dört :1:

174 15 30
                                    

"Sonra dedim ki, dostum o lanet poponu masamdan çek. Kaba etinle dosyalarımı kırıştırıyorsun!"

"Yani bu şekilde mi kovuldun?" Francis baş parmağıyla nazikçe gözyaşlarını silerken, kahkahaları arasından güçlükle konuşmuştu.

"Pek kovuldum sayılmaz. Sanırım bir süreliğine mimleneceğim." Arkadaşının güldüğünü gördükçe sırıtışı genişliyordu.

Bir süre sonra ifadesi donuklaştı. Bakışlarını masaya indirerek "Mevkisi ne olursa olsun, o lanet herif sınırını aşmayacaktı" diye mırıldandı.

"Heey, üzülme. Benim tanıdığım Alfred bir şeyde başarısız olsa da asla pes etmez" diye teselli etmeye çalıştı arkadaşını. Fakat onu asıl teselli edecek şeyin ne olduğunu biliyordu. Ayağa kalkıp mutfağa doğru ilerlerken "Barbekü soslu mu istersin, hardal soslu mu" diye sordu.

"İkisinden de" diye atıldı Alfred. "Ayrıca mümkünse iki porsiyon olsun. Ya da... Ya da üç porsiyon. Sen bilirsin işte Francis."

Mutfak kısmından "Anlaşıldı" diye bir ses yükseldi.

Önündeki masayı yiyecekle donatılmış bir şekilde hayal etmeye başlayan Alfred, dudaklarını kulaklarına kadar gererek bakışlarını pencere kısmına yöneltti. Yemekleri düşünmekten, işine bir türlü odaklanamıyordu. 

Tam o sırada kafeye, ellerini cebine soktuğu paltosunun yakaları elmacık kemiklerine kadar kalkık olan dağınık saçlı bir adam girdi. Alfred adamı görüyor fakat yemekleri düşünmekten odaklanamıyordu. Bir süre sonra adamın suratını fark etti ve gülümsemesi tamamen donarak yerini kocaman şaşkın bir surat ifadesine bıraktı.

Birkaç saniye boyunca tepki vermeden baktığı sırada adam masalardan birine oturma pozisyonuna geçti. Henüz oturmadan kafeye göz gezdirirken bakışları Alfred'in üzerinden geçti. Ardından başka bir noktada bir süre takılı kaldıktan sonra yavaş yavaş Alfred'in suratına geri döndü. Şimdi dehşet ifadesiyle bakma sırası Arthur'daydı.

İkili birkaç saniye boyunca bakıştığı sırada Francis "Şu staj işin hakkında..." diye söze girerek çıkagelmişti ki onları görünce durakladı. Ardından Alfred'in önüne elindeki tepsiyi bırakırken gülümseyerek "Tanışıyor musunuz" diye sordu.

Soru üzerine Alfred bakışlarını Francis'inkilere kaldırıp "Sen tanıyor musun" diye sordu. Bu sırada Arthur oturmaktan vazgeçip doğrulmuştu fakat gelmeye cesaret edemiyordu.

"Evet" diye cevapladı Francis, Arthur'a doğru yaklaşan Alfred'i takip ederken. "Yani... kısmen" diye ekledi.

Arthur ve Alfred yakın mesafeden birsüre bakıştılar. Francis ise sadece durumu anlamaya çalışıyordu.

"Babalık n'aber" kolunu Arthur'un omzuna atmaya kalkmıştı ki geri çevrildi.

"Kapa çeneni, aptal!" Arthur sinirlerine hakim olamıyordu fakat sesi yine de tahmin ettiğinden kısık çıkmıştı.

Alfred sadece somurtmuştu. Cevap verme zahmetine girmedi. Arthur ise acıyla parlayan gözlerle Francis'in gözlerinin içine baktı. Daha çok, göz bebeğinin içindeki boşlukta kaybolmuş gibi duruyordu. Francis'in gözlerine gölge düşmüştü. Arthur'un acı çektiğini anlıyor fakat anlam veremiyordu. Kaşlarını çatıp bakmakla yetindi.

Arthur bakışlarını yeniden Alfred'e çevirdiğinde diyecek bir şey bulamadı. Tamamen yenildiğini hissederek hızlıca kafeden çıktı.

Francis elini kaldırıp "Arthur" diye durduracak oldu fakat Alfred bakışlarını Arthur'un çıktığı yerden ayırmadan Francis'in kolunu tutarak engel oldu.

NOMADICHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin