O gün yolunda gitmeyen birşeyler vardı. Yatağında uzanan Sam'in aklında dolanıp duran ve beynini yiyip bitiren düşünce buydu.
Bir gün bile işler yolunda gitmemişti. Bunu ilk defa, arkadaşlarıyla birlikte reklam panosunun önünden geçerken hissetmişti. Panonun üzerinde ürkütücü gözleriyle ona bakan, sivri yüzlü bir adam gördüğüne emindi.
O sima'nın altında, kırmızı harflerle, sanki bir kör tarafindan yazılmış gibi duran, eğri büğrü bir yazı vardı:
Uzak Dur.
Otobüsleri, elliyi geçip hızla ilerlerken Sam bir kez daha bakmak için kafasını geri çevirmişti. Süratle yolculuk devam ederken karanlığa gömülüp giderken pano'nun üzerindeki o sima ve hemen altındaki o yazı Sam'in tüylerini diken diken etmişti.
Adamın sima'sında rahatsız edici birşeyler vardı. Kimdi o adam? Arkadaşlarından biri yada bir başkası da görmüş olabilir miydi? İki gün sonra aynı pano'nun önünden geçerken, sorularına yanıt buldu. Bu sefer panoda o ürpertici sima yoktu, onun yerine tatliş tatliş dans eden çiftin resmi vardı. Altındaysa şöyle yaziyordu:
Baloya Hoş Geldiniz!
Sam'de tıpkı büyükannesi Ashe gibi aklını yitirip yitirmediğini düşündü. Yaşlı kadın için herşey bir günde değişmişti. Holün sonunda soldaki koridorun sonundaki odasında yatarken, yaşlı kadının anlamsız sözleri bazen kulağına geliyordu. Beyaz onluk lü, büyük şırınga lı adamlar gelip kadını götürmeden önce, belki Ashe de orada olmayan şeyler görmeye başlamıştı.
Belki de Sam'in kafayı yemesinin tek nedeni 4 yıldır sevdiği kız olan Jane'in bir cinayete kurban gitmesiydi. İçinde bir şeylerin koptuğunu hissetmişti. Eğer bu olay kalıcı hasara yol açmadıysa, böyle bir şeye neyin sebep olabileceği hakkında en ufak bir fikri bile yoktu.
Odasının holünden hışırtılar duydu. Birkaç saniye sonra Sam'in odasının kapısı açıldı. Annesi saçına taktığı bigudilerle içeri girdi.
"Sam. Uyan canım. Saat neredeyse yedi buçuk." dedi.
Kapı biraz daha açıldığındaysa, iri yapılı, balkon göbekli, orta yaşlı, basık araç görünümlü bir adam ortaya çıktı. Bir gözü neredeyse kapalıydı.
"Evlat, ilk günden okula geç kalmamalısın! Hadi kalk ve hhazırlan bakalım."
Sam örtüsünü başına kadar çekti.
On yedi yaşındaki her genç, anne ve babasını ne kadar seviyorsa, Sam'de Sam'de ebeveynini o kadar seviyordu. Elbette çok sevdiği söylenemezdi. Tabi bu sevgi boyutu karşılıklıydı. Sam'i anlamadıkları, geçen yıl acı bir şekilde ortaya çıkmıştı. Zaman zaman, Sam'in bir tür yaratık yada uzaylı olduğunu bile düşünmüşlerdi. Kontrol edilmesi gereken ama hiçbir şekilde normal davranılmayan bir yaratık...
"Hastayım" dedi Sam babasına. Bu arada Sam elini alnına koymuş ve sonra da yanıyormuș gibi aniden geri çekmişti.
"Ölüyorum, Jack."
Annesinin yüzü kızarmıştı. "Sam, neden babana ısrarla ismiyle hitap ediyorsun?" Annesi sadece 7 aylık hamile olmasına rağmen, patlayacak gibi.görünüyordu.
Jack, karısını bir eliyle kenara itti ve ıslak elini Sam'in alnına koydu. "Hiçbir şeyin yok. Hemen kalk!!!"
"Sam annesi'nin hazırladığı öğle yemeğini çantasına sıkıştırırken, salondaki sesler dikkatini çekti. Babası sivri yüzlü, soluk tenli ve keskin bakışlı bir adamla konuşuyordu. Sam bir anda durakladı, o adamı önceden bir yerde gördüğüne emindi. Adamın yakasında 'Poter HUME' yazıyordu. O adamla bir markette karşılaşmış olabilirdi. Babası Sam'e dönerek "Gel de misafirimize merhaba de" dedi. Adamla göz teması kurduğunda Sam'in bedeni kaskatı kesilmişti ve vücut ısısı bir anda azalmıştı. Jack'in yüzü kızarmıştı ama bu sefer oğlunun kulağındaki kulaklık yada dinlediği saçma diye nitelendirdiği rap müzik yüzünden değildi. Sam'in yüzündeki ifadenin adamı aşağılayıcı şekilde olmasından kaynaklanıyordu.
"Hadi, Sam misafirimiz Ms. Hume ile el sıkış" dedi.
Jack işe geç kalmamak için kahvaltı yapmaya mutfağa yönelerek; Sam ile bay Ms. Hume ile yanlız bırakmıştı. Bay Ms. Hume'nin yüzündeki gülümseme birden kaybolmuştu ve Sam'e bakarak "Herşeyi biliyor" dedi. Sam şaşırmış ve irkilmiş bir şekilde "N...Ne" dedi. "Seni uzak durman hakkında uyarmıştım" dedi. Sam bir anda sapsarı kesildi. O anda kafasında şimşekler çakmaya başladı, terleri alnından, cama çarpan ve süzülen bir yağmur damlası gibi süzülüyordu.
"O panodaki... O panodaki.." derken bay Ms. Hume "Seni uyarmıştım, ben biliyorum o'da biliyor" dedi. Sam birkez daha şok olmuştu.
Gözleri karardı ve başı döndü. Kendini toparlamak için ellerini başının arasına alıp gözlerini kapattı. Ms. Hume'nin kurduğu cümledeki "... O'da biliyor..." derken neden veya kimden bahsetmek istiyordu. Bu soruları öğrenmek için kafasını kaldırdığındaysa bay Ms. Hume etrafta görünmüyordu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölümle Dans
Mistério / SuspenseNeyle karşı karşıya olduğunu bilmeyen Sam yaşamanın kaybetmek olduğunu öğrenecek