Miray
Fatih yerden kalkıp yanıma, koltuğa oturdu. "Neden?"
"Yatay geçişle Dokuz Eylül Üniversitesi'ne geçiyoruz" diye mırıldandım.
"Yatay geçiş işlemleri yazın başında yapılıyor. Bizse Ağustos ayındayız" diye mırıldandı o da. Kafasında dönen çarkların sesini duyar dibi oldum. "Yaz boyunca neden söylemedin?" Şimdi sesi daha yüksek çıkıyordu.
"Söyleyemedim. Üzüleceğinden korktum."
"Evet, üzüldüm. Ama İzmir'e taşındığın için değil. Bunu bana bu kadar geç söylediğin için." Sesi o kadar soğuktu ki titredim.
Koltuktan bir hışımla kalkıp bu kez sinirle volta atmaya başladı. Sahra'nın daha bir kaç saat önce Fatih için söyledikleri gerçekleşiyordu. Üzülmüştü, söylemedim diye daha da üzgündü ve kızmıştı.
Koltuktan kalkıp karşısına geçtim. Kollarından tutup onu durdurmaya çalıştım. Tabi ki işe yaramadı. Kaslı kollarını güçsüz ellerimden kurtarıp yaptığı işe devam etti. Dengemi kaybedip tekrar koltuğa oturdum.
"Söyleyemediğim için üzgünüm. Senden ayrı kalma düşüncesi beni çok korkuttu, anlasana. Söylemezsem gitmeyecekmişim gibi olur sandım."
Hızla durup bana döndü. "Hep yaptığın gibi değil mi? Hayatındaki engeller hiç yokmuş gibi davranıp onları görmezden geliyorsun. Onlarla yüzleşmiyorsun" dedi sertçe.
Ağzım açık kaldı. Söyledikleri o kadar ağır geldi ki kalbim camdan yapılmış da üzerine çöken o ağırlıkla çatırdadığını duyar gibi oldum, sesi kulaklarımda çınladı. Şu an o kadar sinirliydi ki beni kırmayı önemsemiyordu.
Ellerini gözlerine bastırıp derim bir nefes aldı. Ellerini gözlerinden çekerken konuşmaya devam etti. "Bu kadar korkacak ne vardı ki? Ölüm kalım meselesi değil sonuçta. Bunu bana söyleyebilirdin. Kaldırabilirdim."
Yerimden kalkıp ona sarıldım. Kollarımı boynuna öyle çok sıktım ki nefes alamayacağından korktum ama yine de bırakmadım. Ona anlatmayıp fark etmeden öyle kötü bir şey yapmıştım ki... Onun beni kırdığından çok, onu kırdığımı hiç fark etmemiştim."Özür dilerim. Sana olanları hatırlattığım için özür dilerim." Sesimin titrediğini duyunca ağladığımı fark ettim.
Yanaklarımı ıslatan gözyaşları Fatih'in sol omzuna doğru yol aldı. Kollarını belime dolayıp başını boynuma gömdü. Kokumu derin derin içine çekiyordu. Ben de sakinleşmesine yardım etmek için usulca başını okşamaya başladım. Bir anda koltuğa doğru hareket etti ve ben de dengemi kaybedip kucağına düştüm. Kucağına düştüm dediysem, öyle bacaklarım iki yanında değil, yan bir şekilde. Düşerken attığım küçük çığlık, dudaklarıma kapanan kararlı dudaklarla yarıda kesildi. Ona, geçmişte ve şimdi olanları unutturmak için hırsla öpücüğüne karşılık verdim. Başka bir şey düşünmesin istiyordum.
Acı çeker gibi bir iniltiyle beni kendinden uzaklaştırdı. Dudaklarımız birbirinden ayrılırken itiraz ederek inledim. Reddedilmenin verdiği acı zehir gibi biraz önce kırılan kalbimin çatlaklarından içeri sızdı. Gözlerimi açıp ne olduğunu anlamak için ona baktım. Gözleri arzudan koyulaşmıştı. Şu an beni reddetmesi ironikti.
"Özür dilerim" dedim. Sesim arzudan biraz boğuk çıkıyordu ve nefes nefeseydim. "Sana olanları unutturmak için her şeyi yaparım."
Gözleri olabilirmiş gibi daha da koyulaştı. "Bu sözünü daha sonra sana hatırlatırım ama şimdi üzgün olmamın yanında sana hala sinirliyim. Canını yakmak istemiyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sahara
Teen FictionHerkesin kendine göre doğruları vardır. Bazen hatalar kişinin en kesin doğrularıdır. Peki hayatta yaptığınız en büyük hata sizin en güzel doğrunuzsa... ❤❤❤ Biri biraz sapık, biri tam bir anne, biri Hindistan cevizi delisi, biriyse aşk sarhoşu. Bazen...