B Ö L Ü M 0 1: Sisli Gece
Sokak lambasının cılız ışığı sokağı aydınlatmak için debelenirken, ellerimi montumun cebine soktum soğuktan kaçınmak için. Adımlarım hızlanırken, gökyüzünden bir kar tanesi süzüldü kirpiklerimin arasına. Eridi, tıpkı bir yaş gibi akıp gidiverdi soğukluğunu yüzüme yaya yaya. Karların ayaklarımın altında eziliş sesinden başka, tektük sesler geliyordu kulağıma. Bir kadının yüksek sesli kahkahasını işittim ilk önce. Daha sonra bir oğlan çocuğunun çıkarttığı araba sesini bir binanın önünden geçerken. Nefesimi üfledim havaya ve buharlı bir şekilde gecenin karanlığına karışmasını izledim. İçimden bir parçayı bıtakmak gibiydi dışarıya. Hafifliyordun. Yanımdan koşar adımlarla geçen bir genç kadının koluma çarpıp sendelemesi ile durup omzumun üzerinden baktım ona. Toparladı kendini ve aceleyle bir şey söylemeye başladı.
"Pardon, pardon. Umarım canın yanmamıştır."
Bana doğru bir adım attığı sırada elimi öne uzatıp durdurdum.
"Tamam tamam. Özre gerek yok." Sesimdeki düzlüğe karşı bir süre duraksamasının ardından kaşlarını çattı ve tam olarak gözlerimin içine baktı.
"Dövseydin? Ne nankör oldu bu insanlar anasını satayım..."
Tıpkı onun gibi çatıp kaşlarımı, tepki vermeden dinledim. Öfkeli ve fevri biriydi. Daha çok birine sinirlenmiş, sinirini de benden çıkartmaya hazır bir toydu. Sustum.
"Özür diliyoruz, lüzum yok diyor. Eh o zaman öldürüp yanlışlıkla oldu mu diyelim?"
İster istemez bir kıkırdı kaçtı dudaklarımdan. Daha sonra birbirine bastırdım dudaklarımı ve devam ettim ciddiyetle ona bakmaya. Tek kaşını kaldırıp, öfkeyle soludu burnundan.
"Komik bir durum mu var? Eğer öyleyse, fark etmemiş olmama üzüleceğim şu köşede."
İç çekerek nefesimi dışarıya bırakırken bir adım attım öne doğru.
"Acelen yok muydu senin?" Bir bakış attı geldiği yöne doğru cümlemin bitişini dahi beklemeden. Daha sonra gözleri kocaman açıldı ve beni tuttuğu gibi duvarla kendisi önüne siper aldı.
"Ne halt yiyorsun lan?"
"Shh!"
Montumun yakasından tutup, yüzüne yaklaştırdı yüzümü. Cılız sokak lambasının ışığı direkt olarak gözlerini aydınlatırken, iri gözlerinde görebildiğim tek bir şey vardı, endişe.
"Şimdi, bay 'özre gerek yok', bana bir iyilik yapacaksın."
Fısıltıdan farksız ve hızlı konuşması zamanı olmadığını belli ederken hızla inip kalkıyordu göğsü.
"Ne yardımıymış o?" dedim başının üzerinden bir tanrı gibi ona dik dik bakarken.
"Şu yardım."
Tuttuğu montumun yakasından tüm gücüyle beni kendine çektiğinde, soğuk dudaklarının dudaklarımı kapatması üzerine tepki vermedim. Gözlerimi kapattım ve sadece dinleyip, hissettim. Arkamızdan geçen birkaç insanın ayak sesi, üst dudaklarımı kavramış dudaklarının usulca hareket edişi ve titreyen ellerinin montum üzerindeki hareketleri.
Birkaç saniye boyunca konumunu bozmadan durdu öylece. Bir şey yapmadım. Tehlikedeydi, bunu hissedebiliyordum. Hissettiriyordu. Bir akşam aksiyonundan zarar gelmezdi.
Dudaklarını usulca çekerken dudaklarımdan, titrekçe verirken nefesini dışarıya, soludu kelimeleri duyması zor bir sesle.
"Teşekkür ederim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DUMAN
Teen FictionDumanlı bir adamdı o ve kir içindeydi zihni zifiri karanlıkta. Yitirilmiş, kaybedilmiş, düşmesine izin verilmiş. O 'Duman'dı. Buhar olmuş, havaya karışmış, yok edilmiş, kör etmiş. Ve bir kadına denk geldi. Sevilmemiş, tükenmiş, yaşamayı becerememiş.