Kardeşim demişti.
Hayatının bir yerinde tanıdığı can dostu olan aile bağı bulunmayan arkadaşına. Ölürken bile seni severek ölmek isterim diyordu her seferinde. Aşıktı bir kıza fakat yoktu çaresi ne tıpta ne de başka bir yerde... Onu gördükçe içi yanıyordu fakat karşısındaki bunu bilmiyordu. Çok seviyordu ama karşısındaki Zeki'ye hiç mi hiç karşılık vermiyordu. Kadim dostu Metin onun hep iyiliğini istiyordu. Üzülmesin, kırılmasın diye elinden geleni yapıyordu. Bir gün düşüp bayılan Zeki hastanede aldı soluğu, çaresi olmayan bir hastalığa yakalanmıştı. Metin öğrenince göz yaşlarına hakim olamadı. O çok sevdiği kardeşi gözleri önünde hayata veda etmek üzereydi. Söyleyemediler hasta olduğunu iyisin bir şeyin yok dediler. Son günlerini mutlu geçirsin istiyorlardı. Metin koştu hemen Zeki'nin sevdiği kız Leyla'ya... Anlattı durumu "o çok hasta ölmek üzere en azından son günlerini mutlu geçirmesi için yanında ol" dedi. Hastaneden çıkınca karşısında Leyla'yı görünce bir daha bayıldı bizimki. Fakat bu sefer sevinçten. Öleceğinden habersiz hayatının en güzel günlerini geçirdi. Hasta değilsin dediler yalandı. Aslında ölümüne yakınken ona atılan bu yalan hayatın bile bize yalan söylediğinin bir kanıtıydı. Zeki her geçen gün zayıfladı, çöktü... Annesinin ağlayarak yedirdiği o bitkisel ilaçları hatır minnet yedi. Ama dediğimiz gibi hiç bir çaresi yoktu bu hastalığın. Sonra ne mi oldu ?
...