DİLARA

Dilârâ, tavana asılı bakır çiçeklerden taşan yeşillikleri, lambiri kaplı duvarları ve kusursuz havalandırma sistemiyle gerçekten de son derece sakin ve huzurlu olan salonun ortasında durmuş, Kocaman kristal boy aynasına aksetmiş hayâlini tedirgin bir ilgisizlikle gözden geçiriyordu.

Orta boylu ince yapılı bir kızdı.
Elmacık kemiklerinin çıkıklığı ve burnunun kalkıklığı, o kadar muntazamdı ki, onu görenlere bir daha bakma arzusu uyandırırdı. Dudaklarını sımsıkı kenetlemişti. Bakışlarında hem hüzün, hem de Avcı'lara yakalanmış Ceylan'ın şaşkınlığı vardı.

Elbisesinin yakasına sokuşturduğu toplu iğnelerden birer birer alarak, genç kızın gelinliğinin belindeki pot yapmış fazlalıkları tespit eden Begüm, sık sık başını kaldırıyor, ona bakıp, iltifatkâr sözler mırıldanıyordu. Hande Nazan'ın yanında çalışan Begüm'ün iri gözbebekleri, hayranlığından pırıl pırıldı. Dilârâ da genç kızla aynı fikirdeydi, evet, gelinlik, gerçekten ona çok yakışmıştı.

Dikkatle seçilmiş,pahalı ve zevkli giysilerle dolu bu kaliteli butiğin sahibi Hande Nazan, parmakları arasında zarif bir şekilde tuttuğu sigarasından derin bir nefes çekip, dumanını yavaş yavaş keyifle yana savurdu. Takdim ettiği elbiseleriyle her zaman gurur duyardı, ama şuanda duyduğu tek memnuniyet, dilârâ'ya giydirdiği gelinliğin ona verdiği harikulâde alımlı hava idi.

İLK BÖLÜM !