Söylentilerin ve dedikoduların peşinden gitmenin her zaman en doğru yol olduğuna inanırım, çünkü kötülük sinsice çalışır. Avını arayan bir yılan gibi, bekleyerek ve umarak gözlerini boşluğa diker. Sabırlıdır, er ya da geç tombul bir sıçan bulacağını bilir. Başta temkinlidir, sessizce yaklaşır ama taze etin kokusunu alırken hata yapmaması mümkün değildir. Bir yılan kurbanına kilitlenmiş halde kayarcasına ilerlerken başkasına av olabileceğini asla düşünmez. Oysa ben hep düşünürüm. Ben ne yılanım ne de sıçan... Sadece o yılanı sıçana ulaşmadan önce avlamak ve dengeyi korumakla yükümlüyüm.
Ben bir cin avcısıyım.
***
Karaköy'ün karanlık arka sokaklarında gecenin bir yarısı ilerlerken aklımdaki tek şey geç kalmamak. Endişem bir yere ya da bir buluşmaya gecikmek değil, bir insanın yaşamını kurtarmaya gecikmek. Boş sokakta hızla yürüyorum, rüzgar gözlerimin içine doluyor. Havada korkunun tadını alabiliyorum ama bana ait değil bu. Ben korkmam, sadece işimi yaparım. Sokağın sonundaki bir kadından geliyor. Karşısındaki adam bir eliyle ağzını kapatmış, diğer eliyle onu eski bir binanın karanlık girişine çekiştiriyor. Kadın bağıramıyor bile, kolları ve bacakları havada savrulurken saçları yüzünü kamçılıyor. Koşuyorum, dizlerim birer piston gibi inip kalkıyor. Spor ayakkabıları icat eden kişiye bir kez daha minnet duyuyorum. Ben terk edilmiş binanın önüne gelene kadar kadın gözden kayboluyor ama içerde olduğunu biliyorum. Düşünmeden içeri dalıyorum. Karanlık adeta su gibi beni yutuyor ve zihnimde kötücül bir gülme sesi duyuyorum. Bu peşinde olduğum cine ait değil.
Umursamıyorum, çünkü hep böyle olur. Tozlu merdivenlerden yukarı doğru koşuyorum, pardösüm arkamda bir pelerin gibi uçuşuyor. Bina bomboş ve çıplak, öyle ki kapıları bile sökülmüş. Üç katı çıkıp en sonunda yarısı çökmüş haldeki daha aydınlık olan çatıya ulaşıyorum. Birden duruyorum, nefesimi kontrol altına almaya çalışırken kadının ve cinin kontrolündeki adamın yerini tespit etmeye çalışıyorum. Buradalar ve çok yakındalar.
Yavaş adımlarla zemindeki kırık dökük tahtaların arasından ilerliyorum ve onları görüyorum. Kadın bir köşede, yere oturmuş yüzünü elleriyle kapatmış halde durmaksızın yalvarıyor. Karşısındaki iri yarı adam vahşi bir hayvan gibi önünde bir ileri bir geri yürüyor. Ter içinde, iğrenç kokusunu durduğum yerden alabiliyorum. Cinin bu adamı neden seçtiğini anlayabiliyorum. Çok güçlü görünüyor, benden otuz santim uzun olabilir.
Fazla vaktimin olmadığını biliyorum, kadını öldürmek üzere. Önce adamı buradan uzaklaştırmalıyım, yoksa kadının başına ölümden daha korkunç bir şey gelebilir. Duruşumu dikleştiriyorum. Zihnimdeki ses sabırsızlanıyor, duyduğu açlığı ve heyecanı iliklerimde hissediyorum. "Hey! Koca adam, kendi denginde biriyle kapışmak ister misin?" diye bağırıyorum. Adam yürümeyi kesip bana dönüyor. Gözleri odağını kaybetmiş, bu belirtiyi iyi tanıyorum. O artık bir insan değil, yalnızca cinin dokunuşuyla delirmiş bir lanetli. Boğazından bir hırıltı yükseldiğinde, kadını bırakıp hızla bana doğru atılıyor. Bu adam iri yarı, delirmiş ve bir cin tarafından bazı güçlerle donatılmış olabilir ama benim de bir-iki numaram var. Ama onunla kendi şartlarımda karşılaşmalıyım. Hızla dönüp az evvel tırmandığım merdivenden aşağı inmeye başlıyorum. Adam hemen arkamda, nefes nefese ama çok hızlı. İkinci kata indiğimde dairelerden birine dalıyorum ve beni takip edeceğini biliyorum. Rastgele, karanlık odalardan birine girdiğimde iri eli saçlarıma değmek üzere uzanıyor ama sağa doğru çekiliyorum ve adam dengesini kaybedip tökezliyor. Bir hayvan gibi böğürerek tek dizi üstüne iniyor.
Zihnimdeki sonunda konuşuyor: "Beni serbest bırak sahip."
Hamle sırası bende. Sağ elimi havaya kaldırıp yüzüklü orta parmağımı hareket çekercesine ona gösteriyorum ve başparmağımla yüzüğü çeviriyorum. Yüzüğün içinden ince bir iğne çıktığında hafifçe başparmağıma saplıyorum. Gözyaşı kadar bir kan damlası parmağımda çiçek gibi açıyor.
Ve Âzimüşşan serbest kalıyor.
Yerdeki iri yarı adam ne olduğundan habersiz toparlanıp kalkıyor ve bir kamyon gibi bana doğru geliyor. Tek eliyle boğazımı kavrayıp beni duvara yapıştırıyor. Acı yok, duygu yok, hiçbir şey yok. Âzimüşşan'ı, kendi cinimi beklerken yalnızca karşımdaki acınası bedenin bir an evvel huzur bulmasını umuyorum.
Bir saniye sonra, sanki ağır bir şey yere düşmüş gibi tok bir ses oluyor ve odanın karanlık noktaları dalgalanmaya başlıyor. Bunun oksijensiz kalan beynimin bir oyunu olmadığını biliyorum. O dünyamıza adım atıyor. Karşımdaki adam, hala eli boynumda olsa da neyin geldiğini anlamış gibi kaskatı kesiliyor. Artık böğürmüyor, korkma sırası onda.
Odadaki gölgeler hızla uzayıp birleşiyor. Karanlığın içinde önce cam gibi parlayan tamamen siyah gözler, sonra uçlarında pençe gibi parmakların uzandığı kapkara kollar ve uzun bacaklar beliriyor. Siyah bir mermer gibi görünen pürüzsüz üst gövdesine gölgeler eklenip, ince bir boynu ve onun taşıdığı o bildik yüzü yavaşça meydana getiriyor. Kusursuz dudaklar, mükemmel bir burun, çıkık elmacık kemikler... Ve nereye baktığı belli olmayan kapkara gözler. Bu sahneyi defalarca gördüm. Âzimüşşan geldiğinde neler olacağını biliyorum.
Nereye baktığı belli olmayan kara gözler kısılıyor ve Âzimüşşan sessiz bir bıçak gibi hareket ediyor; elini kaldırıp boğazıma yapışmış olan adamın kolunu bir hamlede kesiyor. Yaralı adamdan korkunç sesler gelirken kalan tek eliyle bana doğru saldırıyor. Ama ben 1 dakika önceki o kırılgan kız değilim. Tenim çelikten bir örtü gibi sımsıkı. Adamın bana vuran eli çatırdayarak kırılıyor.
Benim rolüm avı çekmekti, artık ziyafet zamanı. Âzimüşşan, adama yaklaşıp ellerinin uzun parmaklarını tek hamlede adamın iki yanına saplıyor ve onu havaya kaldırıyor. Adamın lanetli, kirlenmiş ruhu bir sis gibi bedeninden yükselirken Âzimüşşan kafasını geriye atıyor ve sonsuzluğa açılan ağzını aralıyor. Havada süzülen sis yavaşça o dipsiz ağza çekiliyor. Sonunda adamın cansız bedeni yere düştüğünde Âzimüşşan'ın diyeti olan canı aldığına emin oluyorum.
Bu zavallı adamı delirten ve ruhunu lanetleyen cini yakında bulacağım. Bunu bir cini avlamak için başka bir cin kullanmam gerektiğini bildiğim kadar iyi biliyorum.
Ben Arin, bir cin avcısıyım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cin Avcısı
ParanormalBelki de İstanbul'un karanlık arka sokaklarında tek başına genç bir kız gördüğünüzde korkmanız gerekiyordur...