"Yok yok, bu böyle olmayacak." Annem matematiği kafamın almamasına bir türlü akıl erdiremiyordu. Ne kadar çalışırsam çalışayım başarılı olamıyordum. Üniversite sınavına az bir zaman kala hala bu seviyede olmam beni olduğu kadar annemi de oldukça üzüyordu. Sonunda özel ders almam konusunda karar aldık. İnternetten güzel bir araştırma yaparak yeni mezun olmuş, atanamadığı süreci boş geçirmek istemeyen bir matematik öğretmeni buldum ve hızla numarasını tuşladım. Telefonun öbür ucunda heyecandan sesi titreyen bir erkek vardı. Üniversiteye hazırlandığımı, matematikten hiç birşey anlamadığımı ve ondan özel ders almak istediğimi söyledim. Vakit kaybetmemek için yarın başlamak konusunda karar aldık ve yer, zaman konusunda sözleştik.
Sabah olmuştu. Aralıklı kalan perdeden içeri sızan güneş ışığı, bütün odamı aydınlatmaya yetiyordu. Karşı apartmanın penceresinden yansıyan ışığın gözüme çarpmasıyla uyandım ve saate baktım; 9.30. Bir buçuk saat sonra evimizin ilerisindeki kafede olmam ve artık matematiği kavramaya dair birşeyler yapmaya başlamam gerekiyordu. Hazırlanmaya başladım. Annemin 'yüzün çok renksiz biraz makyaj yapsan fena olmaz' önerisini kulak ardı ederek oldukça sade ve salaş halde kendimi beğenip kitaplarımı alarak evden çıktım.
Daha önce de söylediğim gibi, yağmur birkaç gün önce hakim olduğu sokakları güneşin iç ısıtan sıcaklığına bırakmıştı. Kediler, köpekler, kuşlar günlerdir bir kafese hapsolmuş da bugün kurtulmuşlarcasına şen şakrak oynaşıyor, çocuklar bu havayı fırsat bilerek annelerinin ellerini bırakıp, ıslak olmasına aldırmadan parklara akın ediyordu. Esnaf en içten samimiyetiyle dükkanının önünde çayını içiyor, dershaneye giden çocuklar yolda şakalaşarak yürüyorlardı. Kafeye gelmiştim. Kapıdan girildiğinde net görülebilen bir masaya oturdum ve kitaplarımı çıkarttım. Umarım çok beklemem diyerek endişelenmeye başlayacaktım ki elinde ufak bir matematik kitabıyla içeri giren genç ve yakışıklı adamın bana ders verecek hoca olduğunu farketmemle endişemin boşa olduğunu farkettim. Sanki beni tanıyormuş gibi yanıma geldi ve merhaba diyerek elini uzattı. Yavaşça ayağa kalktım ve elini sıktım. Gerçekten göz ardı edilemeyecek kadar yakışıklıydı ama bu beni hiç cezbetmemişti. Sanki beni tüm kızları etkilediği gibi etkileyemediğini anlamış ve buna içerlemişcesine yere baktı ve kafasını kaldırıp, "İsminiz nedir?" diye sordu. "Asya" dedim sessizce ve tekrar konuştu:
-Memnun oldum Asya, ee nereden başlayalım.
-Mümkünse 1+1'den.
-Yok be o kadar da kötü değilsindir?
-O kadar kötüyüm.
diyerek gülümsedim. O da gülümsüyordu. Ama bu gülümseme anlam veremediğim bir şekilde bana tanıdık geliyordu. Onu tanımıyor, hatta hayatımda ilk kez görüyordum fakat bu gülümsemeyi daha önce gördüğüme emindim. Buna kafa yorarsam yine matematiği paçasından yakalayamayacağımı düşünerek bu soru işaretini gidermeyi kafamda erteledim. Çalışmaya başladık herşey iyi gidiyordu. Tamamen odaklanmış, önümdeki sorulardan başka hiçbir şey düşünmüyordum. Ta ki hocamın telefonu çalana dek. Bütün dikkatimin dağıldığını anlayarak defalarca özür diledi ve hemen telefonunu sessize alıp masanın üzerine koydu. Fakat telefonun diğer ucundaki kişi durmadan aramaya devam ediyordu. Ekrana baktığımda arayanın abisi olduğunu gördüm ve "Lütfen konuşun, soru birkaç dakika bekleyebilir." dedim. Gülümseyerek teşekkür etti ve telefonu açtı.
-Efendim abi... Ne!.. Nerdesin... Evin karşısındaki kafedeyim ben... Tamam...
-Bir problem mi var? diye sessizce sordum.
-Abim biraz ilerde ufak bi kaza yapmış ve adamla biraz atışmış. Sinirlerine hakim olamadığını ve benim halletmemin daha iyi olacağını söyledi. Ama merak etmeyin hemen halledip geleceğim.
-Hayır buna gerek yok daha sonra devam edebiliriz.
-Hayatta olmaz, hem sizi burada yalnız bırakmayacağım abim geliyor. 10 dakika içinde buradayım.
-Gerçekten gerek yoktu abiniz zahmet etmesin en azından.
-Lütfen... Abim çok hoşsohbet bir insandır, 10 dakikanın nasıl geçtiğini anlamazsınız, bu da mahçubiyetimi biraz azaltabilir.
-Peki öyle olsun bakalım.
Tekrar telefonu çaldı. "Nerdesin abi? Hah gördüm seni gel." Anlaşılan abisi gelmişti. Kapıya sırtım dönük olduğu için onu yanımıza gelene kadar göremeyecektim. Fazla da merak etmiyordum açıkcası. Derken arkamdan bir ses duyuldu:
-Vakit kaybetme koçum adam çıldırdı.
Bu ses, bu koku... Arkamı döndüm ve... Bu oydu. Beni görmesine olan büyük şaşkınlığı, masmavi gözlerinden okunuyordu. Bu duygularının kılavuzu mavi gözleri, uzun sakalları, kalın paltosu ve hafif rüzgar yediği belli olan dağınık saçlarıyla oldukça karizmatik görünüyordu.
-Abim Deniz.
Demek adı Denizdi. Günlerce düşündüğüm, tahminler yürüttüğüm isim demek Denizdi. Bu gözlere sahip olan biri olarak adını sonuna kadar hakediyordu. Bu isim en çok ona yakışırdı, nasıl olur da yürüttüğüm tahminler arasında bu isim olmazdı? "Merhaba" dedi sessizce ve o meşhur gülücüğü bir kez daha belirdi yüzünde. Bu sefer bu gülücük hafif bir muziplik taşıyordu. Hiç tanışmıyormuşuz gibi davranıyordu, gerçi doğru olan da o ya, zaten tanışmıyorduk ama ilk defa karşılaşmıyorduk. Ayrıca bu gülümsemeyi gördüğümde aklıma hocamın gülümsemesinin bana oldukça tanıdık gelmesi geldi. Demek o muhteşem gülümsemenin sahibiyle kardeş olmasından dolayı, gülümsemesi onun kadar etkileyici olmasa da onu andırıyordu. "Merhaba" diyerek uzattığı elini tutup sıktım. Bu duyguyu tarif etmek olanaksızdı. Kalbim o an orada çıkıp yere düşecek gibi hissettim ve gülümsemesine sıcak bir gülümsemeyle karşılık verdim. Hocam "Abi ben gidiyorum" diyerek Denizden onay beklercesine ona bakıyordu. O ise bana. Ellerimiz ayrılsa da gözlerimiz hala kenetlenmiş bir şekilde birbirinden ayrılmadan öylece birbirimize bakıyordu. Bana bakarak sadece 'tamam' dedi kardeşine ve kardeşi koşar adımlarla kafeden çıktı. Ne diyeceğimi bilemiyor, ellerimi kollarımı nereye koyacağıma karar veremiyordum. Koca bir sessizlik hakimdi kafeye. Yada ben heyecandan hiçbir şeyi ve hiç kimseyi duymuyordum. Garsona elini kaldırdı ve bana bakarak "Kahve?" diye sordu. Bir an heyecandan sesim çıkmayacak sandımsa da "Olur" diye onaylayıverdim bir çırpıda. İki kahve siparişi vererek arkasına yaslandı. Ayaklarım yerden kesilmiş, karnıma anlam veremediğim bir ağrı girmişti.
-Adınız nedir?
-Asya.
-Memnun oldum Asya.
-Bende.
-Seni gördüğüme gerçekten çok şaşırdım.
-Emin olun bende...
-Bu kadar tesadüf, beni seni keşfetmeye teşvik ediyor.
Aman allahım. Bunu duyduğum an zaten olması gerekenden oldukça fazla olan heyecanım ikiye katlanmış, kalbimin ritmi hızlanmasının beraberinde dışardan da rahat bir şekilde duyulmaya başlamıştı. Ufak ufak terlemeye başlamıştım. Hiç birşey diyemeden nazikçe gülümseyebildim sadece. Kahvelerimizin gelmesiyle yayılan kahve kokusu, oldukça romantik ve yoğun duygu yüklü ortama yepyeni bir hava katmıştı.
-Demek matematik konusunda birkaç sıkıntı var.
-Malesef, biraz geç de olsa çalışmaya başladım.
-Nasıl biri olduğunu merak ediyorum.
-Çok ilginç yada çok sosyal biri değilim. Öyle kendi halinde okul ev ikilisinde gidip gelen biriyim. Pek arkadaşım yoktur zaten o yüzden pek dışarı çıkmaya da alışkın değilim; biraz gerildim açıkçası kalabalıktan dolayı.
Gerçekten de öyleydi. Kafe gittikçe kalabalıklaşıyor, içeri giren her müşteride ben biraz daha daralıyordum.
-İstersen kalkabiliriz?
-Teşekkür ederim ama sizi daha tanımıyorum, zaten birazdan kardeşiniz gelir, derse devam etmemiz gerek.
Bu neydi şimdi? Onu tanımak ve onunla zaman geçirmek için can atarken nasıl bu cevabı verebilmiştim? Bunu düşünürken hayranlıkla bakarak cevap verdi:
-İşte bu cevap hoşuma gitti.
Ne demekti bu? Ne vardı ki cevabımda? Bu adam neden her karşılaşmamızda böyle giz dolu cevaplar veriyordu bana. Ufak bir göz teması kurarak kitabı kurcalamaya başladım ve o da kahvesini yudumladı. O kadar karizmatikti ki bakmaya dahi kıyamıyordum. Ama kafedeki bayanların yarısından fazlasının gözünün onda olduğunun farkındaydım ve bu beni oldukça rahatsız ediyordu. Sanırım onu kıskanıyordum. Ona ne kadar belli etmemeye çalışsam da rahatsız olduğum davranışlarıma yansıyordu. Anlamışcasına gülümsedi ve doğruldu. Onunla sabaha kadar sohbet edebilirdim ama hiçbir şekilde bir konu açmaya yeltenmiyor, öylece beni seyrediyordu. Bir ara kafamı kaldırdım ve ona baktım. Anında göz göze gelişimiz beni oldukça etkilemişti. Etrafta ondan gözlerini alamayan o kadar güzel kadın varken o sadece bana bakıyordu.
-Mesleğiniz nedir? diye soruverdim birden.
-Bir iletişim firmasında genel müdürüm.
O an aklıma ona kaçıncı sınıfta olduğunu soruşum geldi ve yüzümde bir gülümseme belirdi. Anında sordu:
-Neden güldün şimdi?
-Hiç, sadece aklıma kaçıncı sınıfta olduğunuzu sormam geldi.
-Minyon tipliyim biraz ondan olacak.
dedi ve o iç ısıtan sımsıcak gülümsemesi en içten şekilde belirdi yüzünde. Tam o anda kardeşi geldi. Ne olurdu biraz daha geç gelseydi. Deniz onu görünce doğruldu ve "Hallettin mi koçum?" diye sordu. "Hallettim abi telefonlarımızı aldık haberleşicez yine." dedi ve masaya oturdu. Deniz kalktı. Ceketini düzeltti ve bana yaklaşarak:
-Çok memnun oldum Asya.
-Bende öyle.
-Umarım tekrar karşılaşırız, görüşmek üzere.
-Umarım, hoşçakalın.
Vedalaşmıştık fakat ellerimiz ayrılamamıştı. O an hocamın yanlış anlamasından çekinerek elimi usulca çektim ve oldukça duygu dolu bir bakış atarak kafamı eğdim. "Görüşürüz Murat, şu konuda da haberleşiriz." dedi ve tekrar gözlerimin içine baktı. "Olur abi, dikkat et." Deniz, son bir bakış atarak kafenin kapısına doğru yöneldi. Fakat kokusu olduğu gibi burdaydı. Tüm vücudumda hissettiğim bu koku, hayaller dünyama ufak adımlarla giriş yapmam konusunda beni teşvik ediyordu ki, hocamın sesiyle irkildim. "Devam edelim?" Ne kadar verimli olur pek kestiremiyordum ama kafamı onayladığımı belirtmek için yukarı aşağı salladım. Hocamın sesini hiç duymuyor, sadece ağız hareketlerini gördükçe konuştuğunu anlayabiliyor, arada dinlemediğimi anlamasın diye söylediklerini onaylıyormuşumcasına kafamı sallıyordum. Aklımda sadece Deniz vardı. Tam o anda yüzümde pişmanlık ifadesi uyandıracak bir soru geldi aklıma. Aynı adını sormayı unuttuğumda (belki de sormaya cesaret edemediğimde) oluşan bu surat ifadesi bu kez, "neden yaşını sormadım" sorusuyla yüzümdeki yerini almıştı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DENİZ
ChickLitYaş farkının engel olamayacağı bir aşk... Asya ve Deniz'in bu aşk için göze aldıkları... Önyargılarınızı uzak bir köşeye bırakarak okumaya başlayınız...