Bu lanet olası şehrin sokaklarında bilinçsizce yürüyordum. Gerçekten neredeydim ben. Sanki her şey bir anda olmuştu. Ellerim,kahretsin! Kan. Onun kanı, benim yüzümden olmuştu.
Bu şehre hiç gelmemiş olmalıydım. Bu şehir bu kadar acımasız, her şey bu kadar kötü olmamalıydı. Kafamı ellerimden kaldırdım ve karşımda yıkık dökük bir bina ile karşılaştım. Bu kasvetli ve pis bina ruhumu yansıtıyor gibiydi. Düşüncelerimin arasında herifin teki bana çarptı.
Kafamı kaldırıp baktığımda aslında bir kız olduğunu fark ettim. İlk önce yüzüme baktı sonra gözlerini ellerime kaydırdı. Yüzünde şaşırdığını belli eden bir ifade oluştu. Ellerim kanlıydı, siktir. Ellerimi cebime sokup bir şey söylemesine izin vermeden önümde duran binaya girdim. Merdivenlerden neredeyse koşar adımlarla çıkmaya başladım . Çıkıyorum ama her adımda daha da dibe battığımı biliyordum. O kızdan kaçmak için girmiştim bu binaya ya da bu bina bana çıkışı gösteriyordu.
Sonunda çatıdaydım, ciğerlerim acımaya başlamıştı. Yüksek bir binaydı lanet olası bu şehir şuan ayaklarımın altındaydı.Bu şehirden nefret ediyordum her şeyimi elimden almıştı beni koca bir kara delik gibi içine çekmişti ve kendi karanlığına hapsetmişti. New York, benim cehennemim.
Şimdi aklımda tek bir soru vardı,
bu cehennemde yanmak mı?
Yoksa savaşmak mı ?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BLESSED
Teen FictionNathan Walker, oda herkes gibi biriydi. Elinden her şeyi alınana kadar.