Son Aydınlık

43 2 0
                                    

Kilisenin ışıkları göz kamaştırıyordu. Bu kilise masumların mezarı kötülerin evi olmuştu. Annem yarasa şeklinde uçmaya alışamamıştı. Ama yinede şatoya ulaşmayı başardık. Saat geç olmaya başlamıştı ve vaktimiz daralıyordu. Kağıtları cebimden çıkarıp annemlere gösterdim hepsi çok şaşkındı. Bayan Smith çok sinirlenmişti. Bir sandalye seçip ağlamaya başladı. Julie annesinin elini tuttu, onu yanına oturup:

"Anne lütfen üzülmeyin hepsi geçecek."

"Üzüldüğüm şey olacaklar mı zannediyorsun? Yıllardır aşkı için acı çektiğim adam bir bakmışsın beni terk etmiş, bir bakmışım kocam dünyanın en zalimlerinden olmuş. Yıllardır bir yalanla yaşamışım meğer."

Bayan Smith'in bu çıkışı beni çok şaşırtmıştı. Julie ile biraz bakıştıktan sonra Julie:

"Anne, babamın gizli bir çalışma odası var mı? Belki işe yarayacak bir şey buluruz, öyle değil mi Kevin?"

"Evet Bayan Smith, Julie haklı. Bir şeyler bulursak kocanızdan intikam alabilirsiniz, yılların intikamı..."

Bayan Smith göz yaşlarını silip ayağa kalktı: "Bir yer var aslında, ama anahtarı bende değil."

"Sorun değil anne, Bayan Perry aramızda en güçlü olanımız, o bu işi halledecektir." Annem hafif bir tebessümle: "Hadi gidelim."

Büyük şatoda şimdiye kadar görmediğim koridorlardan geçtik ve hizmetlilerin odalarının arka tarafında kalan bir kapıya vardık. Julie bile şaşkındı. Sanırım o da buraya ilk defa gelmişti ya da bu koridora(!):

"Kapıyı açayım mı?" Annemi onaylayınca bir dönüşümle kapıya hücum etti ve devamını siz anladınız. Kapının tahta parçalarını iterek içeriye girdik. Burada hiç pencere yoktu ama ışıklar otomatikman açılmıştı. İçerisi bir sürü kitaplıkla doluydu. Etrafı incelerken Julie:

"Anne burası neresi?"

"Şey, burası eskiden babanın atölyesiydi."

"Nasıl yani?"

"Baban eskiden burada ahşap eşyalar yapardı. İşte anlarsın ya küçük heykeller mesela!"

"Eskiden de burası böyle garip miydi?"

"Yani sayılır, fakat şu geçit yoktu."

Bayan Smith soldaki bir odayı işaret ediyordu. Yavaş adımlarla oraya ilerledik. İçimde kötü bir his vardı ama neydi:

"Şey, Bayan Smith buranın ışıkları nerede acaba?"

Sessiz adımlarla yürürken birden bir şeye takıldım ve ışıklar açıldı. Tam ortada bir cihaz ve yanlarda da bir makinenin planları vardı. Cebimdeki kağıtları çıkarttım ve bunları birleştirdim. Bu makine aradığımız makineydi: 'Katliam Makinesi'

Julie bir ıslık çaldı ve bende onun bu haline güldüm. Bana ciddi bir bakış atınca hemen sustum. Gülmenin sırası değildi sanırım. Annem elimden kağıtları alınca:

"Bunlar Fransızca."

"Evet anne de biz bunları nasıl okuyacağız, bunlardan birinde makineyi durdurmanın yolu vardır."

"Ben Fransızca biliyorum ki? Eskiden Fransızca öğretmeniydim."

"Ne! Benim neden bundan haberim yok?"

"Sen doğmadan 27 sene önceydi. Saten bıraktıktan hemen sonra baban ile evlendik."

Daha fazla konuşmadık annem kağıtları hızlıca okumaya başladı. Biz de yanında bekliyorduk. Birden aklıma güneş tutulması geldi. Bu ışıklı ortamda saatin kaç olduğunu kestirmek zordu. Hemen dışarı çıkıp pencereden dışarı baktım. Güneşin yarısı gözden kaybolmuştu. Etraf kararmaya başlamıştı. Çok heyecanlanmıştım. Birazdan Bay Smithler buraya gelecek ve patlama olacaktı. Annem elindeki yıpranmış kağıdı göstererek: "Buldum!" diye bağırdı.

"Tamam, anlat bize ne yapmamız gerekiyor?"

"Şey, makinenin çalışması için yüksek miktarda enerji gerekiyor ama biz eğer şatonun enerjisini kapatabilirsek makine sadece sahip olduğu kendi enerjiyle patlayacak buda çok büyük olmaz, yani burada öyle yazıyor."

Bayan Smith'e dönüp: "Elektriği nereden kapatabiliriz?"

"Aşağıda bir tane elektrik sensörü var, onu kapatırsak tüm elektrik kapanacaktır."

Bayan Smith'in sözü biter bitmez aşağı inmeye başladım. Makine titremeye başlamıştı bile birazdan makine patlayacaktı. Julie arkamdan gelmemişti çünkü ben tam dışarı çıkarken içeri Bay Smithler girmişti. Yanındaki eski hizmetliler beni tutmaya çalıştı ama gençliğin verdiği çeviklikle hemen aralarından sıyrıldım. Aşağısı çok soğuktu sensörü ararken yerde bir fotoğrafa rastladım. Fotoğraf yeni çekilmişti. Yani üstünde öyle yazıyordu. Fotoğraf beni çok şaşırtmıştı. Derinden sarsılmıştım. Fotoğrafta Julie ile yanındaki bir oğlanla öpüşüyorlardı. Tarih fotoğrafın dün çekildiğini gösterirken ben hala ne yapacağımı bilemiyordum. Doğrusu dün Julie bir ara dışarı çıkmıştı ancak neden beni kandırmak istemişti. Göz yaşlarımı tutamamıştım.

Arkamdaki sesi duyunca Julie'nin gelmiş olduğunu fark ettim. Fotoğrafı tuttuğumu görünce şok oldu. Hemen yanıma koştu ama onu ittim:

"Git buradan Julie makine sana zarar verebilir!"

"Kevin gördüğün gibi değil bak yanlış anlıyorsun. Lütfen beni bir dinle!"

"Julie git buradan." Konuşurken hıçkırıyordum. Arkama dönüp sensörün ayarlarıyla oynamaya başladım. Elektriği kapatmalıydım. Şatonun titremesi artmıştı. Onu gitmesi için zorlayınca ağlayarak:

"Özür dilerim Kevin, beni affet sevgilim."

Julie gittikten sonra şato sessizleşmişti. Yukarıdan da dövüş sesleri gelmiyordu. Sensörün kolunu son bir nefesle çektim. Göz yaşlarım etrafa dağılmıştı ve kendime hakim olamadan acı hissettiğimi fark ettim. Aklımda tek Julie vardı. Canım çok acıyordu. Çığlıklarım kendi kulaklarımı bile ağrıtmıştı. Ve nefes alamamaya başladım. Boğazımı sımsıkı tuttum. Kendimi yere bıraktım. Artık dünyam sonlanıyordu. Artık Kevin Perry yoktu, artık ben yoktum.

Gözlerimi kamaştıran ışık benim son aydınlığım oldu...


Bu kitap final oldu, kitabın ikinci bölümünü bende sizin gibi iple çekiyorum





KATİL SAFKANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin