GÜNÜMÜZ..
“kalk hadi bebeğim” gözlerimi yavaşça açtığımda babam hala pijamalarıyla karşımda dikiliyordu “geç kalmak istemezsin”
“gitmek istemiyorum” diye inledim ve kafamı yastığa daha çok bastırdım
“lisenin ilk günü geç kalamazsın mia” üstümdeki örtüyü çekti. Perdeleri açtı. Gözüme gelen güneş ışığı baş ağrımı şiddetlendirdi. Babam odadan çıkar çıkmaz kalkıp dolabımın önüne gittim. Beyaz bol bir tişört ve altına siyah şort giydim. Şu anda en son isteyeceğim şey okula gidip –büyük ihtimal altmış yaşın üstünde- öğretmenleri dinlemek olurdu. Babamın da biraz anlayışlı olmasını dilerdim. Annem öldü. Kardeşim tımarhanede ve herkes beni gördüğündeki tepkisi
‘ hey mia , sende letty gibimisin ? hadi açta şu dişlere bakalım’ gibisinden cümleler kuruyordu ve bu orta okuldaydı liseyi düşünemiyorum bile ! lise acımasızdır ihanetlerle doludur. Eğer bir ponpon kız falan değilsen bir hiçsin.
Merdivenlerden sürünürcesine aşağı indim. Babam kahvesini almış bir koltuğa yayılmış elindeki gazetesini okuyordu. Oh! Paşa keyfi rahat tabii. İş yok güç yok bütün gün evde.
“bati Virginia tahminimin aksine sesiz sakin bir yer değil” diye mırıldandı kahvesini yudumlarken
“sorun ne?”
“bir cinayet daha.” Yüzümü buruşturdum ve evden dışarı çıktım. Okul yakındı o yüzden yürüyerek rahatlıkla gidilebilir mesafedeydi. Ayrıca hava çok güzel. Serin ama soğuk değil. Temiz havayı içime çeke çeke okula doğru yürüdüm. Yol boyunca dinlediğim rihanna nın şarkısı ağzıma takılmıştı. Okul bahçesine girmemle koşan çocuklardan birinin bana çarpması bir oldu. Dakka bir gol bir. Sakinliğimi koruyarak okul bahçesinde yürüdüm. Üst sınıflar bir köşede sigara ve bira içiyordu. İğrenç sabah sabah biramı içilir. Hoş benim normalde de içmem yasak o ayrı bir konu. Üstümde olan gözlerden kurtulmak için hızlı hızlı yürüyerek binanın içine girdim. Ders programımı inceleyerek koridorlarda geometri sınıfını arıyordum. İlk ders geometrimiydi ? cidden mi ? dolaplarla dolu olan bir koridoru daha dönünce sınıfı bulmuştum. İşte başlıyoruz !
Son zilin çalmasıyla kendimi sınıftan attım. Hayatım boyunca böyle bir sıkıcı ders işlememiştim. Eve geldiğimde saat henüz öğlen dört bile değildi.
“ben geldim!” diye içeri doğru seslendim. Ama cevap alamadım
“baba?” çantamı bir köşeye fırlattıktan sonra babamın odasına çıktım. İçeri girdiğimde tüfeğini sırtına geçiriyordu. Av kıyafetlerini giymişti. Arkasını döndü ve beni gördü
“ah mia beni korkuttun.”
“ava mı açıkıyorsun?” dedim yanına gidip şapkasını düzelttim
“evet akşama ördek yemek istiyorum” tek kaşını kaldırdı “ sende benimle geliyorsun”
“ciddi olamazsın” sıçtım. En son avdayken babamın bacağını vurmuştum.
“ciddiyim. Hadi hazırlan seni aşağıda bekliyor olacağım” anlımdan öptü ve odadan çıktı. Kendi odama geçtim. Siyah bir tayt üstüne yeşil salaş bir tişört giydim aşağı indim botlarımı ayağıma geçirdim ve çıktık
“vurdum! Bir tane vurdum!” diye cırladım tüfeği yere bırakıp zıplamaya başladım
“git te getir bakalım ne vurmuşsun” yere düşen şapkamı kafama geçirdim ve ateş ettiğim yere doğru yürümeye başladım. Ah hiçbir şey yoktu. Ama vurduğuma emindim. Koca bir ağacı daha geçtikten sonra başka bir ağaca yaslanmış birini gördüm. Karnını tutuyordu. ‘siktir’ diye mırıldandım yine mi? Ne zaman gerçek bir ördek falan vuracağım ? çocuğun yanına gittim.
“sen iyi misin ?” diye sordum yüzüne bakmaya çalışırken. Kafasını kaldırdı ve sinirlice bana baktı. Bakışları çok sertti. Yeşil gözleri sinirden adeta alev alev yanıyordu. Gözlerimi karnına indirdim
“kanaman var” dedim elimi karnına götürürken. Elimi ittirdi
“evet, vurulduğunda bu olur” dedi sinirli bir hırıltıyla
“özür dilerim ben seni ördek sandım” gerizekalı mia! Ördek mi ? nasıl bir benzetme bu daha iyi bir mazeret bulamadın mı? Kafasını kaldırdı. Kıvırcık saçları gözünün önüne düşüyordu. Böylesi çok daha iyiydi o yeşil gözler beni oldukça korkutuyor çünkü.
“ ördek mi ? benim nerem ördeğe benziyor be!” diye bağırdı olduğum yerde titredim.
“av mevsimi olduğunu biliyorsun ne diye böyle dolaşıyorsun ortalıkta be admam!” diye bende ona bağırdım. Şaşkınca bana baktı sonra tekrardan kaşlarını çattı ve topallayarak ormanın derinliklerine doğru yürümeye başladı.
“hastaneye gitmen gerekiyor”
“beni vuran kız ne dedi?”
“bak üzgünüm”
“ben iyiyim şimdi git babanın yanına” diye seslendi kaşlarımı çattım ne bok yerse yesin!.. bir saniye. Buraya babamla geldiğimi nerden biliyor ?