"Gideceğim" dedim. Annemin yüzünde bir gülümseme belirdi ve bana 'hadi hazırlan o zaman' bakışı attı.
Bavulumu hazırladım. Üstüme omzumdan aşağı sarkan yarasa kol t-shirt ümü, altıma da bir kot şort giydim. Saçlarımı şişiği belli etmemesi için omzumdan aşağıya saldım. Gözüme bir eyeliner çekip bolca rimel sürdüm. Dudaklarıma ise yüzümü ortaya çıkracak tonda pembe bir ruj ve tamamdır.
"Anneegğğğğ!! Ben çıkıp seni arabada bekliyorum." Dedim merdivenlerden inerken.Havaalanına geldiğimizde sıkı sıkı sarıldım ve uçağa bindim. ~hâla rüyada olduğumu sanıyorum sjjsjj~ bir kez daha uçağa binerken anneme el salladım ve kağıtta yazan 5 numaralı koltuğu bulmak için içeriye doğru yöneldim. "Hah! İşte buldum seni." dedim mırıldanarak. Fakat koltuğa baktığımda,,,,,aslında bu koltuk, koltuk değildi. Bir uçakta nasıl bu kadar büyük ve yaşlı bir canlı varlığı içeri almışlardı? Üstelik benim yerime oturduğu yetmemiş gibi iyice bir yayılmıştı da. hemen bir hostes bulup durumu ona açıkladım. amcayı her ne kadar uyandırmaya çalışsak da nafile!yaz aylarında kış uykusuna yatmıştı sanki.
"Hanımefendi, isterseniz sizi boş bir koltuğa alalım. Görünüşe bakılırsa bu bey uyanmayacak."başımla onaylayarak hostesi takip ettim. Beni arka taraflarda bir yere doğru götürdü.
"Buyrun, efendim. Burası boş" teşekkür ederek cam kenarındaki yerime oturdum.
***
"Tamam baba, uçağa daha yeni yetiştim...evet...yanım boş. Tamam baba, sonra konuşuruz." bir erkek sesi uçağın tüm sessizliğini bozdu. Uzerindeki beyaz tişört, tüm vücudunu gözler önüne seriyordu. dağınık saçlarını eliyle karıştırdı. hızlı adımlarla yanıma gelip oturdu. Sonra beni tiksintiyle süzerek konuştu:
"Senin ne işin var burada?"
"Şeyy...benim koltuğuma bir canavar oturduğu için hostes de beni buraya oturdu." bir kahkaha attıktan sonra birkez daha beni baştan aşağı süzdü. "sevdim seni, adın ne?"
"Deniz" dedim buğulanmış olan camdan bulutlara bakarak. Adını merak ediyordum fakat bu çocuktan pek hoşlanmamıştım. Fazla kendini beğenmiş biriydi, ayrıca da fazla zengin züppe! Dıştan, hayatından memnun, mutlu gibi biri görünüyordu. "Ben Egehan. Tanıştığıma memnun oldum, tatlı kız" . Yüzümü ona çevirdiğimde elini bana uzatıp beklediğini fark ettim. Egehan'ın elini sıktıktan sonra önüme dönüp gözlerimi kapattım.
***
"Tatlı kız, hadi kalk, artık geldik. Kalksana bee! Amma uyudun haa!" elimle gözlerimi ovaladıktan sonra konuştum: "Nereye geldik ya? Yine mi taşındık ya, offff!!" bir kahkaha sesi duyduğumda irkilerek yerimden doğruldum. "Ne taşınması? Şu an uçaktayız, tatlı kız. Evde değiliz." sesli bir şekilde kıkırdayıp uçaktan aşağı indik. Valizlerimi alıp yere bıraktım. "Umarım karşılaşırız, tatlı kız. Daha önce kimse beni bu kadar güldürmemişti. " "Eminim öyledir. Fakat benim için bu pek de zor olmadı."
***
"Ben bir oda istiyorum."
"Tek gecelik mi, efendim?"
"Şu an belli değil. Ben kendime bir ev bulana kadar "
"Pekala." dedi bana bir anahtar uzatırken. Annemler geçen yaz buraya geldiklerinde bu otelde kalmışlar. Ve bana bu otelde çalışanların pek çok dil bildiklerini söyledi.
Odama girip bavullarımı yatağın yanına bıraktım. Pencereden giren cılız ışık, direk yatağı aydınlatıyordu. Kapının sağında bir makyaj masası ve beyaz bir dolap vardı. Sol tarafta ise küçük bir kapı vardı.
***
otelde biraz dinlendim. Dışarı çıkmadan önce ılık suyla duş aldım. Saçlarımı kuruttuktan sonra uçlarına maşa yapıp tepeden sıkıca bağladım. Üstüme ispanyol kollu ve su yeşili bir elbise giydim. Aynada kendime baktığımda oldukça şık göründüğümü fark ettim. Ayaklarıma beyaz converse' lerimi geçirdikten sonra dışarı çıktım. İnanın ki insan hiç görmediği bir yere gidince çok tuhaf hissediyor. Aslında buraya gelmeden önce nasıl bir yer olduğunu araştırmalıydım. Otelden dışarı adımımı atmamla yüzüme bir rüzgârın tokat misali çarpması bir oldu. Yüzümü buruşturup yürümeye devam ettim. İngilizcem az çok vardı. Bu yüzden burda yaşamakta pek zorluk çekmeyecektim.
Yaklaşık 1-2 saat mağazaları gezdikten sonra hiçbir şey almadan çıktım. Yüzümü göğe doğru yönelttiğimde havanın kararmak üzere olduğunu fark ettim. Derhal bir otobüs bulup otele geri dönmem gerekiyordu. Ben nasıl otobüs bulabilirim diye düşünürken bir anda biri dehşetle elimdeki çantayı kapıp koşmaya başladı. ~onca insanın arasında neden benim çantam???~
Hırsızın arkasından koşmaya başladığımda ağzımdan bir Nida çıkmasını engelleyemedim. İyi ki converse giymiştim. Daha önce birçok kez okullar arası koşu yarışına katılıp dereceye girdiğim için şu an da koşmakta zorlanmıyordum. Hırsız bir ara sokağa girdiğinde bende sokağın bitimindeki yola girip onun gelmesini bekledim. Arkasına bakarak koşarken benim önünde olduğumu farketmedi. Onu bir anda omuzlarından tuttuğumda yüzünde beliren şaşkınlığı farkettiğimde gülmemek için dudaklarımı ısırdım. Elindeki çantayı göstererek 'sanırım o bana ait' bakışı attım. Anlamış olacak ki yüzüne çarpık bir sırıtış yerleştirerek başını 'hayir' anlamında salladı. "Give me!" dedim sert olmaya çalışarak. "No." dedi umursamaz bir şekilde. İçimden "töbe töbee, bu da mal çıktı. Ver diyorum vermiyo!" diye geçirdim."What Dedin Gülüm?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyah Deniz
HumorAşkın yeri olmaz... İngiltere'de iki insan ve bir aşk, babasının büyük bir iş için para yatırdığı bankanın sahibi büyük bir dolandırıcı çıkar ve İflas eder, İngiltere ye gitmesiyle hayatının bir anda alt üst olmasına katlanamayan asi bir kız, Deniz...