201215

531 72 4
                                    

Seni ilk yemeğe çıkardığım akşamı hatırlıyor musun? O otel odasından sonra, seni tanımam için bana ilk kez bir fırsat tanımıştın ama ben seni zaten tanıyordum. O akşam, seni tanıdığımın farkına vardığını biliyorum. Oteldeki o geceden önce seninle ufak konuşmalarımızdan ya da belki rastgele konuşmalarıma kulak misafiri olduktan sonra, eminim ki benim söylediğim şeyleri unutuyordun. 

Ben senin dudaklarının arasından çıkan tek bir kelimeyi bile unutmadım.

Yeni yılın ilk günü, sınıfta birileriyle yılbaşında neler yaptığınızı konuşurken bahsettiğin şarabı, yemekhanede tavuk olduğunda yüzünde gördüğüm gülümsemeyi ya da resmini gördüğün, antika bir arabayı beğendiğini söyleyişini aklımın bir köşesine not ettim ve sonra sen, sarılarak uzandığımız rastgele bir günde, bana detaycı biri olduğumu söyledin. 

Ama değildim. Sadece ilk defa birini tanımayı böylesine istemiştim. 

Seni küçük tesadüflerle, rüzgardaki bir fısıltı gibi tanıdım ama o gece, o odada, rüzgarımı bastıracak kadar gürültülü bir çığlığa dönüşüverdin.

İyi hissettirdin, Odette. Amacım sana aşık olmak değildi; ben sadece beni kanatlarının altına alabilecek meleğimi, fırtınada sığınabileceğim limanımı arıyordum. Seni gördüğüm andan itibaren biliyordum. O sendin. Benim için, tahmin ettiğinden çok daha fazla şey ifade ediyordun.

Ben de senin için bir şeyler ifade etmek istedim. Senin gözünde kavgacı ve saygısız bir tip olduğumu biliyordum. Benimle konuşurken soğuk davranmana bakarak söylemeliyim ki, muhtemelen evimden çok müdür odasına gittiğimin, dersten çok cezaya kaldığımın farkındaydın. Belki benden uzak durmak istiyordun, belki nefret ediyordun, belki de korkuyordun. Sana düşündüğün kişi olmadığımı göstermek istedim. Sana asla zarar vermezdim, Odette. Biri alnıma silah dayasa bile, yine de kılına zarar gelmesine izin vermezdim.

Seni mutlu etmek istedim. Tanrı şahidim olsun ki, yüzündeki gülümsemeyi görmek için bir uçurumdan bile atlayabilirdim. Sen, seni peri masalındaymış gibi hissettirecek birini istedin. O oldum ve bir masal kitabındayken, yolunu kaybedip dünyaya düşen prensesimi, tekrar ait olduğu yere götürdüm. Sen, senin uğruna şarkılar yazabilecek birini istedin. O oldum ve her bir şarkının, her bir mısrasına seni gizledim. Sen, sana farklı şeyler yaşatacak birini istedin. Seni, istediğin her an, herhangi bir gezegene götürebilecek bir uzay gemisi oldum. Sen, sadece gözlerini açtığında yüzünü göremeyeceğin için ölümden korkmana sebep olacak birini istedin. Gözlerini her açtığında karşında göreceğin yüz oldum. Sen, sana hayatında bir yer ayıracak birini istedin. Benim hayatım sendin. Sen, sana en ciddi anlarında bile kahkaha attırabilecek birini istedin. Ben ciddi tarafının tek kahkahası oldum.

Eğer istediğin her şeyi aldıktan sonra gideceğini bilseydim, sana istediğin en son şeyi, yatağında sarılıp uzanan ve ölümü bekleyen iki yaşlı olduğumuzda verirdim. O zaman sen bu kadar erken gitmezdin ve ben ölmezdim. O zaman hala nefes alabiliyor olurdum, Odette. O zaman bu kadar üşümezdim çünkü hala sığınabileceğim bir evim olurdu.

Seni yemeğe çıkardığım o ilk akşam, bana nasıl baktığını hatırlıyorum. Sana kalbimi açmış ve beni tanımana izin vermiş olmama rağmen, hala şüphelerin vardı. Pahalı bir araba kiralayıp seni pahalı bir restaurantta yemeğe götürmüş, pahalı bir şarap almış ve bütün hesabı önceden ödemiştim. Nasıl olurdu da daha birkaç gün önce cebinde tek kuruşu olmayan bir çocuk, bir anda bu kadar para bulabilirdi? Bunun hırsızlık yapmaktan daha mantıklı bir açıklaması olabilir miydi?

Eh, vardı. Sana söylememiştim çünkü bu bir sürprizdi, sevgilim. Zaten söyleyemezdim. Ne diyecektim ki? "Aylar boyunca, geceleri sabaha kadar barlarda çalarak, şu sıralar üstümden atamadığım Ernie Ball Music Man Stingray' imi almak için biriktirdiğim parayı kullandım" mı? Bunu sana söyleyemezdim. Önemli olan tek şey yüzündeki gülümsemeyi görmekti.

Sonra sana, bende unutulan kalbin sahibini arıyor olacağımı söylemiştim. Senin gibi prensesler hep sakar olmaz mıydı zaten? Balodan ayrılırken ayakkabılarını unuturlardı. Sen de öyleydin. Sen balodan ayrılırken kalbini bende unutmuştun. Kendi kalbini bir daha hiç geri almadın, prensesim, ama benimkini aldın ve giderken kalbimi yanında götürüp, kendi kalbini bana bıraktın.

Kalbimi de yanında götürdün, Odette. Şimdi orada kalan boşluğu senin kalbinle doldurmaya çalışıyorum ama senin kalbin benim göğsümdeki boşluk için fazla büyük.

Bir fısıltı olarak zihnimde yer edindin ama sadece rüzgardaki o fısıltı olarak kalmadın. Sesin önce rüzgarımı bastıracak kadar yükseldi, sonra zihnime sığmamaya başladı ve kalbime taştı. Beni gürültüne alıştırdın ve sonra çığlık bir anda kesildi. 

Şimdi burası çok sessiz, güzelim. Çığlığın rüzgarımı harlamadan önce rüzgarı hissetmiyordum bile ama şimdi senden geriye kalan tek şey sessizlikken, fırtınamı bastıracak hiçbir şey kalmadığını biliyorum.


broken room ☁ calum hoodHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin