Gösterdiği yöne doğru gitmeye başladım.
Hayır. Artık ölümden korkmuyorum. Defalarca ölümden döndüğümü hatırladım. Komik. Hepsinden de sağ çıkmıştım. Çoğu Agithor ve adamları sayesindeydi.Sanki belli bir nedenden dolayı beni koruyordu. Hepsi onun suçu.
Farklı görünümdeki varlıklara aldırış etmeden yola devam ediyordum. Hepsi önümde saygı gösterileri yapıyordu. Ama bilmiyorlar ki. Eğer ölmezsem onlar ölecek.
Onlar hala bana saygıyla selam verirken gözlerim doldu. Etraf bulanıklaştı. Kimsenin beni ağlarken görmesini istemiyorum...
" Durun prenses Brianna J! "
" Nedenmiş?"
" Buradan çıkarsanız karanlık ormandan çıkmış olursunuz. Buna izin veremem. Hem pek iyi görünmüyorsunuz."
Etrafımda bana odaklanmış Ütopya'lılara baktım.
"Çekil yolumdan. Bu bir emirdir."
Gözlerini şaşkınlıkla açtı ama kenera çekilip çıkışı gösterdi.
"Teşekkürler. "
▶▶▶▶▶◀◀◀◀◀
Agithor'un askerlerini ortalıkta gezerken gördüm. Burası ölüm için uygun değil.
"Ben ablamı özledim! Hayır Agithor'u da istemiyorum! Anna'yı istiyorum!! "
Lena! Onu son bir kez göreyim! Lütfen. Lütfen Tanrım.
Lena askerlerden uzaklaşıp yakınıma yaklaşınca ona ıslık çaldım. Aramızda olan kuş cıvıltısını yaptım. Ona alaycı kuş ıslığını çaldım.
Beni duyunca çaktırmadan yanıma geldi. Ve boğacak kadar sıkı sarıldı.
" Sakin ol Lena. Ben iyiyim."
" Beni korkuttun Anna. Neredeydin? Burası çok karıştı. Agithor sıkı güvenlik önlemleri alıyor."
" Biliyorum Lena. Alıyor. Çünkü Agithor korkuyor. Seninle daha fazla konuşmayı çok isterdim Lena. Ama gitmeliyim. Beni gördüğünü benimle konuştuğunu Agithor bile dahil kimseye söyleme. Anladın mı tatlım? "
Gözleri yeni farkettiği bandaja takıldı. Korkmuş gözlerle bana baktı.
"Endişelenme." dedim ve ona sarılıp yanağına öpücük kondurdum.
Onun Saray'a doğru gidişini izledim. Agithor'u ve yaylı askeri gördüm. Yay'ı germiş ve okun ucu Lena'yı hedef alıyordu. Korkuyla bağırıp çığlık attım
"Lena!! Hayır!"
Lena bana dönüp gülümsedi. Göğsünden koca bir ok geçerken o bana gülümsüyordu...
Gözyaşlarım akarken yanıma iki asker gelmişti. Etraf bulanıklaştı.
▲▲▲▲▲▲▲
Uyandığımda karanlık bir yerdeydim. Belki hepsi bir rüyaydı ve hala rüyadaydım. Şuan elimde olan tek olumlu fikirdi.
Bir yerden -küçük bir pencereden- gelen ışığı farkettim. Sonra buranın hücre olduğunu anladım. Agithor öz kızını bir hücreye kapatmıştı.
Zaman geçmeden garip bir şekilde dört duvar arasındaki eşyaları görmeye başladım.
Duvara sabitlenmiş çok sert ve rahatsız edici görünen bir yatak vardı. Ne bekliyordum ki? Burası en azılı suçluların kapatıldığı intihar odalarından birisiydi. Buraya kapatılan suçlular en fazla 2 hafta dayanabiliyordu. Tanık olmuştum. Ölüyorlardı. Ölmek için yalvarıyorlardı. Çoğu akıl sağlığını kaybediyordu. Biliyorum çünkü Agithor bu hücreleri izlemeye alıyor. Eminim şuan bana gülüyordur.
▶▶▶▶▶
Eğer ölmemi istiyorsa - ki zaten bende bunu yapacaktım- seve seve ölürdüm.
" Nasıl öleceğimi hiç düşünmemiştim. Ama sevdiklerin için can vermek, ölmek için güzel bir yol gibi görünüyor!!! "
Bunu sesli söylemiştim. Agithor'un beni duyduğunu çok iyi biliyorum. Ara ara konuşmaya devam ettim.
" Merhaba baba!"
" Ben senin kızın Brianna. Kraliçe'nin kızı! Hatırladın mı!?"
" Söylesene annemden ne istedin!? Senin kirli oyunlarını gördüğü için mi!? Onu ve beni sürgün edip istediğini yapabilirdin!"
" Peki Lena!? O sadece bir kukla mıydı! ? Benim için mi bir hayata son verdin!?"
" Artık güçlerimin farkındayım Agithor! Ben güçlüyüm ama sen değilsin! Bunu çok iyi bildiğin için korkuyorsun!!"
"Hadi baba! Küçük kızın seninle oynamak istiyor!!"
Sustum. Mutlaka gelecektir. Ve geldiğinde, bütün gücümle onu mahvedeceğim.
▲▲▲▲▲▲▲▲▲▲▲
Zaman kavramını unutmuş gibiydim. Sanırım böyle başlıyor. Aklını yitirmek. Önce zaman kavramı yok oluyor. Neden hala gelmedi? Tekrar tüm gücümle bağırdım.
" Neden saklanıyorsun baba!? Ben çok sıkıldım!"
Bir yerden kapı gıcırtısı geldi. Ardından hücre aydınlandı. Kapının önünde kimse yoktu. Sonra bir ses geldi.
"Prenses? Hadi gelin!"
"Chara! Sen nasıl? "
" Vaktimiz yok prenses! Saraydaki herkesi uyuttum, askerlerde dahil herkesi."
Çöküp yaslandığım duvardan destek alıp ayağa kalktım.
"Bana Agithor'un yerini söyle! Nerede!?"
"Prenses sırası değil. Şimdilik değil! Hadi çabuk gidelim!"
Istemeden Chara'yı takip ettim. Çok hızlı davranıyordu. Koşmaya başladım. Büyük salonlardan geçiyorduk. Bazı salonlarda sarhoş gibi yere yığılmış askerlere baktım. Çıkışa geldiğimizde bizi Saray Kahini karşıladı.
"Prenses?"
Devam Edecek.