Okulun geniş koridorları arasında ilerlerken bir şeyler olmasını bekledim. Kötü bir şeyler. Birinin önüme çıkıp bütün okulun önünde iğrenç tekliflerde bulunmasını ya da okul dolabıma büyük harflerle 'fahişe' yazılması türünden, rezilce şeyler.
Beni küçük düşürecek ve ömrü hayatım boyunca evden dışarı çıkmayıp tüm günümü odamda, sadece üç sezon çekilmesine rağmen, Lie to Me* izleyerek geçirmek isteyeceğim bir olay yaşanması, bütün bir hafta boyunca kabuslarımda yer edinmişti. Olmadı. Kimse dönüp ikinci kere bakmadı bile. Bu durumun, paranoyakça bir hisle, fırtına öncesi sessizlik olduğunu düşündüm. Ancak tam da o an da dolabımın önünde kilidi açmaya çalışırken kafamı kaldırıp etrafıma her zamankinden farklı bir şekilde bakınca aslında herkesin birbirini düzmek için fırsat kolladıklarını fark ettim.
Çevremdeki herkesin - okula yeni gelen birçok birinci sınıf öğrencisinin bile- alışagelmiş ergen zevklerinin esiri olduğunu ve en kısa zamanda birinin altına girmek için fırsat kolladıklarını idrak etmem birkaç dakikamı aldı. Midem, bir çift el tarafından sıkılıyormuş gibi hissettim. Daha önce bu unsuru nasıl görmediğimi düşündüm. Yani tüm bu yaşanılanlardan sonra, Zach' in bana tecavüz edeceğini tahmin edemeseler bile, en azından birlikte olduğumuzu zaten düşünüyor olmalıydılar.
Aniden gelen bir dürtüyle titredim. Beynime akın eden düşünceleri, orada öylece dolabımın önünde dikilerek aklımdan atamayacağımı bildiğimden harekete geçtim. Bozulmuş yuvalarından kaçan karınca sürüsü gibi etrafta dolaşan öğrencilere çarpa çarpa dersimin olduğu sınıfın önüne geldim.
AP Biyoloji
Sınıfa girip orta sıralardan birine yerleştim. Okul açılalı neredeyse üç ay oluyordu ve ben bunun üç haftasını evde pinekleyerek geçirmiştim. Bu üç hafta da okulda ne gibi olaylar döndü bilmiyorum ama sanki okul bana yabancılaşmıştı.
Yabancılaşması bir yana her ne kadar gözleriminin önündeki perde gerçeklere açılsa da sanki okulun havası bile değişmiş, huzurla dolmuştu. Neye ya da kime karşı, orası bir muamma olsa da güven duygusu tüm bedenimi ele geçirmişti.
Farklı olan neydi kesinlikle bir fikrim yoktu, belkide sadece koca bir üç haftayı insan yüzünü görmeyerek geçirdiğim için bu kalabalık beni güvende hissettirmişti.
Stresten kasılan omuzlarım ve çenemin gevşediğini hissettim. Rahatladım. Bununla birlikte sırama iyice yayıldım ve kendimi biyoloji dersine hazırladım.
Çalan ders zili ile sınıfa doluşan kalabalığın ardından Bayan Sword içeriye süzüldü. Kuzguni siyahı kıvırcık saçları kulak hizasında kesilmişti, aralardan fırlayan, neredeyse görünemeyecek kadar az, tel tel beyazlıklar ona ayrı bir hava katıyordu. O beyazlıklara rağmen yaşının aksine - dışarıdan bakan birinin onu kırklı yaşlarının ortasında olduğunu düşünmeyeceğinden eminim- daha genç ve dinç görünürdü. Çok sevecen ve zarif bir bayandı. Her zaman ki gibi krem ve kahve tonlarından şaşmamış, şıklığından ödün vermemişti. Cappucino renginde pantolonun üstünü beyaz gömlek ile krem rengi kazağıyla kombinlemişti. 1.50 olan boyuna rağmen, şaşılacak bir şekilde, yüksek topuklu ayakkabı giymezdi ve, yine şaşılacak şekilde, böyle minyon tipli bir insandan bu çığırmanın nasıl çıkacağınada anlamazdım.
Sevecen olduğu kadar disiplinden de ödün vermeyen Bayan Sword, bir uğultu içinde olan sınıfı susturmak için bağırmıştı. Sınıf anında sessizliğe gömülürken bana biyolojiyi sevdiren Bayan Sword' un en çok bu özelliğini seviyordum sanırım.
**
Biyoloji dersinden sonra Fransız Edebiyatı ve Geometri derslerine girmiştim. Biyoloji dersine girerken ki hevesim bir sonraki derslerden sonra yerlerde sürünüyordu. Kitaplarımı yerleştirmek için dolabıma doğru ilerlerken sabahtan beri bir şey yemediğimi fark edip saatlerdir işkenceye maruz kalan midemi rahatlatmak için yemekhaneye uğramaya karar verdim.
Yemekhaneye giderken her adımımda midemin biraz daha sancıdığını hissetmiştim. Ayaklarım sanki uçuruma yürüyormuşum gibi hareket etmek istemezken kendimi zorladım. Sabah oluşan huzur yerini sıkıntıya bırakmıştı ancak sürekli ve ani değişen ruh halime artık alıştığım için öylesine bir şey olduğunu düşünüp kafama pek takmadım.
Yemekhaneden içeri adımımı attığım anda kahve ile çay kokusu tüm bedenimi esir aldı. Sanki denizin dibine batacakmış gibi derin bir nefes alıp ciğerlerimin bayram etmesine izin verdim. Buram buram kahve kokan yemekhane iştahımı iyice açmış, midemin 300 Spartalı filminden çıkmışcasına bağırmasına neden olmuştu.
Sancıyan midem ve içimde giderek artan sıkıntı eşliğinde yemekhanede ilerlemeye başladım. Ricam üstüne içine ekstra malzeme konulan soğuk sandviç ve kahvemi alıp oturacak masa aramaya başladım. Bir duvarı boydan boya camla kaplı mekanın köşe kısmında ki boş masayı görünce sevinçle oraya ilerledim.
Çantamı yanımdaki sandalyeye bırakıp sandviçimden büyük ısırıklar almaya başladım. Kibar görünmekle uğraşamayacak kadar açtım, midem beni öldürebilirdi bile. Birkaç dakika geçmeden sandviçim bitti. Paketini buruşturup masanın üzerine bıraktım. Sandalyeme iyice kuruldum ve keyifle kahvemi yudumlamaya başladım.
Oysa hayat keyif yapmam için bile vakit tanımıyordu bana.
Kafamı eğip düşüncelere daldığım bir sırada üstüme düşen gölgeyle dikkatim dağıldı. Hemen önümdeki iki çift ayak kalbimin bir maratonda yarışıyormuşum gibi hızlanmasına neden oldu. Bir çift, her zaman çamura bulanmış spor ayakkabısı ve siyah, neredeyse benim olmadıkları için ağlayabileceğim kadar güzel bootieler, can kırıklarımın belkide tek sebebiydi. Kafamı kaldırmak istemedim. O gözlere bakıp bir kere daha hayatımın nasıl boka dönüştüğünü görmek istemiyordum. Tek istediğim, zamanın benim için durması ve sonsuza kadar bu şekilde kalabilmekti. Olmadı. İsteğim bir kez daha gerçekleşmedi ve ben kafamı kaldırıp tüm çaresizliğimle gerçeklerle yüzleşmek zorunda kaldım.
**
*Dr. Lightman ve ekibinin yalanları ortaya çıkartma sürecini konu alan, psikolojik bir ağırlığı da olan yapım.
Yaa gerçekten kendimi berbat hissediyorum, iki kelimeyi bile zar zor yan yana getirebildim. Hiç içime sinen bir bölüm olmadı ama paylaşmak zorundaydım. Umarım bir sonraki bölümde de böyle tıkanıp kalmam :(
Hal böyle olunca yorumlarınız ayağa kaldırıyor beni, yazasım geliyor ve elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorum. Lütfen biraz yorum yapın, gerçekten gelip saçma bir kelime yazsanız bile mutlu olabiliyorum.
İyi ki varsınız...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sesleniş-ARA VERİLDİ- #Wattys2016
ChickLitDuasının içtenliği ve kadının çaresizliği ile Tanrının yüzünde ufak bir tebessüm belirdi. Duymayacağını düşünülerek edilmiş bir duayı bile duyardı Tanrı ve hiç yardım etmeyeceği düşünülse bile o hep yardım ederdi, siz farkında olmadan. Bu sefer de y...