"Bir melek olmalıyım. Hem de en günahkâr olanından..."Bu cümle ile bitirdim son şiirimi. Tam tarih… “11 Şubat 1963”… Aşkı hiçbir zaman kabul etmeyen ve bunun insanları güçsüz kılan bir erdemsizlik olarak düşündüm. Lakin, şimdi ise bu erdemsizlik olarak gördüğüm durumun içinde “aşk acısı” diye tabir edilen meretle sıkışıp kaldım.
Nedir beni bu erdemsizlik ile birlikte kılan? Duygusuz olduğum halde beni bu derin duygulara bağlanmamı sağlayan? Kendimi bir tür "philister" gibi hissediyorum. Zihin gücümü kullanamaz haldeyim. Bu benim canımı hem çok acıtıyor, hemde bu acıya bağlanmamı sağlıyor.
Kalbim... Ah kalbim... Beni küçük düşüren, benden izinsiz başka kalpleri sahiplenen küçük yaratık... Çok sert davrandım sana. Sana ve duygularıma. Başaramadım... Çok uğraştım bu konuda ama başaramadım. Belki tatlı bir hüzün gibi geldi ilk sıralar. Günler geçtikçe ve o gittikçe daha da katlandı acım. Şimdi herşeyin en sonundayım, en dibinde, en uç noktasında ve çıkmam imkansız gibi birşey...Büyük ve sert despotluk uyguladım kalbime ama başaramadım. Unutmak için başka, bambaşka kadınlarla birlikte oldum, yine başaramadım. Zamanın elimden kayıp gitmesine izin verdim. Şimdi ise şahsıma ait bir odada, elimde bir kalem, önümde bir defter ile saçma sapan bir mektup yazıyorum olmayan bir dostuma…
Kaç yıl olmuştu sevdaya tutulmam? Ne kadar olmuştu ki vazgeçemedim ondan? Dur, ben söyleyeyim; yirmi iki sene... Az mı? Çok mu? Bunu bende bilmiyorum, lakin benim için çok uzun bir ıstırap ve acı dolu yıllar demek bu!...
Şimdi burada bir odaya kapatılmış evcil hayvan gibi duruyorum. Kendimden çok uzakta, berbat bir kalabalık şehrin içinde, kimsesizim. Halbuki o varken hiç böyle değildim, iyiydim, mutluydum. Onun gitmesiyle alt üst oldu herşey. Herşey değerini yitirdi. Yalnız kaldım. Yapayalnız. Koca bir ormanda tek kalmış hafif, solgun bir papatya gibi…
Bir gidenin arkasından nasıl ağlanılır bilmem ben. Birini toprağa vermenin acısını misli ile bilirim. Kopmuş olmayı ve bir daha bağlanamamayı bilirim. En saçma yaşamlara, en büyük yalancılara ve özgürlük düşmanlarına küfretmeyi bilirim. Birisinin acısı ile eğlenene lanet okumayı bilirim. Ama nasıl iyi insan olunur, nasıl normal bir insan olunur, bilmem... Bana bir hayat borcun var tanrım! Ben bu dünyaya hiç alışamadım...
Doktorlarım ile büyük bir savaş içerisindeyim. Onlar bana; “iyi olana kadar kalman lazım burada.” Derken, bende ters tepki olarak sadece; “Ben iyiyim.” Diyorum. Haksız mıyım? Belki… Bu doktorlar öyle bir insanlar ki; beni de inandıracaklar neredeyse, hasta olduğuma. Ama ben sadece karanlığa sahip olmak istiyorum. Anlamıyorlar...
Sözde rahatsızlığım; “ manik-depresif ”miş. Ben buna inanmıyorum. Benim sorunum; kimsesizlik. Yalnız olmam. Ölecek olmam! ...
Doktorlara, hasta bakıcılara, bazen de hemşirelere sert ve uyumsuzmuşum gibi davranıyorum. Aslında hepsinden korkuyorum. Bende bu insanlara karşı bir tür fobi oluştu. Çünkü; her elektrik aldığımda duyduğum acı ve buna karşı doktorların sadistçe bu durumdan memnun olup hiçbir şey yapmaması korkunç bir şey. Gerçi elektrik verilen adama yardım edemezsin… Haftada şu an sadece dört gün elektrik yiyorum kafama. Eskiden ilk geldiğim zamanlar her gündü. Oldukça azaldı… Evet, evet hem de bayağı azaldı… Böyle böyle kurtulacağım bu lanet yerden…
Zora koşulmuş hissediyorum bedenimi. Sanki ruhum ve bedenim özgür iki insan gibi. Yürümeyi unutmuş, konuşmaya mecali kalmamış ve sadece yazmaya ihtiyacım var gibi hissediyorum. Olduğum gibi ölmek istiyorum. Sadece olduğum gibi...
Hastalara ziyarete gelen hasta yakınları, sanki biz başka gezegenden gelmişiz gibi davranıyorlar. O şeytan bakışlı gözler hala aklımda… Biz deli değiliz! Biz deli olsak bile bunu başarmamızı sağlayan sizlersiniz... Kendilerini rahatlatmak için geldiklerini düşünüyorum ziyaretçi olarak bu hastaneye. "Nasıl da başardık." İmalarıyla geziyorlar aramızda. Nasıl bir narşistlik içindeler. Bu nasıl bir sadistlik? Yok etmek istiyorum hepsini kendi dünyasında... Aslında bu tür insanları kapatmalı tımarhaneye…
Yaşamda hiçbir varlık insanoğlu kadar alçak ve önyargılı değil! Herşey kolay bizim için. Delirmek, para kazanmak, evlenmek, çalmak, kavga, ölüm ve öldürmek… Bunları yapan varlıkların en üstünü olan insanoğlu! Bence biz varlıkların en üstünü değil, en alt tabakası bile olamayız…
Konuya aşktan girdim, insanoğlundan çıktım. Hakikaten manik olabilirim. (Manik-Depresif insanlarda konu değişimi çok olur…) Kusura bakma günlük ben seni mektup sandım. Ama alınayım deme sakın. Sen beni burada anlayan tek dostumsun. Dediğim gibi alınma sakın bana. Ben hasta bir adamım. İnsanlar, benim gibi olanları sevemez sanıyorlar, okuyamaz, yazamaz, doğru sözcükler kuramaz sanıyorlar. Bu büyük bir yanılgı! Yeri geldiğinde normal insanlardan daha kaliteli işler çıkarabiliyoruz. Ama insanlar bunu anlamak istemiyorlar çünkü; biz hastayız! Korkuyorlar, sanki biz adam yiyoruz. Ama bazen hak veriyorum. Aramızda gerçekten de deli olanlar var. Lakin sen bana herkesten iyi davrandın günlük. Bana gerçek bir insanmış gibi davrandın. Gerçek bir insanmış gibi!...
TEŞEKKÜRLER…
CÜNEYT ERMİŞOĞLU
23 ŞUBAT 1963 / İSTANBULOkuduğum bu yazı karşısında yıkıldım! Cüneyt abinin yazılarıyla da dalga geçtiğim içinde kendimden utandım. Bir deli nasıl bu tür şeyler yazabilir aklım almıyor... Kalbi ne kadar da büyükmüş! Böyle kalbi güzel bir adamın ölmesi ne acı! İnsanın inanası gelmiyor. Beynine verilen elektriği kaldıramadı zavallı. Halbuki alışmıştı artık. Ne diyelim, ecel. Artık tamamıyla hem bu ruh hastalıkları hastanesinden, hem de bizim gibi önyargılı insanlardan kurtuldu. Toprağı bol olsun…
- SON –

ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇELİŞKİ
De Todo"HAYAT DEDİĞİMİZ VE ÜZERİNDE YAŞADIĞIMIZ DÜNYA; O KADAR DA İYİ DEĞİL ASLINDA..."