Bölüm 2

110 11 4
                                    

      Ezgi ile beraber gittiğimiz alışveriş merkezinden siyah ve lacivert ağırlıklı üç takım aldık. Eve dönüşte hemen eve gitmeyip dün beraber oturduğumuz kafeye girdik. Ezgi pasta ve meyve suyu isterken ben sadece kola istedim. Pastasını yerken hiç konuşmayan Ezgi'nin pastasını bitirince geri dönüşü muhteşem oldu.

''Birazdan eve giderken bana Ulya'nın evini göstereceksin, soyadını öğrenmemiz gerekiyor.''

''Anlamadım?''

''Tuhaf bir şey söylemedim Kerem. Soyadını öğrenmemiz gerek dedim. Kızımızın sosyal medya hesabı vardır herhalde.'' Bunun eviyle ne alakası vardı acaba? Ki sosyal medya hesabı olduğunu da zannetmiyordum.

''Hadi gidelim.'' Hesabı ödedikten sonra yerde ki poşetleri alıp Ezgi'nin peşinden kalktım. Bunun ne kadar iyi bir fikir olmadığını düşünsem de merakıma yenik düşüp itiraz etmedim. Ulya'nın oturduğu apartmanın önüne gelince burası olduğunu gösteren bir takım hareketler yaptım.

''Dilini mi yuttun? Niye konuşmuyorsun da tuhaf tuhaf hareketler yapıyorsun?''

''Heyecan yaptık herhalde. Nasıl öğrenmeyi planlıyorsan öğren de gidelim.'' Ben oyalanmak istemedikçe Ezgi elini beline koymuş bana bakıyordu.

''Ne bakıyorsun Ezgi hadisene!''

''Beraber öğreneceğiz Kerem Bey. Sen de benimle geleceksin.'' Bileğimden tutup apartmanın kapısına doğru çekiştirdi. Kapının önünde ki zillerin önünde durup parmağını zillerin üzerinde teker teker gezdirdi.

''Bu kızın burada ismi yok.'' diyen Ezgi'yi bu sefer ben bileğinden tutup çekiştirmeye başladım. Bileğini elimden kurtarıp yine kapının önüne giden Ezgi rast gele bir zile bastı.

''Ne yapıyorsun sen?'' Beni dinlemeyip açılan kapıdan içeri daldı. Posta kutularını tek tek açmaya başladı. Kutuda bulduğu kağıtları tek tek incelemeye başlayan Ezgi'yi ağzım açık izliyordum. Açtığı dördüncü kutudan sonra zıplamaya başladı. Kutudan aldığı kağıdı yerine bırakıp sanki sırayla yapıyormuşuz gibi bu sefer o benim bileğimden tutup koşmaya başladı. Oturduğumuz binaya kadar koşarak gelmiştik. Binanın içine girince çocuk gibi zıplamaya kaldığı yerden devam etti.

''Eğer aynı bina da bir Ulya daha yoksa, ki yoktur. Sonuçta yaygın bir isim değil, değil mi?''

''Uzatmasan?''

''Tamam tamam. Kızımızın soyadı Şafak'mış.'' Şafak. Demek soyadı Şafak.

''Balık gibi bakmayı bırak da eve çıkıp biraz araştırma yapalım.'' dedi ve beni beklemeden merdivenlerden çıkmaya başladı. Asansörle çıkmak varken yine neden merdivenlerden çıkıyorduk acaba?

Ezgi kendini o kadar kaptırmıştı ki, başta bana alışveriş yapıyor çeşitli çılgınlıklarla soyadını öğreniyor şimdide çok önemli bir şeymiş gibi bilgisayarın karşısına geçmiş Ulya'nın sosyal medya hesaplarını araştırıyorduk. İlk önce instagram'a girdik. Ezgi gayet profesyonel hareket ediyordu. İsim ve soyismi birleşik yazmış ve arama tuşuna basmıştı. Yüzünün çok net gözüktüğü bir profil resmi vardı, profili gizli değildi. Ezgi ilk sırada ki fotoğrafın üzerine tıkladı. İşte karşımda. Onu bu kadar yakından görmek çok çok tuhaftı. Göz rengini bilmek, tüm yüz hatlarını görmek... Canlı olmasa bile karşımda, o masumluğuyla, o duru güzelliğiyle. ''Bir fotoğraf görmeyle böyle olduysan gerçekte görünce nasıl olacaksın merak ediyorum.'' dedi Ezgi tüm dikkatimi dağıtarak. ''Abartma Ezgi.'' Dedim ve gidip yatağımın üzerine oturdum. ''Çoğu fotoğrafta ki yer bildirimi Smoke Kafe diye bir yerde. Kafe'nin ismi hiç yabancı değil ama, çıkaramadım.'' Ne yani her akşam gidip gece yarısı eve geldiği yer bir kafe miydi? ''Buldum. Biliyorum ben burayı. Buraya çok yakın bir yerde. Bir kere arkadaşlarımla gitmiştik. Oraya kafe demek çok masumca. Zaten her hafta Salı günü bara çevriliyor. Adından da anlarsın zaten Smoke. Pek kafeye yakışan bir isim değil. '' dedi Ezgi dönen sandalyede bir sağa bir sola dönerken.

Bir Kızın PeşindenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin