BROKEN✘2

1 0 0
                                    

Sabah uyandığım da üstümde dünden kalan bar kıyafetleri vardı. Babam kahvaltı hazırlıyordu bunu mutfaktan gelen güzel kokulardan anlıyordum. Yavaşça yatağımdan kalktım ve banyoya doğru gittim...

Banyodan sonra giyinmiş ve etrafı toplayıp mutfağa gitmiştim.

-Günaydın baba.

-Günaydın genç Bayan. Dün gece seni eve Luke getirdi. Görünüşe göre onunlaydın.

-Ah, evet. Doğum günümü kutladık. O ve diğer çocuklarla beraber. Benim için şarkı söylediler. Sonra uyuya kalmışım.

Dedim. Babam gülümsedi. Omleti önüme koydu.

-Sen?

-Ben işe gidiyorum. Merak etme bir şeyler yedim. Seni seviyorum.

Dedi ve başımı öpüp gitti. Kapı sesi gelince lezzetli kahvaltıyı bitirmeye başladım....

Kahvaltıdan sonra etrafı toplamış ve Luke'un mesajıyla rıhtıma gitmiştim. Luke ve diğerleri konuşurken Ashton beni gördü ve elini salladı. Yanlarına gittim ve gülümsedim.

-Selam.

-Selam güzellik bugün baya geç uyandın. Bay Chris homurdanıp durdu.

-Sonra sustu ve işe gitti. En yakın zamanda okullar açılınca beni bir liseye yollayacakmış.

-Sonra bizim gibi ver elini üniversite.

Dedi ve güldü Micheal. Ashton omzuna vurdu.

-Şaka bir yana derslerin nasıl?

-Orta.

-Pekala grubun ineği Calum çalıştır bizim kızı.

-Kes sesini Ash!

-Dostum senin neyin var? Dünden beri sinirli ve huysuzsun.

-Anastasia o canımı sıktı.

-Afet üvey annen mi?

-Afet? O bir fahişe! Afet kim? O orospu kim?

-Hey! Hey! Kız var burada küfür etme! Ve Micheal sen de herkese sulanma!

-Çocuklar biraz denize açılmak ister misiniz?

-Be-ben binemem.

-Neden? Korkuyor musun? Ben bu kızı bizim kız olarak görmüyorum. Korkağın teki!

Dedi Calum. Tabii ben rahat duramadım ve ona meydan okuyan bakışlarımla baktım.

-Korkak? Binerim. Sadece senin gibi huysuz biriyle binmek istemiyorum. Tekneyi alabora edebilirsin bu sinirinle!

Dedim. Herkes tezahürat yaparken Calum sırıttı.

-Bu laflarını sana yutturucağım.

-O zaman ben Rosco'nun teknesini alıyorum....

Güzel bir tekne gezisinden sonra kusmamıştım ya da korkmamıştım. Luke sürekli benimle ilgilenmişti. Ashton tekneyi kullanırken Micheal ve Calum ise fotoğraf çekiyorlardı. Micheal hepimizi toplayıp selfie çekmişti. Ashton Calum'u itti. Calum ise gülümsedi ve gruba hoşgeldiğimi söyledi. İki ay sonra yılbaşıydı. Noel gününü eskiden severdim annem eskiden hep bizim için portakallı hindi yapar, tarçınlı ve ballı kurabiyeler yapar sonra da ikimiz ağacı süslerdik. Mutlaka birbirimize hediye alırdık. Fakat annem artık yoku. Bu yüzden noel günleri ve kar benim için hiçbir anlam ifade etmiyordu. Babam için de öyle...

2 Ay sonra

Yılbaşı günüydü bugün. Amerikanın bir eyaleti olan Albany süslenirken insanlar heyecanlıydı. Yeni bir yıla girecekleri için noel ruhuna göre herşey düzenlenmişti. Kilise koroları sokakta ve evlerin önünde şarkı söylerken küçük çocuklar ise annelerine kurabiye yaptırıyor ve bir sütle şömineye bırakıyordu. Belki böyle noel babanın iyi çocuklar listesine girebilirler diye. Sonuçta herkes kendi iradeleri ile yapıyorlardı herşeyi. Babam bu yılbaşı eve gekmeyip ofiste sabahlayacağını söylemişti. Mimar olmak zordu sonuçta. Ben de bir kazak ve pantalon giyip diğerlerinin isteğiyle Luke'un evine gittim...

Geldiğim de ben ve Luke yemek hazırlamıştık ve diğerleri beni överken yemekte Luke somurtmuştu. Annesi evde yoktu. Luke'un dediğine göre annesi iş için San Diego'ya gitmişti. Yemekten sonra etrafı toplamıştık ve Ashton'un elindeki şişeyle ben doğruluk mu? Cesaretlik mi? Oynayacağımızı düşünürken Micheal güldü.

-O da bizim gruptan bence oyunumuza katılabilir.

Dedi. Diğerleri ise kararsızca otururken Luke ve Calum arasında kalmıştım.

-Hadi ama eğlenceli olacak.

-Mızıkçılık yapma Luke!

-Tamam, katılabilir. Tabii isterse değil mi Jane?

-Olur.

Dedim. Micheal şişeyi çevirdi. Şişe Bana gelmişti.

-Bir kart seç!

Dedi heyecanla Ashton. Luke gözlerini devirdi.

-Nasıl böyle saçma bir oyunu icat ettiniz? İşsizler ordusu!

Diye söyleniyordu Luke. Bir kart seçtim arkasında 'birinin seni öpmesine izin ver.' Yazıyordu.

-Yapmazsam?

-Ceza ve ödül sistemi var. Yapmazsan acı bir Meksika biberi yersin.

-Tamam yapacağım.

-Sen seçmeyeceksen buz prensimizi seçiyoruz.

-O kim?

-Calum biber mi? Yoksa öpücük mü?

Diye sordu Micheal. Calum ise gözlerini devirdi ve bana yaklaşıp yanağımı öptü. Diğerleri sızlanırken ben ise hareket edemiyordum. Luke ise mutlu bir şekilde gülümsüyordu.

-O neydi şimdi?

-Öp dediniz ben de öptüm ve kurallara göre belli bir nokta yoktu.

-Yarın kuralları değiştireceğim.

Dedi Micheal sinirle homurdanarak. Calum ise güldü. Ashton şişeyi yeniden çevirirken telefonuma mesaj geldi. Mesaj'da:

Kimden: Babam.

"Havaalanındayım bir kaç ay boyunca Roma'da olacağım. Seni seviyorum ve yarın senden sorumlu olan biri işe başlayacak. İtiraz yok Jane May! -Baban.

Yazıyordu. Ellerim sinirden titrerken Luke elimi tuttu.

-İyi misin?

-Evet, ben eve gitmeliyim.

Dedim ve montumu alıp koşarak evden çıktım....

BROKEN Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin