~1~

206 13 2
                                    

"Kanatlarım!" dedi Lena büyük bir heyecanla.

Sonunda yaptığı iyilikler mükafatını vermişti. O bembeyaz kanatlarına kavuşmuştu. Kardeşim olmasına rağmen onunkiler beyazdı. Benimkiler gibi siyah değildi.

"Ama neden seninki gibi değiller? "

Ağlamaklı sorduğu soruya Agithor cevap verdi.

"Lena. Sevgili iyilik meleğim. Ablanı bu konuda açıklama yapmaya zorlama. Bu sorunun cevabını 'henüz' kendiside bilmiyor."

Gözlerim karanlık ormana kaydı. Oraya daha önce kimse gitmemişti. Ne vardı orada?

Çok zaman sonra Agithor'u duydum.

" Brianna? Sen iyi misin?"

Yalan söylerken her zamanki gibi kekeledim. "Ha..Hayır. Be-ben sadece... Lena için uçuş derslerini nerede vereceğimi düşünüyordum. "

Agithor telaşlı bir şekilde ve hızlıca konuştu.

"Bunu sen yapmayacaksın Anna."

Gözlerimi faltaşı gibi açtım.

"Ama neden!?"

Gözlerini sol aşağıya indirdi. Yine yaptı!

"Bu sefer sebep ne Thor!? O benim kardeşim! "

" Lena. Dışarıya çık ve yeni kanatlarını diğerlerine göster. "

Lena benim dolan gözlerime ve Agithor'un ciddi bakışlarına baktı. Sonra gümüş işlemeli desenleri olan büyük altın kapıdan çıktı.

Onun ardından dökülen gözyaşlarımı koluma sildim.

"Lena senin öz kardeşin değil. Bunu anlamış olmalısın Anna."

" Evet Thor. Anladım. "

" Onu sen çalıştıramazsın."

" Her söylediğine inandım Thor. Lena ve beni o felaketten sonra bulduğunu söyledin. Inandim. Buradaki herkesin kanatları beyaz. Onlar iylik meleği. Ben onlara ne olduğumu sorduğumda onları susturdun." Biraz durakladıktan sonra bakışlarını yakalamaya çalışarak devam ettim.

"Şimdi söyle Thor. Ben neyim? Ve benim gibiler nerede? Ailem nerede ve onlar kim?"

" Karanlık orman hakkındaki söylentileri duydun değil mi? . Senin oradan geldiğini düşünüyorum. Fırtına önüne gelen hiçbir varlığa merhamet göstermedi. Ama sen bir istisnasın. Sen farklıydın. Sen çok güçlüydün. Kanatların olmadan sihir ve büyü yapabiliyorsun. Bebekliğinden beri. Bu kadar güçlü bir şeyi kontrol altına almak çok zordu. Ama uzun bir uğraştan sonra başardım."

" Be-ben... Peki Lena? Neden onun ablası olduğumu söyledin? "

" Çünkü... Onun ailesi öldü. Ve yalnız hissetmesini istemedim. Ikinizinde."

Kraliyet büyücüsü elindeki eski parşömeni sallayarak endişeyle içeriye girdi.

"Kralım! Buna bir bakmalısınız! Bakın! Kraliyet kahini ne buldu! "

Agithor parşömeni aldı ve okuduktan sonra korkuyla bana baktı. Korumayı çağırdı. Ve beni göstererek konuştu.

" Derhal Anna'yı kuleye kapat! Yoksa bütün Ütopya yıkılacak! Savaşçıları uyar, hazırlansınlar! Bu gece büyük bir savaş çıkacak!"

Koruma bana yönlenince altın kapıya doğru hamle yaptım. Hızlı koşma yeteneğimi seviyorum.

Saraydan kaçınca karanlık ormana koştuğumu farkettim fakat başka kaçış yolu yoktu. Arkama baktım. Atları hazırlamışlar! Lanet olsun! Koş Anna. Sadece koş!

Tümseğe takıldım ve son hatırladığım şey karanlık ormanın içine yuvarlandığım oldu.

●●●

Kanatlarım acıyor. Neredeyim ben!?

"İyi misiniz?"

" Sen kimsin? Burası..." biraz düşündükten sonra devam ettim.

"Ah Tanrım burası karanlık orman değil mi? Dur biraz! Kanatların! Siyah!"

Şaşırmamdan korktuğunu saklamaya çalışan genç görünümlü orta yaşlı kadın cevap verdi. " Evet siyah. Seninkilerde. Fakat seninkiler biraz... Parçalanmış. "

" Ha? Ne!?"

Tanrım! Kanatlarım! Aniden kalkınca canım yandı. Sessiz bir çığlık attım.

"Tatlım dinlenmelisin. Bu şekilde savaşamazsın."

" Savaşmak? "

Bir kez daha şaşırdı.

"Zavallı kız. Ne zamandan beri baygınsın kim bilir."

Zorlukla ayağa kalktım. Eski tahtadan çerçevesi olan boy aynasının karşısına dikildim. Kanatlarıma bandaj sarılıydı. Çok kanamış olsa gerek bandajın bir kısmı kırmızıydı.

"Biz ne tür varlıklarız?" derken gözümü aynadaki yansımamdan ayırmadım.

"Bizler karanlık olan lanetlenmiş varlıklarız. Agithor bizi karanlık ormana sürgün etti. Ilk başta her şey güzeldi... Agithor'un eşi bizden biriydi. Bir kız çocukları oldu. Çok güzel bir kız çocuğu. "

Ona döndüm. Gözleri geçmişe gitmişti. Devam etti.

"Ve kavgaları başladı. Tıpkı Dünyadaki ölümlü zavallılar gibi kavga etmeye başladılar. Küçük kızın güçleri Ütopya'ya zarar verecek derecedeydi. Büyük bir tehtid oluşturuyordu. Zaman sonra Kraliçe hastalandı. Sebebi bilinmeyen öldürücü bir hastalık. Kara meleklerin ölebileceğini ilk defa Kraliçe Brianna'da gördük. Sadece bir hastalık yüzünden. Öldü."

" Öldü. " derken elini kalbine götürdü ve bir tür anma hareketi yaptı.

"Benim adım da Brianna. Tüm bu şeyler ne anlama geliyor! ?"

Gözlerini faltaşı gibi açtı.

"Tanrım! Bu-bu gerçek olabilir mi? "

Ayağa kalktı ve bana doğru elini uzattı. Yanağıma dokundu. Sonra deli gibi çığlık atarak az önce yattığım yere doğru düştü. Hızlı nefes alıp verirken tekrar tekrar aynı şeyi söylüyordu.

"Bu o. Çok güçlü. Çok güçlü. Güçlü. "

" Sakin ol lütfen! Lütfen bağırma!"

" Ne yaptın ona!? Uzak dur ondan!!"

Genç adam beni kadından uzaklaştırmak için ittiğinde dengemi kaybedip aynanın üstüne düştüm. Cam kırıkları derime girerken acı hissetmiyordum.

"Anne! Sakinleş!"

" Oğlum Brianna! O burada! Git ve diğerlerine haber ver! "

Genç adam bana baktı ve kapıdan koşarak çıktı. Kadın kendine gelince beni cam kırıklarının arasından aldı. Elini kesilen ve camların girdiği yere doğru tutup bir şeyler fısıldadı.

●●●●●●●●●●●●

Devam edecek.













Ütopya - Felsefe TaşıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin