Aşk Lazım-1

226 11 6
                                    


"Hayır ben o düşündüğün kişi değilim." dedi arkamdan koşmaya devam ederek. Hayır bence tam da o düşündüğüm kişiydi. İkili oynuyordu; sanalda farklı, karşımda farklıydı. Sanaldakine aşıktım hem de fazlasıyla ama şu arkamdan koşan gevşek bağlanmış kravatlı, üzerine dağınık bir şekilde giyilmiş beyaz gömlekli, siyah pantolonlu, dağılmış saçlı, esmer, belirgin yüz hatlarıyla serseri görünümlü ve fazlasıyla yakışıklı olan gerizekalıdan nefret ediyordum.


"Mezuniyet partimi berbat ettin orangutan görünümlü sümüksü şey." dedim tüm ciddiyetimi koruyup, kaşlarımı çatarak.
Lanet olası yan gülüşünü attı ortaya ve onu çok tatlı bulduğumu yeniden hatırlattı.
"Orangutan görünümlü sümüksü şey mi?" dedi ve bastı kahkahayı. Çok gülünç bir duruma düştüğümün farkına varmıştım ve hızlı adımlarla kaçmaya devam ettim. Kaçtıkça kovalanıyordum.


"Pes ediyorum Deniz, sen haklıydın." dedi nefes nefese kalmış ses tonuyla. Deniz'den sonrasını dinlemedim. İsmimi hiç bu kadar mükemmel duymamıştım. O hayatım boyunca bulduğum ve bulabileceğim en muazzam şeydi. Yavaş bir şekilde arkamı döndüm ve baygın bakan gözlerine baktım. Ağzından soluyordu ve çok susamış bir hâlde olduğunu belli ediyordu. 10 saniye hiç bir şey söylemeden birbirimize baktık ve sonunda sessizliği bozdum.
"Sen hayatımda gördüğüm..."
"Ben hayatında gördüğün..."
"Sen..."
"Ben..."


Evet konuşurken nefes almayı dahi ihmal eden ben şuan kelime darlığı yaşıyordum. Ama tabii ki mükemmel bir insan olduğumdan, laf sokmalı bir cümle kurdum;
"Sen hayatımda gördüğüm en ukala, en yalancı, en nefret ettiğim, en zekasız, en iğrenç insansın."
"Demek hayatının enlerindeyim."dedi o ukala ama bir o kadar da tatlı gülüşüyle. Çok sinir bozucuydu ama hoşuma gidiyordu.


Nasıl bir psikolojide olduğumu anlayamıyordum. Tatlı buluyordum ama nefret ediyordum. Kafam karmakarışık bir hâlde ona baktım, o da bana. İki adım attı ve aramızdaki mesafe sadece yarım metreydi. Saat 23:30 civarıydı ve zifiri bir karanlık vardı. Biraz korkuyordum. Aynı zamanda soluk soluğaydım. Hızlı soluduğumu farketmiş bir ses tonuyla;
"Benden korkmana gerek yok, sana zarar vermem." dedi usulca. Biraz olsun rahatladım ve ona güvenebileceğimi düşündüm.
"Yok korkmuyorum, ben kimseden korkmam ki. Sadece fazla koştuğumdan hızlı soluyorum."
"Tabii canım neden korkasın ki sadece gecenin onbirinde bir serseri ile sokak ortasında başbaşasın o kadar."


Bu kurduğu cümle yüreğimin ağzına gelmesi için gayet yeterliydi. Birden güvenimi kaybettim ve çığlık atmaya başladım. Ani bir hareketle elini ağzıma dayayıp duvar kenarına sıkıştırdı beni. Kalbimin yerinden çıkacağını hissettim. Korkudan kıpırdayamadım. Hiç bir şey diyemedim, ki ağzımı çok güçlü bir şekilde kapamıştı zaten.
"Benden korkmaman gerektiğini söyledim sanıyordum." dedi gözlerini gözlerimden ayırmayarak. Öyle bir durumdaydım ki hiçbir tepki veremedim.


"Benden kaçıyorsun, hayvan muammelesi yapıyorsun, nefret ediyorsun ve korkuyorsun peki neden?"
Cevap vermek istiyordum ama veremiyordum. İyiki kapatmıştı ağzımı çünkü ağzım açık olsa bir şeyler söylememi bekleyecekti ve söyleyemeyecektim. Böylesi daha iyiydi.


"Evet küçük hanım şimdi o susmaya alışık olmayan koca gülüşlü ağzını açıyorum, bağırmayacağına söz ver." dedi onay bekleyen bir tavırla. Başımı onay verircesine salladım. Ağzımı açmasıyla birlikte başladım konuşmaya.
"Bana bak sanalda Poyraz Aras, karşımda Bulut Uras olan yalancı insan! Benimle oynama, ben sana göre biri değilim! Sana inanmıştım. Seni Poyraz Aras olarak kabul etmiştim. Sen Bulut'sun! Resmen kandırdın beni ve duygularımla oynadın. İşte bu yüzden nefret ediyorum senden! Anlıyor musun?"


Evet yakışıklımızın ismi Bulut. Ama beni kandırdığı için bu önemli bir detay değil. İsmini Poyraz sanıyordum. Taa ki dansa kaldırana kadar. Ben onu Poyraz bilerek kalktım dansa. Tanıştık ve Bulut olduğunu öğrendim. O an yıkıldım. Çünkü Poyraz'a aşık olmuştum. Neden bilmiyorum ama kaçmaya başladım işte. Gerisini biliyorsunuz zaten.


Söylediklerimden sonra hatasını anlamış olmalı, başını öne eğdi. Bir süre öylece kaldıktan sonra, "Kaldır başını ve bana bir şey söyle." dedim sert bir tavırla. Başını kaldırdı ve sadece gözlerime odaklandı. Baktı, baktı... Belli ki bir şey söyleyemeyecek durumdaydı..

Aşk LazımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin