Biz üç kişilik çekirdek bir aileyiz. Annem, babam ve ben. Babam edebiyat öğretmeni. Benimde edebiyata merakım biraz babam kaynaklı. Ama ben ilgimin de olduğunu düşünüyorum. Sadece merak olsaydı bakıp, geçerdim. Ama ben derinde, en derinde hissettim okumaya, yazmaya olan ilgimi. Baktım ama geçemedim. Hayatımın ta kendisi oldu edebiyat. Annemse ev hanımı. Liseye kadar okumuş o. Ama bakmayın üniversite okumadığına. Kendini o kadar iyi yetiştirmiş ki, bazen bilgisiyle babamı bile şaşırtır.
Mutlu, huzurlu, sevgi dolu bir ailede büyüdüm ben. Babamla annem birbirlerini severek evlenmişler. Babam "elime işimi almadan çıkamam babanın karşısına" diye inat etmiş. Annem hala babama alttan alttan laf çarparak anlatır. "onun yüzünden kaç tane 'kız isteme' tehlikesi atlattım" diye. Canım ailem. İyi ki varsınız.
Yemek yiyip biraz sohbet ettikten sonra odama geçtim. Sosyal hesaplarımı göz gezdirip, bloğuma verdim kendimi. Bir blog sitesi açtım kendimce. Yazılarımı, hikayelerimi, ilgi alanlarımı paylaştığım. Nasıl olduğunu anlayamadığım kısa sürede de okuyucuların ilgisini çekti yazılarım. Çok güzel yorumlar almaya başladım. Bazen kendi hayatlarına benzettiler, bazen tavsiye verdiler tecrübeleriyle. Bunlar beni mutlu ediyordu tabi ki. Her aldığım yorumla daha çok yazmak istiyordum. Beni öyle çok yüreklendirdiler ki, şimdi kocaman "blog ailem" oldu.
Yorumları, mesajları okuyup cevap verirken, birden saatin ne kadar geç olduğunu, gözlerimin artık savaş verdiğini fark ettim. Ve sonunda pes edip bilgisayarımı kapatıp yatağa geçtim. Gözlerim öyle çok yorulmuş olacak ki, sonrasını hatırlamıyorum.
Sabah annemin beni kahvaltıya çağıran sesiyle uyandım. Gece geç saatte yatınca sabah gözlerimi açmak zor oluyor tabi. Odamın camından vuran güneşe gülümseyerek kalktım yatağımdan. Mutfağa geçtiğimde kahvaltı çoktan hazırdı. Annemi kocaman öpüp, günaydın diyerek geçtim karşısına.
Her sabah olduğu gibi yine sohbet ederek, gün içindeki planlarımızı sorarak yaptık kahvaltımızı. Karşı dairedeki komşumuz Emel teyzeyle, karşı apartmana yeni taşınan komşumuzu ziyarete gideceklermiş bugün. Bir ihtiyacı varsa diye. Melek annem benim. Melek dediysem, ismi değil kendisi. Annemin ismi Meltem. Babamınki ise Ahmet.
Benimde gelmek isteyip istemediğimi sordu annem. Bir an tereddütte kalsam da "ne olacak ki" deyip kabul ettim gitmeyi.
Kapı zillerini çaldığımızda, birden kalbimin sesini duydum. Aman Allah'ım bu da neydi. Nasıl bir kalp atışı bu, sanki fırlayacakmış gibi. Sadece bir kere karşıdan görmeyle hem de. Bir de yakından görsem ne olacaktı. Kapı açılmadan bir bahane bulup geri mi dönsem diye düşünürken, kapı açıldı birden. Karşımızda orta boylu, balık etli diye tabir ettiğimiz, kumral bir bayan duruyordu. Nazikçe bizi içeriye davet etmesiyle, yönlendirdiği odaya geçtik. Geniş ve sade bir salondu. Karşılıklı oturma grubu, ortada bir sehpa ve karşı duvarda plazma. Tam benim istediğim gibi az eşya, çok huzur. Taşınmaları akşamı bulmasına rağmen hızlı yerleştirmişler eşyaları. Annemler eve bakıp eşyaları yerleştirip yerleştirmemekle ilgili konuşurken, benim gözüm kapıdaydı. Onu görebilme umuduyla. Evde yok muydu acaba diye düşünürken, kapıda beliriverdi birden. İşte kalbimin ritmi değişmeye başladı yine.