~Sonsuzluğa İlk Adım~

388 55 26
                                    

Geçmiş, geçmiş midir? Yoksa yanlışlarla dolu bir bataklık mı? Unutulmak mı ister yoksa unutanı cezalandırmak mı?

Bazen tam umudunu kaybettiğinide, kendine unut demelisin. Unut! Unut ki bitsin kendine yaptığın bu işkence. Peki ya unuttuğun zaman hala umudun olur mu?
İstediğin şey, sen onu unuttuktan sonra gerçekleşti. Ama sen onu kafanda bitirdin. Ya da öyle mi sanıyosun acaba? O zaman sor bir kendine içinde umudun var mı?
Varsa, o umut ışığını söndürdüğün gibi tekrar yakabilir misin?

Yoksa, gerçekten unutmuş musundur ki bu da asla umut koridorların aydınlanamıyacak demektir.

2. şansı kimler hak eder? Seni üzmeden bırakıp gitmeyi düşünen mi? Yoksa, seni kırıp, parçalayıp, en ufak parçalarını tuz buz eden mi? Ha, bu arada bence gitmeler hep üzücüdür. Azı - çoğu, iyisi - kötüsü yoktur. O gitmiştir ve siz bitmişsinizdir. Dünya'nız artık dönmüyor gibidir. Hiç adil değil, değil mi? Sonra gelir bazıları 'bir şans daha' diye ama kırılan kalbi, kıran nasıl tamir edebilir ki?

Bir de insan kendini sevmediği zaman kimseyi sevemez. Ne kadar sevmek isterse istesin hep aklındadır şu sorular :"Beni niye sevsin ki?" veya "Bir çıkarı olmalı, yoksa bana bakmazdı." ve buna benzer daha niceleri. Kendini küçük sevdiğini büyük görebiliyor. Ama her şey bittiğinde bir de bakıyor ki sevdiği kendisinden daha küçük. Sonra geliyor aklı başına. Ve anlıyor ki aklı başındayken olmuyor sevmek. Kalp girmeli devreye ki bu da zaten aklı yok ediyor. Kalp hep çalışıyor. Bazen araya midede uçuşan kelebekler de girebiliyor.

Çocukluğunu hatırlayan var mı? Düştüğü zaman acıyan bacağını, annesinin elinden tutup sevecen bir şekilde "Ağlama yavrum, gel öpüyümde geçsin." deyip sizi kucakladığını. Ya da bir pazar sabahı erkenden, uyuyan babanız ve annenizin üstüne atlayıp onları öpücüklerle uyandırdığınızı, annenizin bazen kızgın bazende kıyamıyan bakışlarını, babanızın çok yorgun olduğu halde sizinle hiç bıkmadan, sıkılmadan oynamasını, öğretmenlerinizi, arkadaşlarınızı, rezil olduğu anları, gururlandığı anları, ilk aşkını..Garip değil mi bunların çoğunu hatılamamak, bilmemek?

Eğer geçmişinizi düşündüğünde dudağıniz hafifçe olsada kıvrılıyorsa geçmişinizdenbir parça var içinizde. Bu bence iyi bir şey. Çünkü geçmiş unutulmayı pek sevmez tam unuttum derken pat diye karşına çıkar ve tüm planlarınızı yıkar?

İlla geçmişinizin güzel olaylardan ibaret olması gerekmez. Bazen de kötü olayler vardır hatırladıkça bazen güldüğünüz, bazen kızdığınız. Utançlar, bağırışlar hatta bazen kavgalar. Ama ben artık gülmeye başladım hepsine. Yaşandı ve bitti demek değil bu, yaşandı dersini verdi ve artık. Mazi oldu demek.

İyi ve güzel olaylar ise kötü olayların bize ne kattığının göstergesidir aslında.

Ama bunları günler, haftalar, aylar, yıllar belki de bir ömür sonra anlıyorsun. İşte bunu anladığın gün, o an her şey bitiyor gözünde. Anlıyorsun bazı şeylerin ne kadar boş ve gereksiz olduğunu. Ve artık onlarla uğraşmıyorsun aksine uğraşman, vakit ayırman şeylere veriyorsun tüm hayatını.

İnsan 'boş işleri' kötüye gidince depresyona giriyor. O boş işleri bıraktığı, uğraşmadığı zaman bitiyor tüm depresyon. Herkesin hayatında kötü şeyler olabilir çünkü hayat bunu gerektirir zaten. Hep mutluluk diye bir şey yok. Ama her -gereksiz- şeyde depresyona girmeye de gerek yok. Mutluluğun bir sırrı da bu bence.
Bazen de sorarız kendimize "Niye hayatım böyle?" diye. Anlamayız, anlam veremeyiz bu soruya. Bu da genelde kötü ruh halinde olduğumuzda olur. İyi ruh halinde olduğumuz zaman ise gelmez aklımıza böyle şeyler. Ama bu bir bakıma haksızlıktır kendimize. Birnevi kandırıyorsundur kendini. Ya hayatın iyi yönlerini gör ve şükret ya da sadece kötü yönlerine bakıp lanet et, bağır, çağır. Ama unuttuğun bir şey var. Hayat. Bütün bunların kesiştiği noktada hayat vardır.

Herkes kendinden başka kimsenin kötü olduğunu düşünmez mesela. Hep en kötü bilir kendini hep en dipte. İşte bu bencilliktir. Ve tamda burada empati özelliği çıkar ortaya. Ve o zaman anlarız hayatı ve acımasızlığının sadece bizim için olmadığını.

Büyüklrim der ya hep; "Dikkat et yavrum televizyonda neler görüyoruz." diye. Bizde öylece kafa sallarız çoğu zaman. Dikkate almıyız hiç, yaşanan şeylere bakmayız. Çevremizi bir süzgeçten geçirsek, içlerini okuyabilsek insanların, tüm dertlerini görebilsek daha temkinli oluruz. Bilip bilmeden kendi hayatımızın kötü olduğunu düşünüyoruz ama bir 'televizyondaki olaylara' baksak...

Geleceğimizin güzel olması için uğraşıyoruz. Şimdiki 'kötü' hayatımızdan kurtulmak için. Ama bazen geleceğimizi geçmişimiz belirler. Nadirdir bunun tersi. Geçmişte biten, giden bazen tekrarlıyabilir mesela. İşte o zaman başlar hikayeniz. AYNI BENİM GİBİ...

∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞∞

Umarım beğenirsiniz. İlk hikayem çok heyecenlıyım klasiğiyle başlamak istemiyorum ama gerçekten fazla heyecanıymış ve çok güzel bi duygu umarım seversiniz. Bölümler 4-5 gün arayla gelicek. Yorumlarınızı eksik etmeyin ve beğenmeyi unutmayın. Görüşürüz...




Geçmişimdeki SenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin