orunlu bir çocukluk geçirmişti Nihan: Kendini sorumlu hissettiği kim varsa bir bir şeceresini tutardı işe koyulmadan evvel.
Babasını hatırlamıyordu bile. Annesi de sadece bir gölgeden ibaretti. Tek bildiği, yokluklarıyla terbiye olduğuydu ki üzerine basa basa kaç kez kaçırmıştı bunu halası ağzından. Akrabalarının tekmili birden ağız birliği etmişçesine uzak dururlardı. Sebebini merak etmeye yeltenmiş bir kez ve almıştı da ağzının payını. Zaman içerisinde görecekti ki bunu alışkanlık haline getirecekti halası.
Hiçliğin var kıldığı o yoksunluk, yokluğun esir aldığı hasret ve özlemin iç burkan öksüzlüğü idi en yakın sırdaşı. Sır bildiği ne varsa asılsız ve alakasızdı. Çıkarsızdı da hiçbir çıkarımda bulunamamışken. Bu yüzden gece olup halası odasına çekildiğinde o da yatağın altına kaçar ve gizli gizli ağlardı sebepsiz olduğunu bilse de. Sebep yaratan halasından gitgide nefret etmeye başlamıştı üstelik.
Birkaç kez rast gelmişti annesine çok benzeyen o iki kadına. Kimin nesi olduklarını sormaya yeltenmişken halası oklavayı fırlatmıştı bile:''Ananın adını ağzına alma bücür seni!''
Kadınların ardından baka kalmıştı küçük kız onlar apar topar uzaklaşırken. Sonra da kızmıştı kendine ve morartmıştı kollarını gece boyu durmadan çimdikleyip:''Kötü kız Nihan. Herkese verirsin ziyan. En çokta kendine.''
Ve bu, onda alışkanlık haline gelmişti o günden sonra. Ne zaman halası azarlayıp sayıp sövse biteviye devamını getirirdi.
Sıra arkadaşı tesadüf eseri görmüştü kollarındaki morluğu. Sormasına fırsat vermeden Nihan tıkmıştı lafı ağzına:''Merdivenlerden düştüm.''
Okulu bir kurtuluş olarak görmüştü önceleri lakin diğer çocukların gözü pek tutmamıştı Nihan'ı. Nihan'ın da gözü onları pek tutmamıştı ve ilk gün itibariyle birbirlerinden uzak durmaya karar vermişlerdi. Açıkçası tedarikli olmaya karar vermişti küçük kız. Hiçbir açılımı olmayan o çıkmaz yolun yolcusuydu artık: Bir üçgenden ibaretti artık hayat onun için: Halası, okul ve kendisiyle baş başa kaldığı tekil dünyası...
Cevabını bilmediği sorular umurunda bile değildi ne de halasının ithamları.
Büyüyüp vücut hatları belirginleştikçe bunda suçu varmışçasına paylıyordu kadın durmaksızın:''O giydiğin etek çok kısa ve dar. Hemen çıkar üzerinden.''
Büyümek, gelişmek onun elindeymişçesine yaşama hakkı ve şansı tanınması bir yana sürekli göz hapsindeydi Nihan.
''Küçük aşüfte anlat neler yaptığını o oğlan çocuklarıyla?''
''Hiçbir şey hala.''
''En ufak hatanı görürsem alırım seni okuldan.''
Gerçi okula gitmekten pek haz etmese de en azından kısmen de olsa özgürdü okulda. Ne bir arkadaşı vardı gerçi ne de aralarına alıyorlardı ama halasının olmadığı her yer değil miydi onun rahatlıkla nefes aldığı...
Yaşı ilerledikçe iyice tahammülsüz ve çekilmez olmuştu yaşlı kadın. Ta ki...
Tüm dirayetsizliği, tüm hıncı ve tüm yalnızlığı ufacık bir ayrıntıymışçasına, arkadaşlarının arayıcı bakış ve itham yüklü söylemlerini ve kışkırtmalarını duymazdan gelip ite kaka liseye kadar eğitimini sürdürmüş ve zar zor olsa da ilköğretim diplomasını almıştı. Okul dönüşü yaşlı kadın bir meziyet bellemişçesine kapıda beklemeyi artık adet haline getirmişti hele ki... Hele ki okulu bir özgürlük, yaratıcılık hatta kaçışla özdeşleştirdiğine iyice emin oldukça verdi kararını yaşlı kadın:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kırık ayna
Storie d'amoreorunlu bir çocukluk geçirmişti Nihan: Kendini sorumlu hissettiği kim varsa bir bir şeceresini tutardı işe koyulmadan evvel. Babasını hatırlamıyordu bile. Annesi de sadece bir gölgeden ibaretti. Tek bildiği, yokluklarıyla terbiye olduğuydu ki üzerine...