iki :1:

184 23 29
                                    

Banyodan gelen tazyikli su sesiyle birlikte duyulan bir takım patırtı sesleri Arthur'un gecikmekte olduğunu gösteriyordu. Telaşlandığı zaman sakarlık seviyesi tavanlara çıkıyordu. Yoğun buharı eliyle dağıtarak şampuan şişesine ulaşmaya çalıştığı sırada diğer eliyle poposuna yapışan soğuk duş perdesini ayırmaya çalışıyordu. Sonunda şampuanı almayı başarıp kafasına sıktı ve kafa derisi yırtar bir hızla köpürttü. Bu sırada zamandan istifade etmek için duş lifini aradı, fakat bavula koymayı unutmuş olduğunu hatırlayıp dişlerini sıkarak lanet okudu ve duş jelini bütün vücuduna sıkarak köpürtmeye başladı. Gözlerini yakan şampuanın acısıyla birlikte hızlıca durulanıp çıktı.

Kapının arkasında asılı duran havluyu alıp kafasını kuruladı ve umursamaz bir şekilde beline sardı. Aynanın karşısına geçip tıraş köpüğünü çenesinin her yerine sıktıktan sonra aceleyle tıraş ederken çenesinin sağ tarafını kanattı. Acıyla çığlık atarak tıraş bıçağını elinden attı. Aynaya yaklaşarak bakınca önemli bir şey olmadığını fark etti. Tıraş bıçağını eline alıp kaldığı yerden devam ederek banyodaki işini hızlıca bitirdi. 

Koşarak mutfağa giderken havlusu yere düştü fakat aceleden farkına bile varmadı. Buzdolabının kapağını açıp bulabildiği her şeyi -dün ne kadar yiyecek almayı akıl ettiyse- ağzına tıktı. Ardından; karşı apartmandaki, açık mutfak penceresinden ona bakan, çamaşır asarken ağzı açık bir şekilde donakalmış kadını fark etmeden hızla odasına yöneldi.

Dolabı açtı ve rastgele bir takım elbise seçip üstüne giydi. Çalışma masasının üstündeki karmakarışık duran dosyaları hızlıca çantaya tıkıştırdı. Kravatını bağladığı sırada yapıp da içmek için vakit bulamadığı çayına üzülüyordu. Aynadan saçlarına baktı ve eliyle öne doğru yatırıp yolda kurumaları için kendi haline bıraktı -ki eliyle düzeltmiş olması onun için yeterince ilgi sayılırdı.

Sonunda evden çıkmayı başarmış, bir inşaat şirketinin grafik tasarımı bölümünde bulmuş olduğunu işine doğru giderken kolundaki saate baktı. Yetişmek için hala şansı olduğunu görünce adımlarını hızlandırdı. Otobüs kaçırmış olabileceğini düşünüp koşmaya başladı. İki sokak geçtikten sonra dün uğramış olduğu kafenin yanından geçerken adımlarını yavaşlattı. Birkaç üniformalının arasından Francis'i ayırt etti. Seri hareketlerle kahve hazırlıyordu. Bir kahve molası vermeyi düşündüğü sırada silkinerek kendisine yetişmesi gereken bir işi olduğunu hatırlattı. Tam iki adım atmışken zihninde beliren yüz görüntüsüyle durdu ve beynini değil kalbini lider alıp kafenin girişine yönelen ayaklarına göz devirerek ilerledi.

Kapı açıldığında zil sesi duyuldu. Kafe dünkünden biraz daha kalabalık olmasına rağmen şansına Francis'in olduğu kasa boşalmıştı. Başka birinin kapmasına izin vermeden geçti. Kafenin, sabahın bu saatlerine self-servis yapıyor olmasını cazip bulmuştu. Saçlarından alnına doğru akan damlayı baş parmağıyla silip adamın yüzüne gülümsedi.

"Bienvenue. Quel est votre commande?"*

"Benimle İngilizce konuşacağını sanıyordum" dedi kaşlarını çatarak.

"Mais vous devez commencer par apprende le Français avec des petits exercises."*

"Oh, j'ai compris"* dedi alnını kırıştırarak. "Okay, donc. Je voudrais... un Cappucino."*

"Bien sûr, monsieur."* Genç adamın gayet sakin fakat seri hareketlerle ve büyük bir ustalıkla kahve hazırlayışını seyretti. Elleri hiç birbirine dolanmıyor, adeta tezgahın üstünde dans ediyordu. Uzaktan gül yaprağına benzeyen ellerine dokunma fırsatı bulabilecek miydi, merak ediyordu. Eller dönüp dolaşıp Arthur'un gözlerinin önünde kahveyle birlikte belirdi. "Voici."*

NOMADICHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin