"İnsanlar bencildir. Bize yararı olan şeylere itaat ederiz. Zayıf olanı ise ezeriz! Bunu yapabilmek içinse bizi tatmin edecek sebepler de hazırdır; rakiplerimizi azaltabilmek için, başarıya daha çabuk ulaşabilmek için."
Bugün okuldaki son günüm olduğunu bildiğim halde geldim buraya. Bile bile zorla attırıyorum kendimi bu okuldan. Daha fazla burda kalıp geçmişin izlerini taşıyan duvarlara katlanamıyorum. Çaresizlik, beni dört duvarla çevrelemişti. Kaçış yok... Kapılar yerini çelik duvarlara bırakmıştı. Buram buram geçmiş kokan duvarlar...
Bu noktada, bir şeyler yapmaya karar verdiğiniz an kendinize güvenmelisiniz. Hiç değilse ben öyle yapıyorum.
Okuldan kaydımı alıp gitmek daha az zahmetli olurdu, farkındayım ama insanların ağzı torba değilki büzesin. Arkamdan kaçtı denilmesin diye devamsızlıkla attırıyorum kendimi. Kimsenin hakkımda konuşmalarını kaldıramıyorumdur artık belkide. Lanet olası bir korkak gibi kaçıyorum geçmişimden. Ama buna rağmen hergün bu acı dolu bakışların beni gerçekle yüzleştirmesi çok adice. Okuldan uyarı almama rağmen, hatta eve giden dilekçeye rağmen umursamadan atılıyorum burdan. Hoş o dilekçeyi annem görmeden imha ettim ya... ama artık bir şeylerin değişme vakti gelmişti. Buraya kadarmış belki de; ya da daha başka hikayelere başlama sırasıydı, bunu bilmiyordum. Yaşanacak daha yeni hikayelere diyerek kapattım önümde duran defteri.
Az önce nöbetçi öğrencinin de teşhifiyle yerimden kalktım ve beni bekleyen müdürün yanına gidebilmek için sevgili popomu o sıcak tahta kurusundan ayırdım.
Sınıftan çıktıktan hemen sonra müdür beyle yapacağım konuşmayı içimden tekrar ediyordum, tıpkı daha önceleri katıldığım tiyatrolarda yapacağım doğaçlama sahnelerine hazırlandığım gibi. Genelde planladıklarımı uygulayamadığımın bilinciyle yinede yaptım.
Odanın kapısının önüne gelince derin bir nefes aldım ve kapıyı tıklayıp cevabın gelmesini beklemeden içeri girdim. İçeri girince karşımda gördüğüm kişiyle şaşkınlıktan ne demeyi planladıysam hepsini unuttum sadece orda, müdürün karşısında oturan kişiye odaklandım.
Sevgili annem.
"Gel otur kızım." Müdürün seslenmesiyle yüzümü ona çevirdim. Şaşkınlıktan ne diyeceğimi bilmiyordum. Sevgili annem o kıymetli içkisinden kafasını kaldırıp, sonunda kızı için birşeyler yapmaya mı karar vermişti yoksa?
"Bugünden itibaren artık bu okulun bir öğrencisi değilsin. Böyle olacağını bilmen gerekirdi. Sana verdiğimiz uyarı dilekçekerini dikkate alsaydın böyle olmazdı Sara'cığım. Ve sanırım annenin bu uyarı notlarından pek haberi yokmuş. Zaten kendisi de bu yüzden burda; okuldan atıldığın için kaydını almaya geldi."
Farkettmiştim.
Anneme baktım. Şu anda neler düşünüyor, planı ne? Yüzünde umursamaz bir ifadeyle her zamanki annemdi işte.
"Tamam şu işleri bir an önce halledin. Hemen gidelim. Hem ne demişler olmuşla ölmüşe bir çare yok değil mi?" dedim zaferimin en alaycı tonundan olan bir gülümsemeyle.
Bu dediğim müdür beyi çok şaşırtsada, annemde de tıpkı bende ki gibi bir alaycı tebessümün oluşmasını sağladı.
"Bundan sonra Gale Koleji'nde okuycaksın. Senin için orasının daha iyi olacağına karar verdik." dedi bundan sonraki eksmüdürüm.
"Karar verdik? Hem ayrıca ne Koleji? Bir devlet okulu benim nereme yetmiyor? Kolej falan istemiyorum ben. Hem puanlarım iyi bir Anadolu lisesi için de tutuyor." diye gözlerimi büyüterek müdür beye odaklandım. Ama beklediğim cevap yan tarafımdan gelmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kalbinden Bir Dilek Tut
ChickLitGökyüzünün en parlak üç yıldızıydık biz. Ya da en çaresiz. Sadece beraberken parlamayı bilirdik biz. Taa ki her yıldız gibi bizde kayana dek. Bir yıldız sönerse onla beraber parlayanlar da kayar. Bizim dostluğumuz gibi. Bir dileğin gerçekleşmesi içi...