Her canın bir yok oluşu vardır. Ya bir kere ölürsün ya da her gün. Ben her gün öleceğimi bile bile çıktım bu yola. Kimseyi üzmemek için kendi ölümünü kabullendim ve şimdi kimse öğrenmesini diye gidiyorum, arkama bile bakmadan gidiyorum.
Uçağımın sesi anons edilince annemle göz göze geldik, bavullarımı babamdan alıp sıkıca sarıldım. Her ne kadar direnselerde beni Amerika'ya bilmedikleri bir sebepten gönderiyorlardı. Her zaman babamın sert mizacına aldırış etmiyordum. Beni tek mutlu eden adamdı. Annemle de sıkı sıkı sarıldık, annem benden hiçbir zaman duygularını saklamamistir. O an ağlaması gerekiyorsa aglar, bağırması gerekiyorsa bagirir, kızarsa kızardı. Kabanımın düğmelerini ilikleyip yanagımı öptü. Arkadaşlarımla da sarıldıktan sonra bavullarımı alıp yürümeye başladım. Yaptığım onca şeye rağmen onur'un burada olmasını istiyordum. Şu an ne kadar da savunmasız ve güçsüzdüm, biri gitme dese oturur gitmezdim. Son bir kez arkama baktım ama yoktu. Çok kırmıştım onu lanet olsun. Gişeden geçip pasaport ve bilet işini de hallettikten sonra artık çok gecti. Yapacak hiçbir şeyim kalmamıştı.
Koltuğumu öğrenip babullarımı yerleştirdim. Demek her şey bu kadardı, bu kadar kolay bitmişti her şey. Ya dönmezsem herkes gerçeği öğrendiğinde benim hakkımda ne düşüneceklerdi.
Bencil mi diyeceklerdi?
Yoksa fedakár mı ?
Hava tam mevsimine göre bulutluydu belki yağmur yağardı. Yağmura karşı
içimde hep bir negatiflik vardı. Ne zaman yağmur yağacağını bilsem dışarı adımımı atmazdım. Şimdi o kadar pişmanım ki keşke doya doya ıslansaydım belki son kez ıslanacaktım. Yağmurla ilgili her şeyi aptalca bulmuşumdur. Yağmurda sevgilinle yürümek mesela hayatın en saçma şeyiydi benim için ama şimdi bu pişmanlığımı bir tek yağmur temizlerdi. Hostesin dediği gibi kemerimi bağladım. Uçak yavaş yavaş hareket etmeye başlıyordu. Kulaklımı takıp zihnimin anılara ziyafet vermesine izin verdim. Her şey film şeridi gibi gözümden geçiyordu. Yaptıklarım, yapacaklarım hepsi geride kalıyordu. Yaklaşık 10 saatlik mesafenin 5 saatini uyuyarak geçirip diğer 5 saatini yemek yemek ve dışarıyı izlemek olarak geçirdim. Sonunda yolculuk bittiğinde, ilk koltuk olduğum için hemen toparlanıp çıktım. Taksi çevirip kalacağım otelin adresinin yazılı olduğu kağıdı uzattım. Amerika'ya sadece 1 defa geldiğim için fazla bilmiyodum buraları. Burada da dayım oturuyordu ama o iki gün sonra gelicekti o yüzden iki gün otelde kalacaktım. Saat 9 olmasına rağmen hava daha açıktı. Türkiyede ki gibi herkes evine çekilmiyor gece daha yeni başlıyordu. Odama yerleştikten sonra Türkiye deki doktorumun bana verdiği e-mail adresinden burdaki doktora mail attım. Haftaya tedavilerimin başlamasını istiyordum. Bu hastalıktan bir an önce kurtulmak istiyordum.
♣♣♣♣♣♣♣♣♣♣♣♣♣♣♣♣♣♣
Bilmem kaçıncı koyunu saymıştım geceden beri ama uyku tutmamıştı. Gözlerimi birçok kez kapatmış yine kabuslarla açmıştım. Dörtten beri kitap okuyor ama okuduğumdan da anlamayıp 3-4 kez üstünden geçiyordum. Saat 8 olmasına rağmen kış mevsiminde olduğumuzdan 5-6 gibi gözüküyordu. Kahve yapıp terasa geçtiğimde içeriden telefonumun sesi yükseldi. Saatlerdir çalıyor ama bana iyi gelecek kişi olmayınca , kimsenin sesini duyasım gelmiyordu. Dayanamayıp yavaş yavaş telefona uzandım ama kapandı.Ardından da mesaj geldi; melek
-Neredesin Allah'ın cezası cevap ver... Ayşegül' ün uçağı kalkmak üzere yetiş!!!
Başımdan aşağı kaynar sular döküldü bir anda yatağa oturup mesajı birkaç kez tekrarladım. Eşofmanım ve t- shirt üstüne montumu giyip araba anahtarlarıyla evden fırladım. Arabaları sollaya sollaya yarım saatte anca varabilmiştim. Allah belamı versin nerden dağın başında ev alırsın ki ?! Koşturarak içeri girdim delirmiş gibi insanlara çarpa çarpa bir saga bir sola gidip geliyordum. Sonunda Ayşegül'ün annesi çarptı gözüme yanında babası, melek ve birkaç iş yerinden tanıdığım arkadaşları. Hızla oraya gittiğimde herkesin dikkatini çekebilmiştim. Annesi beni gördüğünde boynuma sarılıp ağlamaya başladı. Ağlaması her şeyi ortaya koyuyordu ama ben kabullenmek istemiyordum.
-"Ayşegül " dedim soru sorar gibi.
-"Gitti , yavrum gitti onur!" dedi isyan eder gibi. Ağlaması şiddetlenince Kemal amca dayanamayıp benim yanımdan alıp oturttu.
-"Yeter Nergis yeter, öldü gibi davranmayın."
Ben sadece izliyordum. Parmaklarıma kadar hissettim kalbimin acısını, canım çok yanıyordu. Beni bırakıp gitmişti, onu ne kadar sevdiğimi bile bile onun için neler yapacağımı göre göre gitmişti. Her beni kırdığında ben pes etmeyip hep peşinden koştum. Hep alttan alıp onu haklı çıkardım ama ...
Daha fazla dayanamayıp oradan ayrıldım. Arabaya bindikten sonra bir süre durdum yediremiyordum kendime beni öylece bırakıp gitmesine anlam veremiyordum. Hızla direksiyona vurmaya başladım böyle olmamalıydı...
-"Beni bırakıp gittin Ayşegül. Geri...geri dönme...birdaha ...affetmiycem sakın Ayşegül...sakın." kendi kendime bağırıp rahatladığımda kapı açıldı. Mlek yanımdaki koltuğa yerleşince ses çıkarmadım. Başımı ona döndürdüğümde onunda ğözleri kızarmış üstünde benim gibi sadece eşofmanın üstünde montunu giymiş ve sonuna kadar çekmişti fermuarını.
-"iyi misin?" diye sorunca sadece gülümsedim.
-"Çoook" diye oo'ları uzatıp güldüm.
-"Onur...hiç bir işe yaramayacak tesellilerim biliyorum ama lütfen Ayşegül sana ulaştığında dinle onu. Seni ne kadar sevdiğini sende biliyorsun. Senin zarar göreceğin bir şey yapmaz."
-"Şuan daha mı az zarar görüyorum sence! Daha mı iyiyim ? "
-"Ne söylesem boş, kendine bir şey yapmandan korkuyorum."
-"Melek kalbini kırcam...in ."
-"Lütfen bir şey olursa ara sana her türlü yardım ederim , lütfen onur söz ver bir şey yapmayacağına."
-"İn melek."
-"Peki...görüşürüz."diyip indikten sonra hiç beklemeden gaz bastım.