Bölüm 23: İzler

23.7K 1K 91
                                    

#Ruelle - Deep And#

"Bana umut verdin ve umudumu aldın. Bu birini tehlikeli yapmak için yeterli." –Doctor Who

Ϟ

Korku.

Düşünebilmeye başladığım o tozpembe zamanlardan bugüne dek süregelen, hayatımda değişmeyen yek ve tek şeydi. Üzerine beton dökülmesine rağmen çıkacak yer bulan o zayıf çiçek gibiydim. İçinde görünmez bir gücün esir yattığı, acıyla sarmalandığı. Ve zamanla anladığım yegâne gerçek de şuydu: Ne kadar büyürseniz büyüyün, bazı şeyler de sizinle beraber olmaya devam ediyor, boy atan gövdenize, yapraklarınıza sıkıca tutunuyordu. Hiçbir yağmur, hiçbir rüzgâr, köklerinizi yerinden sökecek bir fırtına bile onu sizden ayıracak güce erişemiyordu.

Her zaman korkmuştum. Her zaman. Fakat şunu da biliyordum ki herkes, hatta kahramanlar bile korkardı. Onların da rüzgârla titreyen vücutları, korkunun esir ettiği ruhları olurdu. Yine de asıl kahraman olmalarını sağlayan şey asla korkmamaları olmadı. Onlar, bu korkuyu geriye itebilecek, korkuyu çıplak ellerle toprağa gömebilecek yüreği taşıyanlardı.

Fakat toprak da, ruhuma dokunmak da canımı acıtıyor, korkumu, dokunamayacağım kadar devleştiriyor, yenmek için attığım her adımda onu daha güçlü, daha devasa kılıyordu. Korkum, canlıydı. Öfkeyle aldığı solukları burun deliklerini genişletiyor, gözlerinde yırtıcı bir hayvanın içgüdüsünü taşıyordu. Ve ben de kahraman olmak ile ilgili bildiğim her şeyi bir çırpıda siliveriyordum.

Efkan'ın beni çatıda bırakıp gittiği ana dair bir tek bunu hatırlayabiliyor, kelimelerinin üzerimde bıraktığı etkiden sonra o andan bir tek bu görüntüyü çekip çıkarabiliyordum. Ayaz, damarlarımdan süzülerek geçtiği her yerde titrek bir soluk bırakırken, benden birkaç metre uzaktaki şehrin ışıkları altında hipnotize olmuş gibi kayboluyordum.

Kimdi, benden ne istiyordu, bilmiyordum. Korkunun kalbimi saran katran koyusu mat sıvısında görmesi imkansız da olsa, dağılmış hâlimin izdüşümünü görüyor, ya da belki sadece hayal ediyordum ama, dağılmış olduğumu fark ediyordum. Karanlığın üstüne düşen görüntüm katranın, korkunun içine çekilince de yavaş yavaş yok olduğumu, hiçliğe karıştığımı fark ediyordum. Fakat hiçliğe karışırken bile korku hâlâ oradaydı.

Ellerim, düşüncelerimin çalkantısına eşlik ederek titriyor, dizlerimin etrafına sardığım kollarım yumruklarımı sıkmış olsam da vücudumu esir almaya başlamış bu öncü sarsıntının etkisini azaltmıyor, iki duvar uzağımda bulunan adamın varlığını buharlaştırmıyordu. Zaten buharlaşsa da dönüp dolaşıp ciğerlerime bir is misali zehrini akıtarak dolacağını hissediyordum.

Belirsizlik vücudumu sararken, gözlerimi birkaç saniyeliğine sıkıca kapayarak elimi laptopa uzattım. Efkan Aden Erkmen benim babamı, gerçek kimliğimi bilirken ve dahası bunun için buradayken, ben onun hakkında ne biliyor ya da ne bildiğimi sanıyordum? Karanlığa alışan gözlerimi laptopun beyaz ışığı yakarken bu acıya karşı koymayışım gözlerimi daha da fazla yaktı, yaşlar doldurarak bir süre her şeyi bulanıklaştırdı. Zaten gözlerimde yaş olmasa bile bir şeyleri net göremediğim ortadaydı. Bunca zaman onlara güvenmeyişimin haklı çıkması, neden beni rahatlatamıyor, kalbime çöreklenen bu korkunun bir çığ gibi her şeyi içine katarak ve aynı anda parçalayarak büyümesini engellemiyordu?

Bir an göz ardı ettiğim bir gerçeği fark ettim. Saatlerdir, o çatıdan yarı aklı başında, yalpalayarak indiğim zamanda bile vardı aslında bu düşünce. Fakat şimdi gerçekten fark ediyordum ki ben Efkan'ın gerçek yanının soluğunu yanı başımda, ensemde hissetmişken, Koray'ın da orada olup buna seyirci kaldığı gerçeğini göz ardı etmiştim. Koray'a ona güvenmediğimi defalarca kez söylemiş olmama rağmen, gözlerimin içine nasıl bakabilmişti? Benimle ilgili böyle bir şeyi biliyorken üstelik. Onun da bildiğini varsaymaktan kendimi alamıyordum. Başka bir düşünceyle bu ısrarcı ve kararlı yapısını da açıklayamazdım zaten.

Acının İzleri (Ölü Doğanlar Serisi #1)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin