Zar zor annemlerden izin alıp dışarı çıkabilmiştim. Bana güvenmemelerine anlam veremiyor, onlara karşı inancımı kaybetmeye başlıyordum. Hafta da hatta bazen iki hafta bir anca dışarı çıkıyordum ona da bir dünya laf ediyorlardı. Ben 10. Sınıf öğrencisiyim. Her ne kadar ben anadolu olarak girsem de 11 ve 12. Sınıflar düz liseler. Hatta nerdeyse her öğrenci sınıfta kalmış. Ben de bu okula yeni başladım. Erkekler sadece güzel kız peşindeler ama yakışıklı olduklarını söylemeden geçemeyeceğim. Kendimden bahsedecek olacak olursam biliyorum çok klasik ama bende maalesef ki belirtmek istiyorum. Kendimi güzel bulmuyorum. Ancak çevremdeki herkes fiziğimin ve yüzümün çok güzel olduğunu söylüyorlar. Siyah saçlı beyaz tenli kahverengi gözlü sıradan bir genç kız.. Beni diğer kızlardan ayıran tek bir özelliğim dahi yok. Ha belki boyum fiziğimi güzel kılıyordur. 1.75 cm boya sahibim...
**
Sonunda istediğim tarzda poları görür görmez sevinç nidaları atarak önce polara sonra da Buse'ye sarıldım. Buse benim en yakın dostum ve sırdaşım. Gerçi ben sürekli biriyle yakın arkadaş olup sürekli aynı kişiler ile düşman olurum da.. Anlaşamayanlar utansın!? Buse ise muhteşem gamzesini iki yanağına paylaştırmış bana gülümsüyordu. Sanki Buse farklı ya. Hiç bırakmazmış gibi. Her neyse bunları düşünmek için daha fazla vakit harcayamayacağım. Bir haftadır hayallerimi süsleyen poları şuan satın alıyorum! Hiç kim küser, kim gider, kim kalır derdine girmeye niyetim yok. Sonunda polarımı-Şimdi biricik olan ama 2-3 hafta sonra yerlerde gezecek- alıp Buse'yle beraber çarşıdan minibüslerin sıklıkla geçtiği yere doğru ilerlemeye başladık. Aslında bulunduğumuz yerden de binebilirdik ama hem çok dolu oluyordu hem de beraber biraz daha vakit geçirebilmek için yürümeye değerdi. Yavaş adımlarla ilerlerken aynı anda da sohbet ediyorduk. Minibüslerin beklediği ve dolunca yola çıktıkları yere vardığımız da boş olanlardan birine bindik. İçimde müthiş bir sıkıntı vardı. Buse de farketmiş olacak ki " Selin iyi misin? Biraz durgunlaştın gibime geldi de?" Her ne kadar önemsemiyor gibi gözükmeye çalışıyor olsa da gözlerindeki bütünleşen merak ve endişe duygularını saklamayı beceremiyordu. Daha fazla bekletmeye dayanamayıp anlattım. "Ya, bugün evden çıkmadan önce annemlerle tartıştımda. Sürekli dışarı çıktığımdan açıldı konu. Babam biraz kızıp odasına çekildiğinde annem kolumdan tutup 'Kimle buluşacaksın!' Diye sordu. Bende seninle buluşup çok istediğim poları almaya gideceğimizi söyledim. Annem ise kolumu daha da fazla sıkıp'Orospu olma da başımıza!' dedi. O-o k-kk-adar çok canım yandı ki.. Kolumu çekip hemen evden çıktım. " Gözyaşlarıma engel olamıyordum. Buse ise çaresiz bana destek olmaya çalışıyordu. Hıçkırıklarıma biraz da olsa son verdiğimden emin olduktan sonra devem ettim. "Buse biliyorsun beni hayatımda ne şort ne mini etek ne göbek dekolteli t-shirt giydim. Ben anlamıyorum Buse. Neden bana bu kadar güvenmemekte ısrarcılar. Ya benim daha önce sevgilim bile olmadı. Ben, ben onları üzmemek için elimden geleni yaparken sanki.. Sanki onlar beni kırmak için ellerinden gelen ardlarına koymuyorlar." Şimdi ise kendimi tamamen hıçkırıklara bırakmıştım. Buse ise " Tamam bir tanem, tamam kardeşim bak ben buradayım. Onlar çok pisman olacaklar. İleride seni görünce seninle gurur duyacaklar. " Başımı yüzüne doğru çevirip "Söz mü? " diye sordum tüm masumiyetimle. Kendinden emin gözükerek -veya çabalayarak- "Söz tabii. Güvenmiyor musun yoksa? Hii! Yoksa başka bir kankan mı var ? Ne zamandan beri ha söyle ha? Ne zamandan beri?" Hafif tebessüm edip " Hayır yok. Senden başka değer verdiğim yanında özgürce ağlayabildiğim ve güvendiğim kimse yok."
O da bana gülümsedikten sonra minibüs dolmuştu. Ücreti ödemediğimiz aklıma gelince ücreti verip geri yerime oturdum. Cama yaslanıp sadece bu günü düşünüyordum. Şuan onlardan nefret bile ediyor olabilirdim. Özellikle annemden. Ben senin kızınım be kadın. Ne bu iğrenç yorumlarının sebebi. Ne istiyorsun benden! Buse'nin dürtmesi ile geldiğimizi anladım. Buse " Niye minibüste benim paramı da sen veriyorsun! Hep böyle oluyor. Kırılıyorum bak-" diye söylenmesine kulak verirken aynı anda da ileriden buraya kadar gelen duman konularına karşı burnumu kapatıyordum. O da farketmiş olacak ki "Acaba noldu? Umarım hemen söndürürler. " Artık Buse'nin dediklerine odaklanamıyordum. Dumanlar hemen bizim sokaktan geliyordu. İçimde inanılmaz bir korku vardı. Bir patlama daha olunca çığlık attım. Kalbim dışarı çıkmak istercesine atıyordu. Koştum. Buse nerde koşuyor mu, yoksa bana bir anlam mı vermeye çalışıyor bilmiyordum. Tam sokağa varmama 200 M. Falan kalmışken bir patlama daha oldu. Bir çığlık daha attım. Yoldan geçen itfaiye sirenleri beynimde yankılanıyordu. Daha da hızlı koşuyordum. Sokağın basına geldiğimde ateş etrafa yayılıyordu. Dikkatli baktığımda ateşin bizim apartmandan yayıldığını gördüm. Bir an herşey rüya olsun istemiştim. Şimdiden özlüyordum onları. Ne yani bu kadar çabuk mu karar vermiştim . Bu kadar çabuk mu inanmıştım öldüklerine. Hayır.. Sadece imkansızdı biraz. Şuan gözlerimin önünde apartman küle dönüyordu. İçinde ailemle beraber. Ne düşünmem gerektiğine dair hiçbir fikrim yoktu. Fikrim olması için de düşünmem gerekmiyor muydu zaten. Tarif edemeyeceğim duygulara şahitlik ediyor ve her geçen saniye yeni duygular katıyordum. İçeri hızla giren itfaiyeler, bana engel olmaya çalışan polisler ve sokağın başında benimle beraber bekleyen ambulanslar. Hepsinin siren sesi birbirine karışmıştı. Yere oturdum. Sadece.. İzliyordum. Bir insan öldüğünde en son düşünme yetisini kaybedermiş. Ama şuan ben düşünemiyordum. Kulaklarını tıkaıp dizlerinin üzerine çökmüştüm. Düşünmeye çalıştıkça ruhum parçalara ayrılıyordu. Kalbim de o bina ile beraber alev almıştı çoktan. Ne kadar bu şekilde kaldım bilmiyorum ama ateş sönmüştü ve tek tek içeriden yanan insanlar çıkarılıyordu. Ayağa fırladım. Her getidiklerine bakıyordum olabildiğince ama pekte mümkün değildi. Yüzleri anlaşılmıyordu. Tekrar eski yerime sindim. Kimin ne yaptığını önemsemiyor sadece kül olan binaya bakıyordum. Gözlerimden yaşlar süzülüyordu. Ne çok ağlamıştım bugün. Önce nefretten simdi ise aynı insanlara olan özlemimden.Yavaşça apartmanın eriyen dış kapısından 4 siluet belirdi. Evet onlardı. Ailem. Hepsinin elinde valiz. Bana bakıyorlardı. Babam yanıma gelip "Biz gidiyoruz kızım" dedi. Ağlıyordum. Babama bakıp "Bensiz mi? Hem ben ne yaparım tek başıma gitmeyin n'olur gitmeyin. Beni de alın? Ha ben de geleyim gitmeyin n'olur gitmeyin. Dayanamam ki ben bei öylece bırakıp gitmenizi kaldıramam ki lütfen.. Yalvarırım bırakmayın beni. No-nolur çok canım yanıyor baba. Gitmeyin..
"Hoşçakal kızım biz seni affettik sen de bizi affet. "
Birden babam da ailenin diğer fertlerinin yanında belirmişti. Bana bakıp gülümseyip valizlerini sürüye sürüye uzaklaşıyorlardı. Ayağa kalkmaya çalışıyordum, kalkamıyordum. Yere yatıp yalvarmaya başladım. Sürünmeye çalışıyordum. "Gitmeyin! Bırakmayın beni!" Önce renkleri soldu daha sonra ise toz olup uçtular.
***
Gözlerimi araladığımda ağır duman kokularının ardından hastane kokusu alınca yüzümü buruşturdum. Etraf bulanıklığını yitirirken gözlerim tanıdık birilerini arıyordu. Rüya mıydı acaba diye düşünmeden edemiyordum. Şimdi kapıdan babam gelecekmiş gibi hissediyordum. Yatağın yanında ki kırmızı butona basıp beklemeye başladım. Şimdi anlayacaktım rüya olup olmadığını. Genç bir doktor ile Buse kapıyı açtılar. Bir an gözümün önünden alevler içinde yanan apartman, patlamanın sesine verdiğim tepki ve o ilginç rüyam gelince büyük hayal kırıklığına uğradım.
"Selincim! " doktorun bana seslenmesiyle irkilmiştim. Ona doğru dönüp cevap beklercesine baktım.
"Gayet iyisin. Dumanın etkisinden bayılmışsın. Sabah fark etmişler. Ancak olayın etkisi ile şoka girmişin bu yüzden uyanman biraz daha uzun surdu. Her neyse gerekli işlemler yapıldıktan sonra taburcu olabilirsiniz. İyi günler, geçmiş olsun tekrardan."
Sol gözümden usulca süzülen damlaya aldırmadan Buse'ye dönüp "Hepsi mi?" Sadece sessizce başını salladı.
O da biliyordu konuşsa daha beter olacaktım.
"S-selin.." dediğinde ona dönüp "Efendim?" Diye sordum. Kararsız gibiydi sanki söylemek konusunda. Ona 'Artık söyle ' dercesine bakınca dayanamayıp " Selin seni akrabalarına verecekler. Yani İzmir'e döneceksin. Burada kalmanın tek yolu ailenin mezarının burada olmasından dolayı burada evlatlık edinebilirsin. Bende düşündüm ki bizle kal. Annemlerle de konuştum. Hatta dışardalar. Gitmek istemediğini biliyorum. Lütfen?"
"Ailemin mezarı nerede?" Deyince önce bir şaşırdı ve "Şe-şey de şişli."
Gözlerimin iki üç kat daha fazla açıldığına yemin edebilirim. Neden bu kadar uzak ki? Tam sormaya hazırlanacakken Buse'nin babası içeri girdi. Tam doğrulacakken gerek olmadığını ve benimle konuşmak istediğini söyledi. Nazikçe Buse'ye 'Çık dışarı!'demişti. Buse çıktığında derin bir nefes alıp " Bak kızım, şuan çok zor bir dönem geçiriyorsun farkındayım. Gerçekten üzgünüm. Sende bizim kızımız gibisin. Bunu sen de biliyorsun zaten. Akrabalarının ne kadar sıkıcı olduğundan Buse bahsetti bize. Benim tek kızım Buse vardı,sende onun kardeşi olur musun? Söz istediğin gibi yaşayacaksın. Sana karışmayacağım. Sadece hayatını batırmalarını istemiyorum. "
Mert Amca 'ya bakım gülümsedim teşekkürler edip çok mutlu olduğumu belirttim. Sözde mutlu.
Yeni bir başlangıç ha?Arkadaşlar ilk hikayen ve giriş bölümü
Umarım beğenmişsinizdir.
Okuduğunuz için tesekkürler.
Yeni bölümleri hızlı yayınlayacağım.
Hoşçakalın.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAYIP
Teen FictionBir an herşey rüya olsun istemiştim. Şimdiden özlüyordum onları. Ne yani bu kadar çabuk mu karar vermiştim . Bu kadar çabuk mu inanmıştım öldüklerine. Hayır.. Sadece imkansızdı biraz. Şuan gözlerimin önünde apartman küle dönüyordu. İçinde ailemle be...