Bugün yine her zaman ki sıradanlıkla başladım güne. Her günümün birbirinin aynı modda geçmesine alışmaya başladım artık. Yüzümü yıkamak için geçtiğimde lavaboya, aynadaki yansımama takıldı gözlerim. Yine gözlerim en şiş haliyle bakıyorlar bana. Belki çok uyumaktan, belki çok ağlamaktandı nedeni. Günlerdir yaşadıklarımı düşünürsek, ikinci şık daha olasıydı.
Hep kitaplardan okurdum aşk hikayelerini ya da bloglardan. Hiç mutlu aşk yok gibiydi okuduklarıma bakınca. Hep mutsuzdu hikayelerin karakterleri. Hep acı çeker, hep ağlardı karakterler. Hiç mi derdim, hiç mi yok aşk dedikleri kavramda mutluluk.
Aşk güzel şey değil miydi. "aşk nedir?" diye sorduğumuzda, hep güzel yorumlar almaz mıydık insanlardan.
Aşk, mutlu olmaktır.
Aşk, heyecanlanmaktır.
Aşk, etrafa gülücükler saçmaktır.
Aşk, iki yürekte tek olmayı başarmaktır.
Aşk dediğimizde hep böyle yorumlar almıyor muyuz insanlardan. Evet.. Böyle yorumlarda alıyoruz. Ama aşkın ilk evresini yaşayanlarmış meğer onlar. Hani şu evlilikte "cicim ayları" dedikleri evre. Çünkü öğrendim ki; aşk mutlu ediyor sanırken, meğer mutsuzluğa sürüklüyormuş. O anlatılan heyecanlar,mutlu geçen günler, midede uçuşan kelebekler hep o evredeymiş. Çekilecek acılara dayanmak için hazırlanan, alt yapıymış bütün bunlar.
Öğrendiğim gün hak verdim okuduğum aşk hikayelerinin yazarlarına. Sonra birden bende o hikayelerin birinde buldum kendimi.