Bembeyaz bir kağıda düşen siyah bir mürekkep damlası kadar gereksiz ve de bir o kadar da anlamlıyım bugünlerde… Sayfanın ortasında elimdeki avucumdaki tüm kuvvetle yayılmaya çalışıyorum. Ama nafile… Bazı şeyler o kadar uzak kalıyor ki, dünyayı düz bir tabaka sanan insanlardan farkım yok. Bildiklerim kadar varım. Bu yüzden de hep eksiğim. Her gün biraz daha eksik… Aynalarda gördüğüm karanlık yüzümden başka bir şey değil. Sahi ne zaman oluşmuştu bu kırışıklık? Hangi kırgınlığın eseriydi. Herkesin yorumu farklıdır gördüğü şeylerde. Benim kendimde gördüğümse ikiye bölünmüşlük. Eşit miktarda ve eşit “hiç”likte… Bunu görmeniz için çok yaklaşmanıza gerek de yok zaten. “hiç”likten bahsediyorum size. Etrafınızı saran ama bir türlü farkına varamadığınız “hiç”likten…