'Mutlu Son' diye bir şeyin olmadığı bir Dünya'da, her gün yeni bir sonun yaşandığı bir çağda, bir kuru yaparak misali savrulup giden hayatlar . İnsanın insan olduğunu dijital yöntemlerle fark edebildiği , geceleri göklerde yıldızların güç bela göründüğü , puslu , karmaşık , türlü enformasyonun an be an ceplerde gezdiği hislerden uzak tanımları olan zamanlar . Herkesin kendininkini dert sandığı , kendi hayatını mahvettiği yetmezmiş gibi başkalarının iyiliğini düşünen garip insani kumkumaların sokaklarda cirit attığı duygusal ortaçağda geçen bir hikayeydi bu . Yanlış zamanda doğru düşünmeyi adet etmiş insanların kaybettiklerini sakladığı şehirden uzak bir varoş depo kadar tozlu , gezdikçe hayal kırıklarının daha da çatırdadığı yalnız gecelerin, kasvetli bir şarkı gibi iç acıtan karanlıklarını dileyen insan vicdanının uhrevi çığlıklarını duymanızı sağlayacak bir çağrı belki de . Yağmurlu ve rüzgarlı gecelerin çıkardığı ıslıksı sesiyle uyanan insanların kendini arayış yolculuğu .
Yine öyle bir geceydi . Barda kadına söylediği şeyleri kelimesi kelimesine hatırlıyordu muhatap . 'Bunları söyleyen ben miydim?' diyordu alkolden yoksun bilinciyle . Mutfağa gitti bir bardak su içti . Pencereden dışarıya bakmak istedi . Evi şehrin manzarasından mahrum kalmayacak yükseklikteydi . 'Yine koskoca bir evren dönüyor ve ben evimde bu evrenin bir parçasıymışım gibi hissedemiyorum' dedi manzaraya bakarak . Sonra damacanadan bir bardak daha su doldurdu ve yatak odasına doğru yola koyuldu . Suyu gece karanlığında uzanıp dökmeyeceği bir mesafedeki komodinin üzerine koydu ardından başını da yastığa . Tüm olan bitenler geçmeye başladı kafasından , en sevdiği müzikler eşliğinde tüm acı veren, mutlu olduğu, ilginç hissettiği anıları geldi aklına . Aklı bir yere odaklayamayacak kadar kontrolden çıkmıştı . Şehrin gün boyu süren gürültüleri içerisinden mutlu anlarında hissettiği o öz duygusu hissetse, o çok bahsedilen ama çok duyulamayan 'gönül rahatlığı' hissini duyacak ve uyuyabilecekti . Evin salonunda bulunan antika gonglu saatin sesini duydu sonra 'dlon dlon dlon' . Saat 01.00 . Gecenin yarısında bir zebani gibi ömründen bir saatin daha geçtiği bağırır gibi ses çıkaran saate alıştığı için hiç bozmadı kendini . Hatta aksine bu ses ona kadınla birlikte yattıkları gecelerde aniden duyulan 'dlon' seslerinden korkan kadının hallerini hatırlattı . İçten bir gülümseme ve sıcaklık geldi sonra içine . Bu gece şanslıydı uyku için beklediği hisse ulaşmıştı . Uyumadığı gecelere nazaran kendini cennette sayabilirdi .
Perdelerin arasından güneş ışıkları usulca sokulmaya başladı anda salondaki antika gonglu saat her saat başı olduğu gibi yine aynı sesle inletiyordu evin duvarlarını 'dlon dlon dlon' .Saat 07.00 . Uykusu ağır olan muhatap bu sesten de uyanmazdı . Bazen evine kalmaya gelen arkadaşları bile bu saatten şikayet eder uyuyamazdı tıpkı sevdiği kadın gibi . Gonglu saatten kısa bir süre sonra odasında komodinin üzerindeki çalar saat inletti ortalığı . Muhatabın uykusunu sonlandıran her sabah olduğu gibi yine bu iğrenç sesli çalar saat olmuştu . Daha hoş seslerle uyandığı da olmuştu o günlere duyduğu özlem her gün biraz daha artıyordu . Bu iğrenç sese daha fazla dayanmak istemeyen muhatap bu işkenceye çalar saatin tepesindeki kapatma tuşuna nefretle sert bir biçimde basarak son verdi . Yatağından doğruldu ve lavaboya gitti . Önce duş, ardından dişlerini fırçaladı ve daha iyi bir hayat sürebilmek için ömründen bir gün daha satmak için gerekli giysilerini giydi . Komodinin ilk çekmecesinden cüzdan ve saatini çıkardı . Tam kapatacakken gözüne bir şey ilişti . Kapatmak üzere olduğu komodini biraz daha çekti ve gözüne ilişen şeyin bir yüzük olduğunu gördü . Biraz düşündü ve hatırladı . Bir zamanlar sıradanmış gibi hissettiği ama şimdi hiç tereddütsüz yaşamayı dileyeceği kadınla geçirdiği bir geceydi . Kadın ona bu yüzüğün onun için ne kadar değerli olduğunu anlatıyordu . Sanki o dikkatsizce dinlediği anı tekrar yaşamıştı . Sonra kendine geldi . 'Bu yüzüğün burda ne işi var ?'
Hiç zamandan kaybetmeden evden çıktı muhatap . Yüzüğü kadına götürüp götürmemek konusunda tereddütlüydü . Götürürse kadın hem mutlu olacak hem de onu, bardaki o söylediklerinden sonra ilk defa tekrardan görme şansı doğmuş olacaktı . Kısa süre sonra otobüs durağına ulaştı . Yüzüğü götürmeye karar vermişti . Belki bu yüzden işe geç kalacaktı ama bunu bir şekilde idare edebilirdi . Az sonra otobüsteydi . Bir an otobüsteki insanların yüzünü bulanık bir biçimde görmüştü . Sonra düzeldi . Ne kadar zaman geçtiğinin farkında olmadan indi otobüsten . Kadın gündüzleri bir giyim firmasında çalışıyordu . Muhatabın indiği durak kadının çalıştığı yere iki sokak uzaklıktaydı . Hızlı adımlarla ilk sokağı geçti sonra ikincisi . Hava oldukça güneşliydi . Bir an ceketini çıkarıp elinde götürme ihtiyacı hissetti ama bunu yapmadı . Sonra ceketin cebindeki yüzüğü kontrol etti . Fakat bulamadı . Yoklamaya devam etti . Kadının çalıştığı sokaktaydı ve oraya ulaşmasına 10 adım kala yüzüğü bulamamıştı . Biraz daha yokladı ve düşürdüğünü anlayınca görünmeden geri dönmek istedi . Görünmeyeceği bir yerde araması daha iyi olurdu . Tam arkasına döndü ve karşısında kadını buldu . Takılıp kaldı ne diyeceğini bilemedi önce kadının 'ne işin var senin burda?' sorusunu duyar gibi oldu ve ses bulanıklaştı . Sonra da iğrenç bir ses duydu . Bu çalar saatinin sesiydi . Aniden yatağından doğruldu . Ter içinde kalmıştı . Saate baktı saat 07.15'ti . Loş bir ışıkla aydınlık sayılırdı oda . Yataktan kalktı perdeyi çekti hava hala yağmurluydu . Ne olduğunu ne yapacağını bilemedi önce, sonra gördüğü rüyayı tam anlamıyla idrak etmeye çalıştı ve yüzüğü hatırladı . Hemen komodinin ilk çekmecesini çekti ve yüzüğü aradı gözleri . Cüzdanı , saati ve bir kaç eşyası dışında hiç bir şey yoktu . Rüya olduğunu idrak etmiş bir biçimde lavaboya gitti . Elini yüzünü yıkadı dişlerini fırçaladı . Ve malum giysilerini giymeye koyuldu . Çıkmadan önce bir şeyler atıştırmak için tekrar mutfağa gitti . Kadınla birlikte yemek yaptığı zamanlarda çaldığı radyoyu açtı ve kendine kahve yaptı . Canı bir şey yemek istemiyordu . Masaya dayanıp kahvesini yudumlarken elini ceketinin cebine attı ve bir şey buldu . Cebinden çıkardı . Bu rüyasında gördüğü yüzüktü . İdrak etmekte zorlandı önce rüya mı diye kendini çimdikledi . Oldukça acımıştı , rüya olamazdı . Evet rüyasında gördüğü o yüzük cebindeydi . Yüzüğe bakakaldı muhatap . Mutlu başlayan rüyasının kötü bitmesine neden olan o yüzük onun için şimdi gerçek bir umuttu . Ve artık ne yapması gerektiğini biliyordu, yeni bir şey başlıyordu .
Devam edecek . .
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kadınların En Güzel Saati
RomanceKaranlık sokaklarında aşkların yaşandığı ütopik bir şehir. Ve o şehrin hayata bakışı en ütopik insanları bir aşkın son demlerini yaşamaktadırlar. Kaybeden her zaman daha çok şey bilenlerdir. Bunun mücadelesi imkansıza dönüşmüş bir aşkın küllerinden...