tri

864 90 62
                                    

75.Gün

Hala düşünüyorum, bir çıkış yolu bulamadım kendi içimde. Sen neden bana bağırdın, neden sapık dedin? Bunların bir nedeni olmalı Yixing. Sen bunları durduk yere söylemezsin. Sormak istiyorum sana olanları. Neden olduğunu, neden sinirle baktığını sormak istiyorum. Bugün geleceğim yanına, bana cevap verirsin değil mi? Sinirle bakmazsın. Seni ne olursa olsun sevmeye devam edeceğim demiştim ama umudumu kaybetmeye başladım.

******

Suho sevdiği adamın yanına gidiyordu. Aklındaki tüm soru işartlerini gidermenin tek yolu onunla konuşmaktı. Cesaretini toplayıp Lay'in arkadaş grubunun arasına girdi.

Beklemediği bir şekilde yüksek çıkan sesiyle "Senin benimle derdin ne?" diye bağırdı.

"Çok mu zordu bunu algılayamamak? Benim tanıdığım kişi bu muydu? Benim her dakika meleğim diye mırıldandığım insan bu muydu?" diyerek devam etti konuşmasına.

Yixing cevap verememişti. Söyleyecek bir şeyi yoktu. Duygusuzca baktı. Sokakta gördüğü birine bu kadar duygusuz bakamazdı bir insan. Suho cevap alamadığına değil, duygusuzca baktığına üzülmüştü. Buna üzülmek değil yıkılmak demek daha mantıklı olurdu.

Terketti orayı Suho. Nasıl aşkı onu yavaşça terkediyorsa, Suho da mekanı öyle terk ediyordu.

Suho hemen eve gitti. Meleği artık melekliğini ona göstermeyecek miydi yani? Öyle olamazdı. Bu düşünceleri kafasından atmak için meleğinin fotoğraflarını aldı. Hepsi o kadar güzeldi ki. Gördükçe daha çok aşık oluyordu. Umudunu kaybederken bile aşık oluyordu adama. Sinirlendi. Meleğine değil, kendisine.

Boş bir ümide inandığı için kendine kızıyordu. Halbuki meleği ona hiç bir şekilde ümit vermemişti. Bundan sonra da nefretle bakacaktı ona. Buna nasıl katlanırdı bilmiyordu.Gülüşünde hayat bulduğu adam ona nefret ve tiksintiyle bakacaktı. Artık baktığı fotoğraflarda bir buruk gülümsemesi olacaktı. Bunu istemiyordu. Belki de en doğrusu unutmaktı. En doğrusu kendine ait hissettiği gülümsemeyi anılarda yaşatmaktı. Elindeki binlerce fotoğraf dizesini önünde bir açlıkla bekleyen çöp kovasına attı."Daha iyi." diye mırıldandı duygusuzca. Gözlerindeki hüznün aksine.

Bırakmak zorunda gibi hissediyordu ama sevgisi sanki kazınmıştı kalbine. Beyni aklına itaat etmiyordu. Buna rağmen arkasını döndü fotoğraflara karşı. Ayakları hareket etmiyor, sanki mıhlanmış gibi çakılı kalmıştı. Tüm geçmişi arkasındayken önüne bakamıyordu.Kalbini bir çöp kovasına bırakmıştı.Nasıl nefes alacağını bilmeden geri koştu çöp kovasının yanına. Meleğinin fotoğrafları ona gülümsüyordu. Hayallerle yaşasaydı bundan uyanmak istemezdi.

Gözlerinden akan sayısız göz damlası çöp kovasına damlarken bir bir özenle çıkardı fotoğrafları. Sanki sertçe dokunsa kaybedecekti o gülüşü.Tekrar...Tekrar...

Suho kendine gelmek için çabalamıştı uzun süre. Ancak gelebilmişti kendi doğasına. Geldiğinde ise bir şeyler yapmak istedi. Unutmak istedi yaptıklarını. En iyisi içmekti değil mi? Hazırlanacaktı.

Bembeyaz, güzel yüzüne siyah kalem çekti. Şimdi Lay'in bakacağı türden insanlara benzemiş miydi? Evet, benzemişti. Ayrıca baktıklarından bin kat güzel göründüğüne yemin edebilirdi. Simsiyah giyinerek bütün çekiciliğini konuşturmuştu Suho. Yerini bilmiyordu gideceği yerin. Nereye gideceğinden bile emin değildi çünkü. Taksiye bindi, bara gideceğini söyledi. Adam bir yere bırakmıştı ama Suho nasıl bir yer olduğunu bilmiyordu. Acaba Lay, böyle yerlere geliyor muydu?

Gelmezdi, melek olarak tanıdığı Yixing.
Gelirdi, ona bağıran, nefretle bakan insan.

Girdi o sesli kalabalık yere. Oturdu boş bir yere. Bir içki istedi. Daha önce hiç içmediği için kötü şeyler yaşanabileceğini tahmin ediyordu. Kim daha önce içmemişken ağır içkilerden isterdi ki? Saçma sapan düşünceleri olan bir adam, sevdiğinden umudunu kesebilen bir adam isterdi.

Umudunu kesen bir insan bileklerini de kesebilirdi. Adam sevdiği üzülmesin diye bunu yapamıyordu bile. Sevdiğinin umurunda olmasa da delicesine seviyordu.

Lay, Suho onu düşündüğü sırada bir kızı götürmek ile meşguldü. Neden yaptığı hakkında bir fikri yoktu. Sabah pişman olacağını adı gibi biliyordu. İçkinin etkisiyle karşı koyamıyordu. Suho'ya bağırması aklında bile değildi. Suho yıpranırken, o sadece bir kızı götürüyordu. Lanet olası bir sürtük Suho'dan önemli miydi?

|Flashback||Layin ağzından|

Arkadaşlarımla konuşuyordum. O dünkü çocuk yine geldi. Daha önce hiç böyle bir bakış görmemiştim içimi ısıtıyordu ama neden ben diye düşünmeden edemiyordum. Bir insan nasıl birini insanı sapık gibi süzerken aşk dolu bakışlar atabilirdi? Gerizekalı arkadaşlarım alay ediyordu çocukla.

Aşk kutsal değil midir? Cinsiyet, yer, tip, para önemli midir? Kesinlikle değildir. Ne kadar kızsam da aşık olduğunu görebiliyordum. Öyle bakışları vardı ki bana karşı, karşısına kim çıkarsa çıksın şu hayatta bir bana böyle bakacak gibiydi. İncelemek istiyorum o çocuğu. Beni gerçekten seviyor mu merak ediyorum.

|Flashback son|

Sevmek istiyordu, o sapığı. O da sapık gibi onu takip edecekti bir kaç gün. Bu sürtük ile de daha fazla yiyişmek istemiyordu. Bıraktı sürtüğü. Çıktı bardan. Sapığı gördü. Bir sağa, bir sola sarhoş gibi yürüyordu. Yanına gitmek istemişti ama cesaret edemedi. Yine de sapığa doğru ilerlemeye başladı. Tıpkı kalbinin yaptığı gibi.

Oysaki Suho çoktan kalbini ondan kaçırmaya başlamıştı. O onu unutmak için oraya gitmişti. Bir hayat kadınının onu köşede öpmesini görmek için değil. O sahibi olmak istediği dudakları başka bir kadının üzerinde görmüştü. O mükemmel dudakları başkasının dudağına değmişti. Canını en çok acıtan da buydu ya zaten. Meleğinin ona nefret ile bakarken diğerlerine sevgi ile baktığını görmek. Canı acıyordu, acısını geçirmek için yapması gerekenin ne olduğunu keşfedememişti Suho. O mükemmel sesi duydu o anda.

"Hey sapık!"

Bu Lay miydi? Evet, Lay'di. Sinirli olsa da arkasına dönmeyi tercih etti Suho.

"Neden ağlıyorsun? Bu akşam popomu kesemedin diye mi? Bak dönüyorum arkama! Dilediğin kadar bak!"

"Keyfine bakılacak olursa bu gece popon başkalarının üzerinde hareket etmiş."

One Year Without You||SulayHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin