Geçmeyen Saatler

46 5 0
                                    


EMEĞE SAYGI  

Bedenim uyuşmaya devam ediyordu, kolumu kıpırtadacak gücüm kalmıyordu. Gözlerim kapanmaya başlıyordu, üşümeye başlıyordum.

- Baba! Baba gözleri kapanıyor!

- Dayan evlat neredeyse geldik.

Yaram derindi, çok kan kaybediyordum. Hiç girmemeliydim o mahalleye. Şimdi evdekiler merak edecek. Ve nihayet hastaneye vardık. Sedye getirildi, acile götürüldüm, ameliyata alınacaktım. Gözlerimi açık tutmakta zorluk çekiyordum, konuşmaları dinledim.

- Çok kan kaybetmiş hemen ameliyathaneyi hazırlayın!

- Doktor bey kurtulacak mı?

- Çok kan kaybetmiş, kan grubunu biliyor musunuz?

- Hayır, doktor bey.

- Peki, birazdan size bilgi verilir.

- Tamam, sağ olun doktor bey.

Bir süre sonra ameliyathaneye alındım. Gözlerim kapanıyordu artık. Hemşirelerden biri;

- Doktor bey yaralının kan grubu B Rh+, ama.

- Ama ne?

- Kan kalmamış efendim.

- Nasıl olur! Koskoca hastanede nasıl kan olmaz! Hemen bulun!

Doktor yüzüme acıyla bakarak;

- Dayan evlat, dayan.

Koridorlarda kan arayış anonsları veriliyordu, Hemşirelerden biri;

- Yaralıyı getiren şahıslardan iki sinide kanı tutuyor efendim.

- Getirin birini hemen.

Kapıdan içeri Elif'in babası girdi ve yan tarafımda ki sedyeye uzandı. Kan verilmeye başlanırken göz göze geldik, daha sonra gözlerim kapandı.

Gözlerimi yavaşça araladım, etrafıma bakındım biraz kimse var mı diye ama yoktu. Bir süre sonra kapı açıldı, içeriye Elif'in babası girdi gülerek;

- O! Evlat geçmiş olsun, çok uyudun ama be!

Çok yorgunum, konuşmaya çalıştım, geveleyerek;

- Ne oldu bana?

- Evlat sırtından bıçaklandın ama düşerken başını da bir yerlere vurdun herhalde.

- Ağabey güldürme zaten her yerim acı içinde, gülünce daha da artıyor.

- Tamam, tamam.

Kapı tekrar aralandı, içeriye hemşire girdi. Durumumu kontrol etti ve gitti. Hatırladığım kadarıyla beni buraya iki kişi getirmişti. Yüzünü hayal meyal hatırlıyorum ama.

- Ne zaman çıkarım?

- Bilemiyorum evlat, doktora sorarım birazdan.

- Aileme haber verilmeli.

- Telefon numarası var mı ezbere?

- Var ağabey.

Evin telefon numarasını verdikten yaklaşık 45 dakika sonra annem geliverdi. Babam yolculuğuna çıkmış olsa gerek.

- Oğlum! Murat'ım ne oldu sana böyle?

- Anlatırım sonra anneciğim.

- Kim yaptı sana bunu oğul?

- Anneciğim, çok yorgunum sonra anlatsam olmaz mı?

- Peki, oğlum dinlen.

Elif'in babası annemi oda dışına aldıktan sonra olan biteni anlatmış. Ameliyat vücudumu çok yormuş olmalı ki uykum bastırıyordu. Nasıl olsa buradan çıkana kadar tek yapacağım şey uyumak. Okulumda daha ilk günden aksamıştı. İzmir'e daha yeni geldik ama şimdiden içimde bir nefret dolmuştu.

Gece yarısı uyanıverdim, pencere açık ve içeriye hafif bir rüzgâr esiyordu. Gece yanımda kim kalmış diye bakınıyorum etrafıma. Yatağımın yanındaki uzun koltukta biri dizleri bükülmüş şekilde uyuyakalmış. Yüzü görülmüyor ki kim olduğunu anlayayım. Uzun saçları vardı annemdi herhalde, üstü örtülü değildi, pencerede açıktı. Seslendim;

- Anne.

Sesim çok kısık çıktığından uyandırmakta zorluk çekiyordum. Sonunda uyandı ama annem değildi sanki annemin saçları bu kadar uzun değildi. Kimmiş öğreneceğim.

- Uyandın mı?

Bu ses, Elif'in sesine benziyordu ama gece yanımda neden kalsın ki?

- Elif?

Neşeli bir ses tonuyla;

- Evet, benim, Elif benim de sen kimsin?

- Ben, ben kimim ya?

- Babam demişti de inanmamıştım, düşerken başını da vurdun herhalde.

- Özür dilerim, adım Murat.

- Tanıştığıma memnun oldum bay cesur murat bey.

- Cesur?

- Senin ne işin vardı orada?

- Ben sadece tartışma seslerini duydum, aslında ilk başta ciddiye almamıştım ancak tartışma sesleri ciddileşince bakmamda fayda var diye düşündüm.

Gülerek;

- Oldu mu bari?

- Sanırım hayır. Bilemiyorum.

- Bilemiyorum?

- Neyse boş ver beni şimdi, sen neden buradasın?

- Babam gelecek birazdan ben bir saatliğine uğramıştım sadece, ondada uyuyakalmışım. Babam gelir birazdan.

Der demez kapı açıldı. Elif'in babası;

- Kızım sen gidebilirsin.

- Tamam, baba görüşürüz.

Elif kapıdan çıkmadan arkasına bakıverdi bir sefer.

- Evlat iki güne çıkarmışsın doktorun verdiği bilgiye göre. Evlat?

- Özür dilerim ağabey dalmışım.

- Bu arada, ben sınıfınızın edebiyat öğretmeni Semih Altay.

- Böyle tanışmak istemezdim, kusuruma bakmayın, yineden memnun oldum.

- Bende evlat. Sorun değil sen o mahalleye girmeseydin kızımın başına kaç bela gelecekti belki de, Teşekkür ederim.

- Hocam, teşekkür ediyorsunuz da, halim ortada. Ben elimi süremeden bıçaklandım.

Semih hoca gülerek;

- Orası öyle. Sağ ol yinede. Sana saldıranlar etrafta yok, sen buradan çıkana kadar yakalanamazlarsa dikkatli olun.

- Peki hocam.

Semih hoca koltuğa uzandı ben perdesi açık pencereden yıldızları seyre daldım. Neyi, kimi düşüneceğimi şaşırmış haldeydim.

Sabah hastanede bir kargaşa çıkmıştı, herkes çığlık atıyordu. Semih hoca odada yoktu ama birden çıkageldi.

- Neler oluyor hocam?




Beni En İyi Sen AnlarsınHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin