Multi'de Deniz'in kız kardeşi varrr :))
"Bu arada ben Umut"
○~○Belki de kelebek gerçek dünyanın farkına vardığı için intihar ediyor.. (?)..○~○
Adının Umut olduğunu öğrendiğim çocuk oldukça yakışıklıydı. Üstelik dağınık siyah saçları oldukça da tahrik ediciydi. Fakat,bir dakika (!) Benim bir hırsız hakkında böyle düşünmem oldukça saçma birşey. Ve bir o kadar da yanlış. Nasıl olsa onu bu koca İngiltere'de bir daha görmeyecektim, yollarımız bir daha kesişmeyecekti. Ama o mavi gözleri,.. Sanki durgun bir denizi andırıyormuşçasına etrafa bakıyordu. İçine saklanmış bir acı, mavinin derin çukuruna düşmüş, kaybolmuştu.
Off pekala yine saçmaladım, Özür dilerim.Birkaç saat önce geçirdiğim dramatik olayı beynim bozulmuş bir plak gibi tekrar tekrar aklıma sokuyordu. Yakışıklı çocuk, belki de hiç iyi biri değildi. Fakat kalbim onu tekrar görmek için can atıyordu. Sebebini bilmediğim bir heyecandı bu. Kollarımı açıp kendimi yatağa bıraktım. Yastığa yüzümü koyup homurdadım. Bu İngiltere, bana hiç de iyi gelmemişti.
Yataktan doğrulup banyoya doğru yöneldim. Ilık bir duş alıp saçımı kuruttum. Telefonum çaldığında ekrana baktım: Hira
"Canimm.."
"Ablacım, nasılsın?"
"İyiyim Hira. Sen nasılsın?" dedim klasik abla-kardeş konuşmasını sürdürerek.
"İyi değilim, abla. Burası sen gittikten sonra çok karıştı. Annemle babamın arası gittikçe bozuluyor." söyledikleri karşısında öylece kalakaldım. Ben Türkiye' deyken annemle babam arasında herhangi bir soğukluk yoktu. Şimdi ne olmuştu da böyle bir hâle gelmişlerdi?Hirayla konuşmamdan tam yarım saat geçtikten sonra havanın karardığını fark ettim. Yatağa girip kendimi uykunun kollarına bıraktım.
"Deniz hanııım? Orda mısınız acaba? Deniz hanım, ses verin!" Başımı yumuşak yastıktan kaldırıp kapıya doğru yöneldim. "Efendim?" Saçını tam tepeden sıkıca topuz yapmış, hafif makyajlı, beyaz önlüklü bir kadın kapıyı açtı.
"Kahvaltı için aşağıya inmeniz gerekiyor. Saat 9'a kadar kahvaltı servisimiz açık büfe de."
Filmlerde gördüğüm otellerde odaya servis vardı. Burda ise, ÜSTELİK YURT DIŞINDA! Açık büfeye in, tepsiye yarım saat boyunca kahvaltı yiyecekleri koy, boş bir yer bul ve ye!Kahvaltıyı zor bela yaptıktan sonra dışarı çıktım. Yürüyerek en yakın alışveriş merkezine ya da bir kafeye varabilirdim değil mi?
Tahminlerim neyseki beni yanıltmamıştı. Pek büyük olmasa da bir alışveriş merkezini görmüştüm. Hızlı adımlarla yürüyordum. Ora ne işinin olduğunu anlamadığım lanet olası taş, sendelememe sebep olmuştu. Güçlü bir kol beni belimden yakalayıp kendine doğru çekmeseydi belki de şu an yerle bütünleşmiş olacaktım. Beni saran kollarınsahibine bakıp teşekkür ettim. Daha sonra kollarından sıyrılıp yürümeye devam edecektim ki o yüz, mavi gözler bana gayet tanıdık gelmişti. İki adım attıktan sonra topuklarımın üstünde dönüp ona baktım. Öylece duruyordu.
"Sen beni mi takip ediyorsun? "
"Tutmasaydım düşecektin " dedi. Dudaklarını yukarı doğru kıvırmıştı. Aman Allah'ım, böyle çok çekici duruyordu (!)
"Konuyu değiştirme istersen."
"Gel şurada bir kafe var. Orda oturalım."
Gerçekten, bu çocuk sağır mıydı yoksa beni önemsemiyor muydu? Başımı sallayıp kabul ettim. Neden kabul ettim ki? Bilmiyordum.Yaklaşık beş dakika sonra bir kafeye geçip oturduk. Duvarlara bej rengi sahipti. Tablolar etrafa pozitif hava yayarken, mermerin koyuluğu etrafı hafiften boğuyordu. Şimdi ona sorumu sorup derhal gidecektim, umarım.
"Beni mi takip ediyordun?"
"Hayır." Kısa ve net. Ama yalan...
"O zaman nasıl karşılaştık?"
Histerik bir kahkaha atarak konuştu: "İngiltere sandığın kadar büyük değilmiş."
Pekâlâ, sanırım yanılmıştım. Başımı sallayıp bir süre sessiz kaldım. "Bana adını söylemedin." Dedi. Benden bir cevap beklercesine bakarken konuştum : "Adım Deniz."
"Deniz... Bu isim bana birini hatırlattı." adımı duyduktan sonra birden ciddileşmişti. Sanırım aklına kötü birşey gelmişti. Konuyu kapatmak istemiyordum.
"Aklına ne geldi?"
"Sana güvenebileceğimi sanmıyorum."
"Fakat ben şu an bir hırsıza güveniyorum."
Yüzünü bir anda kaldırıp bana baktı. Duygularını belli etmiyordu. Fakat ben o maviliğin içindeki gizi çözmeye kararlıydım. "Hadi, anlat."
"Ben çok küçüktüm. Yaklaşık 9-10 yaşlarında falan. Annemin çok yakın bir arkadaşı vardı. Ve kızının adı da Deniz' di. O kıza platonik aşıktım. Onun da bana karşı hisleri olduğunu seziyordum. Bir gün annem, Deniz'in gittiğini söyledi. 'Nereye?' Diye sorduğumda ise 'Çok uzağa' demişti. Meğerse annesi ölmüş, babası da. Ve o kız kardeşiyle beraber yurda gitmiş. Bunu öğrendiğimde yıkılmıştım." Kelimeler ağzından bir acıyla dökülüyordu sanki. Maviliği iyice koyulaşan gözleri iyice sulanmıştı.
"Ve sonra benim de annem ve babam gitti. Tek başıma kalmıştım. Bir gün onlar beni almak için yurda geleceklerini bildirince uzun zamandır biriktirdiğim parayla buraya geldim. Ve bir gün tüm param bitti, iş de yoktu. Bende böyle ortada kaldım ve hısızlık yapmaya başladım."Gözümden akan yaşlar, usulca yanaklarımdan süzülürken Umut'a baktım. O kız için yapmıştı herşeyi. Hıçkırıklarıma engel olmaya çalışarak konuştum :
"Umut,"
Yüzünü kaldırıp bana baktı.
"Denizi çok mu sevdin."
Başını sallayıp ellerine baktı.
"Peki, Deniz şimdi senin karşında oturuyor olsaydı ne yapardın?"
Kafasını birden kaldırıp bana baktı. "Deniz?" Başımı sallayıp ayağa kalktım. Ona sımsıkı sarılıp gözyaşlarımı serbest bıraktım. Annesi ve babası ölen, kardeşiyle bir başına kalan ve bir yurda giden ardından bir aile sayesinde mutlu olan Deniz, bendim. Küçüktüm, ama herşeyin farkındaydım o zaman. Ona son kez sarıldığımda kokusunu sonsuza dek unutmayacağıma kendi kendime yemin etmiştim. Ve bugün beni kolları arasına aldığında kokuyu hissettim. Beni farklı bir dünyaya götüren karanlık koku, eskiden beri taşıdığı bit kokuydu. Ve ben şimdi ona sımsıkı sarılıyordum. Birdaha bırakmayacakmışım gibi ...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyah Deniz
HumorAşkın yeri olmaz... İngiltere'de iki insan ve bir aşk, babasının büyük bir iş için para yatırdığı bankanın sahibi büyük bir dolandırıcı çıkar ve İflas eder, İngiltere ye gitmesiyle hayatının bir anda alt üst olmasına katlanamayan asi bir kız, Deniz...