Gülüp eğleniyormuş gibi yapıyorsun. Fakat etrafındakiler sana o kadar yabancıki senin rol yaptığını fark edemiyorlar. Yabancılığı geçmişler artık gözlerini kapatıyorlar sana karşı önemsemiyorlar seni. Gözlerini kısa zamanlığına arkadaşınmış gibi gözüken yabancılardan çekiyorsun ve onunla göz göze geliyorsun. Kalbine binlerce iğne batırılıyormuş gibi hissediyorsun. Boğazına bir yumru oturuyor. Zaten yüzündeki zoraki olan gülümsemede soluyor ve dalıyorsun. Eski anılara dalıyorsun. Ondan sonraki zamanlarda kendini herkesten soyutlayışın aklına geliyor. O an her şeyden , dünyadan, kopuyorsun. Donakalıyorsun gözlerini bir yere sabitliyorsun ve beyninin düşünmeyi kestiğini iç sesinin sustuğunu sanıyorsun. Fakat sadece sanıyorsun çünkü içinde fırtınalar kopuyor , ard arda depremler oluyor beyninde. Hissetmek istemiyorsun. Hatta yaşamak bile istemiyorsun nefessiz kalmanın nasıl bir duygu olduğunu merak ediyorsun. Acı istiyorsun , saf acı. Acıyı iliklerine kadar hissetmek istiyorsun. Ama sadece ruhun istiyor bunu bedenin ruhun kadar cesur değil bedenin korkuyor acıdan çekiniyor. Zıtsınız birbirinize ruhun ve bedenin uyumsuz olması zor geliyor.
