1. Bölüm-Başlangıç

378 26 79
                                    

Her yer karanlıktı. Soğuktu. Bu soğukluğun içinde anlamlandıramadığım, yabancı bir his vardı. Bu, acıydı. O günün acısıydı. Tek yapabildiğim şeyi yaptım. Tekrar ve tekrar bağırdım, ağladım. Elimden gelen bir şey yoktu. Bu acıyı engellemenin bir yolu yoktu.

Nefes alış verişimi düzenlemeye çalışırken, aniden gözlerimi açtım ve yerimden doğruldum. Yine aynı kabustu. O günden beri kabuslar peşimi bırakmıyordu. Her gece, her gece aynı kabusu görüyordum. Her gece aynı acıyı tekrar tekrar yaşıyordum, sanki önceden yaşadığım acılar yetmezmiş gibi...

O gün, her gece kabuslar görmeme neden olan gün, babamın öldüğü gündü. O günü hatırlamak bile kalbime bir acının saplanmasına neden oluyordu. Dışarıdan gören biri fazla tepki verdiğimi sanabilirdi, ama hayır. Bu olay benim gözlerimin önünde olmuştu. Her ayrıntısına kadar hatırlıyordum her şeyi. Ama karmaşıktı, çok karmaşıktı.

O gün babamın tuhaf şeyler yaptığına şahit olmuştum. Elleriyle havada resimler çizip gerçekleştirdiğini mesela. Ama bu benim hayal gücümden ibaretti, bundan emindim. O an yaşadığım şokun bir etkisiydi sadece.

Birkaç sene geçmişti babamın ölümünden. Ama ben hâlâ olayı net bir şekilde hatırlıyordum. Bir adam görmüştüm. Bu adam eliyle işaret vererek büyük bir kaplanı harekete geçirmişti. İşin garip yanı, burada kaplanın işi yoktu ve hele ki evimizde olmasının açıklanacak hiçbir yanı yoktu. Onun babama nasıl saldırdığını gördüm. Onu nasıl parçalara ayırdığını, nasıl kanını akıttığını hâlâ hatırlıyorum. Annem engel olmaya çalışmıştı. Hem o adama hem de bana. Benim olanları görmemem için elinden geleni yapmıştı ama engel olamamıştı işte.

O günden sonra hayata küsmedim ben. Aksine, dört elle sarıldım yaşamıma. Yas tutmak bana göre değil. Çünkü babam bana öyle derdi hep. "Eğer bana bir şey olursa," diye başlardı cümlesine, "sakın arkamdan yas tutma. Üzülme. Hayatını yaşa, hayallerini gerçekleştir. Ben bunu istiyorum. Üzülmeni değil." derdi. "Neden bunları söylüyorsun?" derdim. Cevap vermezdi.

Ben de onu dinliyorum. Yaşadığım tüm bu acılara rağmen, mutlu olmaya çabalıyorum. Hayallerimi gerçekleştirme yolunda adım adım ilerliyorum. Annemle birlikte bir evde yaşıyoruz. Maddi durumumuz kötü değil. Evi ben geçindiriyorum, sorumluluklarım var ve ben bu sorumluluklardan memnunum. İyi bir işim var. Gerçi bugün ilk günüm, ama olsun.

Düşüncelerimden sıyrılıp iş konusuna döndüğüme rahatlamıştım. Tam da o sırada, telefonumun alarmı çaldı. Aynı anda da, evimizdeki en yakın arkadaşım, papağanımız Geveze "Demet kalk! Demet kalk!" diye bağırmaya başlamıştı. Evet, ona bu ismi ben koydum. Çünkü fazlasıyla geveze, ve hobisi ise benimle dedikodu yapmak. Bir papağanla dedikodu yapmak kulağa ilginç geliyor olabilir. Ama emin olun ki bu çok zevkli.

Sonuç olarak, gerçekten ilginç uyandırılma sistemlerim vardı.

Geveze, bize bir akrabamızdan hatıra olarak bırakıldı. Kendileri yurt dışına gittikleri için onu bize verdiler. Biz de o günden beri ona bakıyoruz.

Ancak şu anda Geveze ve onun geçmişini düşünecek vaktim yoktu. Bugün ilk iş günüydü ve sanırım geç kalmak üzereydim.

Aceleyle hazırlandıktan sonra çoktan kahvaltıyı hazırlamış olan annemin yanına koştum.

"Demet, kalktın mı kızım?" Bu soruyu pas hakkıyla geçsem olur mu acaba?

"Kalktım annem, kalktım. Hadi gel de yemeğimizi yiyelim. Aç aç gidemem ya işe." dedikten sonra iki kişiye yetecek büyüklükte olan kahverengi masaya oturdum.

Filmlerdeki gibi iki üç şey atıştırarak işe gitmek bana göre değildi. Eğer bir işe başlayacaksam, başarılı olmak için midemin dolu olması gerekirdi. Ne demişler, aç ayı oynamaz.

Yemeğimi bitirdikten sonra girişteki büyük aynada kendime şöyle bir baktım. Kumral uzun saçlarımı tepede bir at kuyruğu yapmıştım. Hani ilk gün işe gidenler hep öyle yaparlar ya, ben de bunun bana şans getireceğini düşündüm. Öylesineydi işte!

Genel olarak bakıldığında, gayet resmi bir görüntüm vardı. Elime çantamı aldıktan sonra kapıdan çıktım. Arkadan annemin, "Hayırlı işler kızım!" diye seslendiğini duydum. Gülümseyerek yürümeye başladım. Annem ile aramızda arkadaşlık ilişkisine benzer bir şey vardı. Birbirimizden hiçbir şey saklamazdık ve her daim ona güvenebileceğimi biliyordum.

Sokağın köşesini döndüğümde dondurucu bir soğukla karşılaştım. Artık alışmam gerekiyordu. Bizim sokak hep sıcak olurdu. Diğer yerlerde kar soğuğu olsa bile, bizim sokağımızda güçlü rüzgarlar olurdu sadece.

"Aferin Demet," dedim kendi kendime. Soğuğun olacağını bile bile, üstüme hiçbir şey almadan çıkmıştım. Ayrıca Geveze ile sohbet etmek kadar, kendi kendime konuşmak da bir hobimdi. Bu tür davranışlarım yüzünden üstün zeka ödülümü almayı bekliyordum bunca yıl.

Gözlerimle binebileceğim bir taksi ararken birinin bana çarpmasıyla irkildim.

"Önüne baksana be!" Bunu duyunca daha da çok şok oldum. Bana çarpan oydu. Bu yetmezmiş gibi bir de suçu bana atıyordu. Her ne kadar kavga etmekten ya da tartışmaktan hoşlanmasam da haksızlığa boyun eğemeyen bir yapım vardı.

"Hey, sen bir baksana!" diye seslendim arkasından. Kız arkasını dönerek meydan okuyan bakışlarla bana baktı. "Hey, sakin ol dostum," dedim içimden ama bunu duymasına imkan yoktu.

Kızın ela gözleri ve kahverengi saçları vardı. Gıcık olmak için fazla güzeldi sanki.

"Hem bana çarpıyorsun, hem de önüne baksana diyorsun. Sence burada ben mi suçluyum?"

"Şu an seninle hiç uğraşamayacağım." dedi kız ve önüne dönerek yürümeye devam etti. Koşarak ona yetiştim ve kolunu tuttum.

"En azından özür dileyebilirdin!" Kız yeniden bana doğru döndü. Her kelimenin üzerine basarak "Beni rahat bırak." dedi. Bunu kan dondurucu bir biçimde söylediği için istemsizce elimi gevşettim. Bana ters ters bakarak hızla kolunu çekti ve yürümeye devam etti.

Haklıydım, hem de sonuna kadar haklıydım. Hem suçlu, hem güçlüydü. Ben olsam çarptığım anda özür dilerdim. Ama o bana ters davranmakla yetinmişti.

Az önceki kısa süreli maceram sayesinde işe de geç kalmıştım. "Aferin, bir bu eksikti Demet, aferin kızım." dedikten sonra ilk bulduğum taksiye bindim ve yolu tarif etmeye başladım.

*****

Büyük döner kapıdan girerken kendimi saraya girmiş gibi hissediyordum. Buradaki görevim, bir şirketin özel tasarımcısı olmaktı. Böbürlenmek gibi olmasın, resim yeteneğim çok iyidir. Bunun üzerine üniversite eğitimi bile almıştım.

Merdivenleri çıkarken, ikide bir eteğimi düzeltiyor, saçımı kontrol ediyordum. İlk gün stresinin yanına bir de işe geç kalma stresi eklenmişti.

Sakin ol Demet, her şey iyi gidecek, diye düşündüm. Kendimi rahatlatmaya ihtiyacım vardı.

Merdivenleri çıkar çıkmaz, daha öncesinde görüştüğüm, şirketin sahibi ve patronu olan Yasemin Hanım ile karşılaştım.

"Ben çok özür dilerim, biliyorum geç kaldım ama yolda başıma gelenleri anlatsam inanmazsınız. Gerçekten çok üzgünüm. Disiplinli bir yer burası demiştiniz. Tekrar özür dilerim." dedim kadının konuşmasına fırsat vermeden.

Yasemin hanım gülümsedi. "Sorun değil. İlk gün böyle şeylere önem vermiyorum. Bundan sonra birlikte çalışacağın kişiyi tanıtayım, Ezgi Hanım." diyerek yanındaki kızı gösterdi. Kıza baktığımda olduğum yerde donup kaldım. Bu yolda karşılaştığım, bana çarpan o gıcık kızdı. O benim iş ortağımdı.


Bilinmezliğe Açılan KapıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin