Balkondayım. Caddeden arabalar geçiyor, içimden insanlar. Geçerken yıkıp yıkıyorlar ama; insan kötü tıpkı zaman gibi. Sesler yankılanıyor karanlığı delercesine, sesleri yok saymak istiyorum. İnsan bir sesi silemiyor bir de kazıyarak işlenmiş cümleleri. Şimdi burada oturmuş eski zaman ellerin avuç içlerine sığınmış inancımı nasıl çekip alacağımı düşünüyorum, insanı inandıran da inancını yok eden aynı kişi. Ama insanı en çok kıran olmadığın bir insanmış gibi, kendi yalanlarıyla süsleyip pakatlediği kıyafetleri üzerine bir çırpıta geçirmeleri oluyor. Bu bana yakışmadı bile diyemiyorsun, kendi doğrularına göre şekillendirdikleri biri olarak öylece bakıyorsun yüzlere. O yüzler ki kaç yılın öfkesini yansıtan bir ayna oluyor, senin suçun yüzünü yüzlerinden öteye dönememen oluyor. Haksızlık.
Anladım ki cümleler sıralarken bana aslında bir harf bile olamamışım. Tek bir harf. Her seslenişinde bir bir düşmüşüm, saçılmışım ve düşüşlerden arta kalan sıyrıklarla düşlemişim olanları. Yamalanmış bir masalın kahramanına inanmış, açtığım kapıların ardında yine tek başıma kalmışım. Kendi denizimde boğulmuş bir küçük kavuniçi balıkmışım. Çoktan kaybolmuşum, mişli zamanların yokmuşlarını korkudan hep atlamışım. Yanılmışım.