onbirinci sınıfta karar vermiştim, ne bir erkeğe çok güvenecektim ne de ona sırlarımı söyleyecektim. İlk günler sözlerimi cidden de tutuyordum. Sadece arkadaşlarımla ilgileniyordum ve yeni başlanan ders konularını tekrar ediyordum eve gelince. Dershaneye gidip geliyordum haftasonları, kızlarla grubumuz tabi ki dağılmamıştı. Altımız hala beraberdik. Ama kocaman bir sınıftık, bu yüzden de sayısal sınıfını seviyeye göre ikiye bölmek zorunda kalmışlardı ve bir arkadaşımız gitmiş yerine başka bir çocuk gelmişti. Çocuğa ilk başlarda bakmamıştım. İlgilenmemiştim. Sonra herkes 'whatsapp grubu kuralım' dedi, isteksizdim açıkçası çünkü telefonla çok ilgilenmek istemiyordum. Ben buna karşı çıksam da beni gruba eklemişlerdi. Numaraları dershanedeki lakaplara göre kaydetmiştim ve onun ismi ondan sonra hep 'Çakallıklı' olarak kaldı. Gittiği liseden dolayı.. Biraz süre geçti o günlerin ardından ve fizikçimiz bizi sinemaya götürdü, ama seansa kadar bir saatimiz vardı, kızlarla beş kuruş paramız yoktu ve ne yapacağımızı şaşırmıştık, tam o sırada Çakallıklı ve Oğuzhan pes atmaya gittiklerini söylemişlerdi. Bir yandan içim el vermese de gittik oraya. Sabahın körü olduğundan hiç kimseler yoktu. Bir koltuğa tek başıma uzanıp uyumaya çalıştım, cidden uyukladım da. Sonra bir anda üstümde bir şey hissettim. Bu Çakallıklı'nın ceketinden başka birşey değildi. İrkilip kalktım ve ona baktım. ''Titriyordun üşümeni istemedim.'' dedi. Gülümsedim. Tanrım nefes alamıyordum ve bunun sebebini bile bilmiyordum. Kendimi toparladım ve tekrar yattım. Bu sefer cekete sarılıp uyudum. Beni o günden sonra kafamı allak bullak eden şey sanırım onun kokusuydu. Çünkü sizi sarılmanız için resmen dürtüyordu hisleriniz. O gün gizlice birkaç fotoğraf çektim ve her gördüğümde gülümsüyordum. Sinema saati gelmişti ve herkes sinema salonuna giderken Çakallıklı kolumdan tutup ''Sen bizimle gel, patlamış mısır alalım.'' dedi. Yemin ederim tuttuğu yer titriyordu, yanıyordu. Yoktu böyle bir şey. Tam karşı yola geçecekken arabanın biri geçti ve yerdeki su birikintisinin yarısı ayaklarıma hücum etti. İşin garibi benim yerime küfreden oydu ve ondan tek bir ıslaklık bile yoktu. Böyle yapmamalıydı, yılın başında kendime söz vermiştim, böyle yapması çok yanlıştı. O günden sonra onu dershanede hiç görmedim. Dershaneden ayrılmıştı ve sebebini kendisi bile bilmiyordu. İki hafta geçti üstünden. Kendimi ona mesaj atarken buldum. Resmen hipnoz etmişti, resmen... İşte asıl olaylar o mesajdan sonra başladı. Konuşuyorduk, allah'ın her günü konuşuyorduk, genelde gece mesajlaşıyorduk ve bu normalde benim için çok imkansızdır. Ki çoğu zaman uyuyakalıyordum. Bana 'güzelim' diye sesleniyordu, bu da beni gülümsetiyordu. İnanır mısınız mutluydum, gerçekten çok mutluydum. Sonra bir soğukluk girdi aramıza, cevabını bilemediğim. Dersleri olduğunu söylüyordu, ygs geçene kadar bizim aramızda birşey olamazmış. Bunu kişisel olarak algılamayacakmışım, gerçekten benden hoşlanıyormuş. Ama bunun da olması gerekiyormuş. Onu anlayışla karşıladım. Tamam dedim kendime hayatından çıkacağım onun. Belki bir yıl sonra tekrar karşılaşırız. Onu aklımdan silmek için her türlü yolu denedim. Üstelik bunu sözümü tamamen çiğneyerek yaptım. Nisanda Polonya'dan kardeş okul projesiyle on öğrenci geldi ve benim misafirim olan kıza onu anlattım. Onunla neler yaptıklarımızı, belki pek bir anımız yoktu ama o konuşmalar bile yetiyordu bana. Natalia bana sordu, 'neden hala konuşmuyorsunuz?' 'onu unuttum' dedim gülerek. Kız da biliyordu unutmamıştım ama unutmaya çalıştığımı anladığından birşey diyemedi. Yabancılarla bir gün kafede oturuyorduk. Antalyalılar bilir, Cafe Barcelona odalarının büyüklüğü bakımından en uygun yerdi bizim için. Gülüyorduk ve etrafta ingilizce küfürler şakalar uçuşuyordu. Sonra telefonum titredi ve arkadaşımdan bir mesaj aldım. ''Çakallıklı'nın sevgilisi var.'' Gülmem tuzla buz oldu, beynim durdu. Konuşmaları bir an hazmedemedim. Ben o gün orada ağladığımla, sözümü çiğneyip atmamla ve gururumu hiçe saymakla kaldım. O ise ismini bilmediğim, güzel olup olmadığı konusunda bir fikrim olmadığı bir kızla mutlu, bana kişiselleştirme demişti, ama artık çok geç. Kişiselleştirdim. Unutamamak kötü his, hele ki her yerde onu hatırlıyorsan.