı. Sanki havadaki oksijen daha da azalıyordu. Oksijen. Yer altında! Bir kuyudan dünyanın derinlikle aralanan bir kapıdan geçmiş ve artık yer altına inmişti. Yer altına inmişti değil mi? Peki bu mümkün olabilir miydi? Ahhh kahretsin! Burası yer altıysa nasıl içinde oksijen olabiliyordu?

Başını kaldırdığında dev ağaç köklerini hayal meyal görebildiğini fark etti. Bastığı zemin bir çölden farksızdı. Ucu bucağı olmayan bir sisin içinde koştuğunu da o zaman anladı. Cılız bir pençe uzandı ve ona dokundu. Dokunduğu an ise derisi alev alev yanmaya başladı. Üzerindeki ceketini yukarıda çıkarmamış olmayı diledi. Evet yukarısı. Eğer o kapı buralarda bir yerlerdeyse tekrar çıkabilirdi. Çıkabilirdi değil mi? Kuyunun içerisine sarkıttığı halatın o kapıya uzun olmasını diledi. Hiç olmadığı kadar uzun! Belki o kapı her neredeyse bulabilir ve tekrar açılana kadar bir yerlerde saklanabilirdi. Eğer o cin onu bulmadan 12 saat geçirebilirse... Hayır dedi aniden artık mevsim kış. Akşam ezanı daha erken okunuyor olmalı! Lanet olsun. Onca saati bu ıssız yerde nasıl geçirecekti?

O bunları düşünürken ayağının altındaki yumuşak toprak ansızın kaymaya başladı ve onu sürükledi.

"Hayır evlat orası çukur!" diye seslendi arkasından bir ses "Oraya gidemezsin. Tehlikeli!"

Ateş kayarken dengesini toparlama çalışmadı. Sadece sırt üstü kaydığı zemini hiçe sayarak başını arkaya çevirip bağırdı.

"Tehlikeli mi? Lanet olsun! Hiçbir şey sizden daha tehlikeli olamaz."

Yokuşun nihayeti sanki dünyanın derinliklerine iner gibiydi ve Ateş kaymaya devam etti. Sonsuzluk gibi bir zaman süresince kimse arkasından seslenmedi. Zemin giderek daha dikleşmeye başladı. O kuyudan zamanında çıkabilmiş ve evine gidip bol sütlü bir kahve içiyor olmayı hiç bu kadar istemediğini fark etti. Her zaman o kuyulardan çıkabilmişti. Zamanında! Bugünse sanki saatler daha hızlı geçmiş ve kendini bu lanet yerde bulmuştu. Uyku tulumunun içinde yukarıda bir yerlerde birazcık kestirirken bir kâbus görüyor olma arzusu hat safhadaydı.

"Oraya gidemezsin, gidersen bir daha çıkman mümkün değil!" diye mırıldadı yanı başında dişi bir ses. Sesi insanı hipnoz edebilecek kadar ilahiydi.

Duman & AteşHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin