4

31 5 3
                                    

Umutsuzca "Annemlerin birkaç yıldır burada oturmasına rağmen sence beni daha önce neden görmedin? " dedim. Ona her şeyi anlatacağıma hâlâ inanamıyordum. Cevap gelmeyince devam ettim. "Ben akıl hastanesindeydim Oliver." dedim. Sesimin ağlamaklı çıktığını farkettim ve birkaç saniye sonra da ağladığımı. Utanç vericiydi ama bir yandan da ağlamayı özlemiştim. Kafamı göğsüne yasladı ve "Melanie. Ben bunu biliyorum zaten." dedi. Ani bir şekilde "Ne? Nasıl?" dedim. Neredeyse bağırıyorum denilecek kadar sesli söylemiştim bunları. "Burada konuşmayalım. Gel dışarı çıkalım." dedi. Sakinleşip başımla onu onayladım. Dışarıya çıkınca bir çardağa oturduk ve "Evet. Şimdi şöyle. " dedim. Parlayan gözleri neden hep beni hipnozite ediyordu? Onun düşündüklerini biliyor, söylediklerini söylemeden ÖNCE tahmin ediyor gibiydim. Şapşal bir şekilde konuşmaya başladı. "Annen söyledi." dedi sadece masum bir şekilde. Nedense bu beni güldürmüştü. Fakat uzun sürmedi. "Sadece bunu biliyorsun. Ama benim neler yaşadığım hakkında hiçbir fikrin yok." dedim. "Sana orda kötü şeyler mi yaptılar?" dediğinde sesi endişeli gelmişti. Ona her şeyi anlatmakta kararlıydım. Ne yazık ki eskiyi beynimde tekrar yaşamam ve hatırlamam gerekiyordu. "Annem beni oraya 13 yaşımdayken gönderdi. Göndermeden yaklaşık bir ay önce babam öldü. Ve bu beni derinden etkiledi. Çünkü babam benim her şeyimdi. O ölünce kendimi odaya kapattım. Uzun süreler boyunca. Hayal gücüm çok geniştir. Bu süre boyunca babamı hayal ettim. Her gün, her dakika, her saniye tekrar yanımdaydı. Bir gün hayalimde babamla konuşurken annem duydu. Benim için çok şüphelendi. Beni birkaç gün takip etti ve bu yüzden beni oraya gönderdi." Bunları anlatırken gözümden akan yaşlara bir türlü dur diyemedim. Meraklı gözlerle bana bakan Oliver'a geri döndüm ve devam ettim. "Orası bu kadar küçük yaştaki biri için çok zor Oliver. Eğer beni anlamak istiyorsan bunu yaşaman gerek. Etrafında hiçbir anlamı olmadığı halde konuşan ve başını şişiren insanlar, taş gibi sert ve kokuşmuş yastıklar, kusmuk gibi kokan yemekler, ayda bir intihar eden deliler..." duraksamıştım. Çünkü en kötüsü "Seni taciz eden doktor." dediğimde sanki hiç ağlamadığım kadar çok ağlıyordum. Bunları hatırlamak bana fazlasıyla ağır gelmişti. Oliver'a baktığımda onunda gözlerinin dolduğunu ve bir damla yaş aktığını gördüm. Bu beni şaşırtmıştı. Bana gerçekten değer mi veriyor, yoksa bana acıyor muydu bilmiyordum. Ama emin olduğum tek şey şuan kötü durumdaydım ve onun yanımda olmasını istiyordum. Kafamı boynuna gördüm. Ona sımsıkı sarıldım ve kokusunda boğulmak istedim. Bana karşılık verdi ve daha sıkı sardı belimi. Uzun süre o şekilde kalmıştık. Zilin çalması ile birlikte ürpermiştim. Ona baktım ve belimi sımsıkı saran kollarının arasından kurtulmaya çalıştım. "Melanie. Bırak da böyle kalalım. Şuan senden ayrılmak istemiyorum." dedi. Yapacak pek bir şey yoktu. Okuldan çıkan herkes meraklı gözlerle bize bakıyordu. Çaresizce ve fısıldayarak "Oliver! Herkes bize bakıyor." dediğimde rahatsız olduğumu ona hissettirircesine kıpırdandım. Ancak o zaman bıraktı. Dalmıştı. Bir şey düşündüğü kesindi. Onu meraklı bakışların arasından "N'oldu ?" diyerek çıkarabildim. Bu sefer de gözlerimin içine bakıyordu. "Neden sınavı bitirmeden sınıftan çıktın?" dedi. Bir şey söylemedim. Daha doğrusu söyleyemedim. Çünkü Oliver'ın arkadaşları çardağı basmıştı. Gülerek Oliver'a ve bana bakıyorlardı. Yavaşça çardaktan kalkıp "Benim gitmem gerek. Görüşürüz Oliver." dedim ve okula yöneldim. Trina'yı bulmalıydım. Etrafıma bakınıp duruyordum. Tam Trina'yı gördüğümde Fizik öğretmeni karşıma çıktı ve "Melanie seninle konuşmamız gerek." dedi. Bende tabii anlamında başımı salladım. Bir köşeye çekildik ve bana "Sen iyi misin? " diye sordu. Bende "Evet, iyiyim." dedim. "Pekâlâ yazılı kağıdına baktım. Yaptığın işlemlerden iyi gidiyor olduğun anlaşılıyordu. Ama sonra bir şey gördüm ve bu beni biraz şaşırttı." dedi ve meraklı gözlerimi görünce devam ettirdi. "Şuna bir bakmanı isterim". Sınav kağıdımı çıkardı ve bana testin kodlama kağıdındaki işaretlemelerimi gosterdi. Hepsi yamuktu. Yani ortasını boyamam gereken yuvarlakları boyamamıştım. Hep A-B-C-D-E şıklarının arasını işaretlemişim. "B... Ben bilmiyorum. O sırada kendimi çok kötü hissediyorum." dedim. O da "Oliver ve seni tekrar yazılı yapacağım. " dedi. Teşekkür edip yanından ayrıldım. Sınıfa doğru ilerlerken Trina'yı gördüm. Bana doğru endişeli bir sekilde geliyordu. Birbirimize doğru yürürken nihayet ortada kesiştik. "Ne oldu sana? Neden birden çıktın sınıftan? Daha doğrusu neden çıktınız? " dedi. Nefes bile almıyordu. "Öncelikle nefes almalısın." dedim gülümseyerek. Hala bana meraklı bir şekilde bakıyordu. "Bilmiyorum. Kendimi çok kötü hissettim. Herhalde bu okuldaki ilk sınavım olduğu için çok heyecanlandım." dedim. Başını salladı. Aslında bu ilk okulumdaki ilk sınavımdı. Başımdan geçenleri ona da anlatmak istiyordum. Ama daha yeni tanıştık ve onu tam olarak tanımıyorum. O nedenle bu kız biraz beklemeli. "Hey! Peki Oliver?" dedi birden. Gülümsedim ve nedensizce kekelemeye başladım. "Şey aa.. ben... ben..." dedim sadece. "Yani bir şey olmadı. Sadece oturup konuştuk." dedim en sonunda. Değişik bir şekilde gülümseyerek yetindi. Bahçeye çıktık ve dolaşmaya başladık. Biraz yürüyerek konuşmadan sonra boş bir çardağa oturduk. Trinaya dönüp "Eee anlat bakalım." dedim. "Neyi?" dedi. Bende "Kapsamlı bir şekilde tanışamadık. Nelerden hoşlanırsın mesela? Hobilerin, fobilerin...?" dedim. "Hmm. Aslında pek hoşlandığım bir şey yok. Ama sana bir tane söyleyebilirim. Yemek..." dedi. Gülmeye başlamıştık. Duraksadım ve ona dimdik bakarak "Peki, tuvaletteyken neden ağlıyordun?" dedim. O da duraksadı. Bana bakıyordu. "Senin yüzünden..." dedi. Kafam karışmıştı. Ne yani? Ona ne yapmış olabilirim ki? Çenemden tuttu ve kafamı bir yöne doğru çevirdi. Dikkatlice baktığımda Jack ile göz göze geldim. "Gördün mü? Ben ona platoniğim ve o senden hoşlanıyor." dedi. Şaşkın bir yüz ifadesiyle ona bakmaya başladım. "Aaa hayır Trina. Benden hoşlandığını düşünmüyorum." dedim. Gözleri dolmuştu. Afallamıştım. "Trina, hadi ama. Sen benim buradaki ilk arkadaşımsın. Bu yüzden benden nefret etmeni istemiyorum." dedim. Üzgün olduğumu ona hissettirmeye çalışıyordum. "Senden nefret etmiyorum. Hatta seni çok seviyorum. Zaten o benim yüzüme bile bakmıyordu. Sen benim ilk gerçek dostumsun bence. Bana kimse böyle bakmadı Melanie." dedi. Gülümseyerek sarıldım. Merak etmeyin öpüşmedik. "Bak... Bu okulda kaldığım süre içerisinde sizin aranızı yapmaya çalışacağım. Sana söz veriyorum." Gülümsüyordu. En sonunda zil çaldı ve sınıfa girdik.

BİRSAMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin