Mayıs..

43 3 1
                                    

En sevdiğim aydır mayıs ayı. En sevdiğim çiçekte papatyadır. Mayıs papatyaları..

Monoton okulum bittikten sonra Merve Buğra ve ben eve doğru yürüyorduk . Her ikisi de okulun diğer elemanları gibi çok zengin olsalar da ukala bir tavırları hiç mi hiç yok. Başımı önüme eğmiş yürürken önümde giden tatlı çiftin atışmalarını işittim. Merve giydiği kısa eteğin hesabını veriyordu aklı sıra. Buğra sevimli bir sırıtışla Merve'nin burnunu sıkıp alnından öperken dolan gözlerimi saklamak adına yere eğdim kafamı. Elbette her genç kız gibi bende istiyordum sevilmeyi. Ama gerçekten sevilmeyi. Sahte aşklar istemiyorum çevremde. Beni üzecek bir insan değil sevip sevdirecek biri. Belki çok ders çalışıyorum ama bende diğer insanlar gibi sinemaya, bowlinge, gezmeye gidiyorum. Fakat çevremde Merve ve Buğranın dışında sadece ödev istemek için olan arkadaşlarım var.

Bazen Merve'ye hak veriyorum aslında. Giydiğim inanılmaz bol gelen okul pantolonuma baktığımda ne demek istediğini anlıyorum. Ama nasıl desem kendime pek yakıştıramıyorum aslında eteği. Bacaklarımın güzel olmasına karşın ya iki ya üç kez giymişimdir. Bakımsız bir kızım anlayacağınız. Bazen hadi Defne diyorum. Bir şey kaybetmezsin etek giymekten, saç ve makyaj yapmaktan. Ama gelin görün ki gerçekten fazla ders çalışmam gerekiyor ve böyle şeylere zamanım yok. Spor yapıyorum mesela. Her sabah düzenli olarak saat altıda kalkar koşu yaparım deniz kenarında. İnanılmaz huzur verir. Hemen ardından da cennet bahçeme, papatya bahçesine giderim. Böyle güzel bir yer gerçekten. Kışın mahrum kalırım bu güzelliklerden. Belki bir kaç tane kurutulmuş kitaplarımın arasında sakladığım..

Eve vardığımızda Merve ve Buğra ya el sallayıp görkemli evimizin bahçesine girdim. Canım babam.. Ölmeden önce iflas etmiş sanırım. Anlatılanlara göre haksız yere bir ihaleyi kazanan Güray Holding sahibi Güray Beye kafa tutmuş. Dişli bir rakipmiş Güray Bey ve bir başka ihaleden zırnık koklatmamış babama yavaş yavaş tüm iş yaptığı şirketleri kendine çekmiş ve babam iflas eşiğine gelmiş. Son günlerinde de içine doğmuş olacak herhalde evi, Antalya'da ki yazlığı ve güzel bir arabayı avukatının üstüne yapmış. Babam öldürüldükten sonra da avukatı gelip üzerine verilen malları bize devretmiş. Evet öldürülmüş babam. Kayıp olduğu üçüncü günün gecesi Ankara yolu üzerinde ölü olarak bulunmuş. Daha bize haber bile verilmeden kimlik teşhisi yapılıp gömülmüş. Bizse sadece mezarını biliriz. .Yüzünü dahi hatırlamadığım babamın mezar taşını öpmekle yetinirim hep. Her ay gitmeye çalışırım babama, mezarına.. Sadece Haziran ayında gidemeyiz. Sebebini bilmiyorum ama annem haziran ayında oraya gitmeme asla izin vermez. bende küçüklükten alışkanlık olsa gerek haziran ayında hiç gitmem. Telafi etmek adına mayıs ayında iki üç kez giderim ama. Her mayıs mutlaka ilk günü giderim oraya. Mayısın ilk gün papatyalarını toplar babamın mezarına bırakırım. Papatyaları çok sevmemin bir nedeni de babam aslında.. Anneme hep gül alırmış babam. Ama bana hamile kaldıktan sonra artık hep papatya almaya başlamış. Annemin karnındayken de doğduğumda da hep papatyam diye sevmiş beni.. Doğduğum gün papatya tacı yapmış bana elleriyle. Sonra onu kafama takıp annemle fotoğraf çekmiş beni. Ben büyüdükçe taçları da büyütmüş hep. Hatta ikinci yaş doğum günümde yine kafamda bir papatya tacıyla bir fotoğraf. Arkasında babamın el yazıyla bir not. <İlk doğduğunda 10 papatyadan yapmıştım tacını. Bugünse tam 30 papatya. Çok çabuk büyüyorsun kızım. Tıpkı bir papatya gibi.. Nice Yıllara..>

Eve girer girmez üzerime siyah pantolonumu siyah tişörtümü giydim. Üzerine siyah kapşonlu sweetimi aldım.Annem zaten geç geliyordu. İlk önce cennet bahçeme gittim . En güzel papatyaları bir bir topladım avucumda. Sonra doğru mezarlığa gittim. Her geldiğimde içimden bir parça kopar burada. Her ne kadar hafızamda ona ait bir anı bulunmasa da baba o babam. Orada yatan benim babam can parçam.

Koparttığım papatyaları toprağın üzerine yavaşça bıraktıktan sonra toprağını suladım. Mezar taşında elimi gezdirdim sonra. Oktay AKKAYA.. Ölüm tarihi 6 Haziran 2001. Ben 3 yaşımdayken.. Toprağını avuçlarım sonra gözümden akan yaşlara engel olamadım..

'Babacım, babam' diye seslendim sanki cevap verebilecekmiş gibi.. Mermerin kenarına oturdum sonra elimin tersiyle sildim göz yaşlarımı.. Zor bela devam ettim konuşmama. ' Yine haziran ayı geldi babam. 14 yıl oluyor bizi bırakıp gittiğinin ardından. Dayanamıyorum Babam.. Seni hatırlayamadığıma seninle bir anım olmamasına dayanamıyorum. Elimde sadece senin ellerinin değdiği, senin yazının olduğu bir defter var. Bir de yaşadığımız ev ..' Mezar taşına daha da sokulup öptüm kocaman isminin yazıldığı mermeri. ' Annem ilk adımını babana doğru atmıştın diyor. İkinizde ellerinizi açmış beklemişsiniz beni. Ama ben sana gelmişim baba. Gözlerimi kocaman aça aça kollarına doğru koşmuşum. Sonra koskocaman sarılmışsın bana koklayarak öpmüşsün boynumdan. - Aslan kızııım, Babasının kızı- demişsin.' engel olmadığım göz yaşlarım yanaklarımdan süzülürken bir hıçkırık kaçtı ağzımdan. 'Hep -mimar olacak benim kızım- dermişsin. Mimar olacağım baba. İstediğin gibi harika bir mimar olacağım. Kimsenin haberi olmadığı bana bıraktığın o dev projeyi bir gün hakkıyla yerine getiricem babam.. Avukat her şey hazır dedi. İstediğim zaman başlayabilirmişim. Ama ben kendimi hazır hissetmiyorum baba. Elbet bir gün bitecek bu dev proje ama şimdi başlamayacağım..' Babamın bana güvenmesi geldi aklıma. Dikleştirdim omuzlarımı, sildim göz yaşlarımı. ' - Gideyim ben artık babam. Annem gelir merak eder. Hem daha ders çalışmam lazım bak. Mimar olacağım ben-' dedim. Buruk bir gülümsemeyle öptüm toprağını. Hızlı adımlarla eve doğru yürüdüm..

Eve geldiğimde annem masayı hazırlamış beni bekliyordu. Kocaman sulu bir öpücükten sonra elimi yüzümü yıkayıp masaya geçtim. Normal günlük konuşmaların ardından kapı zili çaldı. Gelen Avukat Tugay Amcaydı. Tugay amca oldukça yaşlı bir avukattı. Annem onu her gördüğünde huzursuz olur, babamı hatırlattığını söyler. Sağ koluymuş babamın Tugay Amca.

İçeri davet ettikten sonra konuşmaya başladı. ' Merhaba Yeşim hanım, Merhaba Defne. Fazla uzatmayacağım sizi rahatsız etmek gibi bir niyetim yok. Hemen konuya geçeyim' dedi ve çantasından birkaç belge çıkarttı. Annem 'Olur mu ne rahatsızlığı Turgay Bey , buyrun' derken, Tugay amca gözlüğünü burnunun üstüne yerleştirmiş bir kaç anlamadığım madde okudu.

'Uzun lafın kısası, Oktay Beyin vasiyetinde, Defne hanıma 18. yaş gününde bir araba hediye etmem gerektiği yazıyor. Biliyorsunuz ki asla itiraz istemiyorum. ' Canım babam ölmeden önce 18. yaş günüme kadar her şeyi düşünmüş demek. Ona minnetim gitgide artarken annemin sesiyle irkildim. 'Bakın Tugay Bey böyle her an gelip bir şeyler açıklamanızdan oldukça sıkıldım. Artık şu vasiyetin hepsini bir anda gerçekleştirsek? Gizemliymiş gibi her sene yeni bir Şey ben gerçekten çok sıkıldım! ' Dedi sitemkar bir sesle. Tugay amca anneme nazaran daha kibar bir tonda, 'Sizi anlıyorum Yeşim hanım fakat Oktay beye ölmeden önce bu konuyla ilgili söz verdim. Her vasiyetine uymak zorundayım. Ben sizlerden daha önce açıp okumuyorum elbette. Hepsinin üzerinde zamanı var. Zamanı gelince tek tek açıp bunları yerine getiriyorum. Keyfinizi kaçırdığım için özür dilerim bayanlar. İyi akşamlar.' Dedi ve bir hızla gitti Tugay amca. Ben hala olanların şokunu yaşarken annem;

'Sevindiğini biliyorum Defne ama bu durumdan huzursuz oluyorum. Sevincini paylaşamadığım için üzgünüm dedi.' dedi annem yerinden kalkıp merdivenleri çıkarken. Ben daha neler olduğunu idrak etmeye çalışırken bu sefer 'Fazla geç uyuma' diye bağırdı. Bacaklarımı sürükleye sürükleye odama çıktıktan sonra çalışma masama oturmuş test kitabımı açtım. Bir şeyler çözmem gerektiğini düşündüm ama olmadı. Nasıl oluyorda Tugay amca 14 yıldır ölü birisine bu kadar sadık kalabiliyordu.

Bu düşüncelerle uykuya dalmışım...





Mayıs PapatyalarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin