-Hiç konuşmadın, dedi Robert. Bu halimi garipsemişti. Çünkü Edward'ı dinleyen herkes mutluydu. Casandra ve Robert da dâhil. Oysa ben hepsine inat üzgündüm. En yakın arkadaşlarımın dahi bu adamlar için canını ortaya atması canımı sıkmıştı. Hadi ama kim bu haddini bilmezler için casusluk yapardı? Özel görevin bu olduğunu duyduğumdan beri suratım asılmıştı. Bu düşüncelerin de etkisiyle dayanamadım ve cam salona doğru yürümeye başladım. Tek isteğim birazcıkta olsa bu havayı solumamaktı.
Ne kadar darılsam da vicdanım Robert'ı kırmanın azabını çekiyordu. Gidip özür dileyecektim ki onun da arkamdan geldiğini gördüm. Adımlarımı kestim.
-Üzgünüm, dedim. Gözlerinde merhametin kıvılcımlarını ararken aslında hiç darılmadığını gördüm. Çünkü orda kıvılcım değil bir okyanus vardı. Ufku bitmeyen... Bir anda içimde tarifsiz bir sevgi oluştu. Sanki babam o an yanımdaydı. Sanki o an bir babam vardı; merhametiyle, affetmesiyle, hoşgörüsüyle, korumacılığıyla tanıdığım... Gözümden iki damla yaş döküldü. Dayanamayıp kırgın bir sesle fısıldadım:
-Ah Robert! Hiç olmayan babam gibisin... Robert konuşamıyordu. Nutku tutulmuştu. O da dayanamadı ve gözünden yaşlar dökülmeye başladı. Ah Rabbim! Kim, hangimize acısındı?
***
Cam salon, altı dâhil her tarafının camla kaplandığı, altında nehir akan ormanın içinde yer alan bir kapsüldü. Sırf bu yüzden sık sık uğradığım bir yerdi. Zavallı yöneticiler bizi doğaya götüremeyince onu bize getirmişti. Bizde hiç yoktan iyidir diyerek Robert'la bu manzaranın tadını çıkarıyorduk.
-Pekâlâ, barıştık mı? dedi Robert. Her şeye inat yine özür diliyordu.
-Hiç küsmedik ki. Sadece oranın havası bana ağır geliyordu, dedim konuyu kapatmaya çalışarak.
-O zaman şimdi rahatça konuşabiliriz. Değil mi? dedi affedilmeyi bekleyen bir çocuk misali. Yavaşça kafamı salladım. Sonra da önüme gelen saçlarımı arkama atmak için sert bir şekilde kafamı geriye attım. Bir türlü gözlerimi ona çeviremiyordum. Bir tür suçluluk duygusuyla ya manzaraya bakıyor ya da ayaklarımı inceliyordum.
-Tekrarlıyorum: Neden hiç konuşmadın? Oysa bu habere sevineceğini düşünmüştüm. Şaşkın bir şekilde ona baktım. Tüm utancım kızmamla yerle bir olmuştu. Demek beni hala anlayamamıştı.
-Ben ne zaman bu insanlara yardım etmeye çalıştım Robert? Onlara karşı biriktirdiğim tek şey kin! Ve emin ol buradan bir kaçabilsem... Sen dâhil herkes onlara biraz merhamet et diye yalvaracak. Ama ben içimde biriken kini kusana kadar onlara acımayacağım. Sinirlenmiştim. Gözlerimdeki ateşi hissediyordum. Çünkü gözümün önündeki her şey kırmızıydı. Ateş kırmızısı...
-Ciddi olamazsın Alexandra. Bana ayağımıza gelen bu fırsatı anlayamadığını söyleme. Bu bizim yıllardır beklediğimiz fırsat. Ve sen hiçbir şey anlamamışsın. Sana inanamıyorum. Oysa Casandra ve ben kaçma fırsatıyla seviniyorduk! Yüzüme bir şamar yemiş gibi olmuştum. Demek kin gözümü bu derece kör etmişti. Şaşkın şaşkın Robert'a bakıyordum. Bu derece körleşmek... Az daha hayatımı bitiriyordum.
-Bak Alexandra. Kin yapma diyemeyeceğim. Ama onun seni kör etmesine de fırsat vermemelisin. Evet, galiba Robert haklıydı. Bazı şeyleri biraz fazla abartmıştım.
Yeniden merhabaaa... Robert şimdide baba gibi oldu artık bir daha ki bölümde kocası falan olur hasdfjfhasdl :DD Neyse görüşürüz .. :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEÇİLMİŞ
FantasyYanlış bir zamanda yanlış bir yerdeyim. Bana tek yardım eden korkusuzluğum. Aşacağım engeller beni korkutacağına daha bir cesaretlendiriyor. Bulunduğum laboratuvardan kurtulmak tek hedefim. Ben bir denek değilim. Ben yüz binlerce muma umut olacak bi...