sıfır:1:

278 30 15
                                    

Ayakkabılarını bile çıkarmadan bir hışımla evine girdi. Giysi dolabının üstüne bakmak için ayak ucunda yükseldi. "Burada olmalıydı." Dolabın üstünü göremese de orada olduğuna emin olduğu bavul eline gelince yüzü aydınlandı. Bavulu yatağın üzerine fırlatıp fermuarını açtı ve aklına gelen her şeyi içine tepmeye başladı.

Kaçıyordu. Bir kez daha kaçıyordu. Buradan derhal gitmeliydi. Bir süredir yaşadığı hayatı unutup yenisine başlamalıydı. Her zaman yaptığı hatayı yeniden yapmıştı ve şimdi bir kez daha yemin ediyordu içinden. "Bu sefer kimseyi sevmeyeceğim. Kahretsin, değer vermem gereken kimse yok, kimse bunu hak etmiyor." Masasının üstünde duran deodorantı, kol saatini, kulaklığı ve kitabı da bavula koydu. "İğrenç bir insanım." Kitaplıktaki kitaplara baktı. En fazla beş tanesini bavula sığdırabildikten sonra geride kalanlara hüzünlü bir bakış attı. Sorun değildi. Daha önce bir çok kitabı bu şekilde terk etmişti "Herkesi önemserken kendimi unutuyorum, ne saçma!" Bavulun fermuarını çekip sapını çıkardı. Acelesi varmış gibi hızlı adımlarla bavulu peşinden sürüyüp kapıya geldiğinde dönüp eve son kez baktı. İki gündür içinde nefret ve hüzünle kavrulan his şimdi yok olmuş yerini boşluğa bırakmıştı. Kapıyı açtı ve bir daha dönmemek üzere evden çıktı.

Binanın hemen çıkışında bekleyen taksiye -tanıdığı kimseyle karşılaşmamak için her şeyi yapıyordu- binip istasyona gitmesini rica etti. Dışarıya bakmamak için ayrı bir çaba sarf etse de az önce istifasını verdiği marketin yanından geçerken ister istemez kafasını kaldırdı. Her sabah birlikte işe başladığı arkadaşı dışarı çıkmış, sıkıntılı bir ifade ile arkadaşını arıyordu. kendisini fark etmemesi için oturduğu yere gömülürken "Sen bile verdiğim değeri hak etmedin Matt" diye söylendi. Bir kaç kişinin acısını herkesten çıkardığı için utanıyordu biraz fakat bu duyguyu da göz ardı edecek kadar hissizleşmişti. Hep yapması gereken şeyi en olmadık zamanda yapıyordu ve olması gerektiğine söz verdiği şeyi bir hikayenin daha sonunda yapıyordu.

Tren istasyonuna vardığında şoföre ücretini ödedi ve bavuluyla birlikte taksiden indi. Gaza basıp uzaklaşan taksinin git gide azalan motor sesini ardında bırakarak, gündelik bir iş yapıyormuşçasına sakin adımlarla banklara doğru yürümeye başladı. Manzarasını en güzel bulduğu bir tanesine oturdu. Tavanda asılı duran saate baktı. Trenin gelmesine henüz on dakika vardı. Sekiz aya yakın bir süredir yaşadığı yerin havasını son kez derince içine çekti ve etrafına bakınmaya başladı.

Biraz uzağındaki bir bankta onun oturduğunu gördüğünde dehşete kapıldı fakat o kadar dalgın gözüküyordu ki, kendisini fark etmeyeceğinden emin olup sakinleşti. Ellerini gri kabanının ceplerine koymuş oturuyordu. Her esen rüzgarda saçları hafifçe kalkıp uçuşuyordu. Sonunda istasyona varan trenin rüzgarıyla saçları havalanırken onu neredeyse on dakikadır izliyor olduğunu fark edip silkindi ve ayağa kalktı. Bavulunun sapından tutup vagona doğru ilerlerken bir adım kala durdu ve kafasını kaldırıp son bir kez ona baktı. "Sana da... görüşürüz."

****

İlk kez fanfic yazıyor olmanın gazabı. Yazacağız deyip durduk, başlamış olduk hadi hayırlısı.





NOMADICHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin