Nereden başlayacağımı bilemesem de Amerika'da okumak istediğimi yani orada üniversite hayatım boyunca yaşamak istediğimi söyledim. 1-2 dakika boyunca birbirine anlamsız anlamsız bakan yüzlerden sonra annem itiraza başladı. Kardeşimde annemi destekliyordu. Olsa olsa zaten babam bana destek verirdi. Ne de olsa beni Amerika'ya göndermek için söz vermiş ve göndermişti. Şimdi de okumam için izin verebilecek tek kişi oydu. Aslında annem de küçüklüğümden beri yabancı bir üniversitede okumamı istiyordu. Ama bu 3 aylık ayrılıktan sonra beni göndermesi biraz zorlaşmıştı galiba. Babama gözlerinin içine girecek gibi baktım ve sonunda babam:
"3 ay tabii ki senin için çok faydalı oldu. Ama gerçek faydayı bence gerçekten orada yaşayarak elde edeceksin. Senin gibi çok Türk var yabancı okullarda okuyan bence senin üniversitende de bu olacaktır. Böylece kendine Türk bir arkadaş bulma imkanında olur. Okulun başlamadan önce bende gelirim ve senle bir keşif yaparız. Kalacağım yeri belirleriz. Ben senin gitmen taraftarıyım."
Babamın söyledikleri içime feci şu serpmişti. Şimdi annemin sözlerindeydi. Onun da benim gitme taraftarım olacağını biliyordum. Öyle de oldu. Yalnız üniversite biter bitmez kendimi İstanbul'da bulmam şartı ile. Bu seferki gidişimin daha kalıcı olacağı için neredeyse bütün dolabı boşalttık. Yazlık kışlık her şey. Gitmeden önce annemle de alışverişe gittim. Uzun süre canım Maltepe Carrefourumu göremeyeceğim için onu gizli kollarımla kucakladım ve son hazırlanmalar için eve geri döndük.
Bavullarım ve harici çantalarım bir nakliye kamyonunu dolduracak kadar yere sahipti çok şükür. Babamla bunları uçağa almaları umuduyla çantalara bakıyorduk. O kadar yer kaplıyorlardı ki annem ve kardeşime yer kalmayınca istemesek de evin önünde ortalama 15 dakika süren vedalaşmamızı babamın offf puff sesleri ile bitirdik.
Havalimanına zor yetiştik. Oradan sonra koşuşturma başladı. Bariz bir şekilde geç kalmıştık. Biz daha check-in deyken insanlar uçağa biniş için hazırlanıyorlardı. Elimizden gelen son süratle babamın gelebileceği sınıra kadar gittik sonrasında uzun süre vedalaşamaycağımız için hemen birbirimizi öptük ve ben depar atarak koşmaya başladım. Giderken babamın yüzüne baktığımda annemlerin vedalaşmasını nasıl kıskandığını yüzünden okumuştum. Uçağa binene kadar koşmalarım devam etti ve ilk nefesimi koltuğumda aldım.
Bu sefer Nilay yoktu. Yalnız değildim galiba yanıma biri oturacaktı ama Nilay kadar olamayacktı. Uçağın uçmasına bi 6-7 dakika kala yanıma oturacak 2 kız geldi. İkisininde yüzü makyajdan görünmüyor ve ikiside 27 yaşlarında gösteriyordu. Merhabalaştıktan sonra İstanbul'a tatile geldiklerini ve Almanya'ya döndüklerini söylediler. Sonra aklıma uçağın aktarmalı olduğu dank etti. Bide Almanya'da inip tekrar bavulları al koy felan offf. Çok kısa bende ne yaptığımı anlattıktan sonra daha fazla muhatap olmamak için kulaklığımı taktım ve gözlerimi yumdum.
Almanya'ya inmeye başladığımız da uykudan yeni uyanmıştım. O kızlarla muhattap olmamak için yaklaşık 4-5 saat öğlen uyumak baya komik geldi gözüme. En azından Amerika uçağında daha sıkılmadan gideceğim düşüncesi ile bavullarımı almaya yöneldim.
Amerika'ya gideceğimiz uçak daha genişti ve büyük ihtimal bu sefer iki kişi oturacaktık. Artık bende gerçekten cam kenarında oturmak istiyordum. 3 uçuşun üçündede yol kenarında oturmuştum. Harika gerçekten yanımda 50 yaşlarında takım elbiseli bir amca oturuyordu ve şansıma yani Azerbaycanlıydı. Benim Türk olduğumu öğrenmesi yaklaşık 10 dakika sürdükten sonra nedense birden konuşmayı kesti. Türklerden nefret mi ediyor diye düşündüm ama sonra daha konuşmayız diye sevinerek bende rahatça cam kenarındaki koltuğuma koyuldum. Gökyüzüne kadar Almanya'yı izledim sonra yaşlı adamı merak edip ona döndüm. Adam resmen koltuğa yapışmış önüne öylece bakıyordu. Kemer çıkar talimatından sonra baya rahatladı ve bende Türkleri çok severim dedi. Konuşmamasının sebebinin belli olmasından sonra hostes aburcubur getirene kadar sohbet ettik. En azından o kızlar gibi itici bir amca değil çok tatlı yüzlü biriydi. Ne ben ona Amerika'da ne yapacağımı sordum ne de o bana. Uçaktan inerken birbirimizin elini sıktık ve sonra o yoluna ben yoluma gittim. Leo'yu uçağa binmeden önce aramıştım çünkü ne zaman Amerika'ya döneceğimi bilmiyordu. Çıkışa doğru ilerledim ve boş bir taksi aramaya başladım ve sonra apar topar bir adamın bir taksiden el kol hareketi yaptığını gördüm yanına gidince Leo olduğunu anladım. Havaalanına geleceğini hiç tahmin etmemiştim. Birbirimize sarıldık ve üniversite yoluna koyulduk. Yolda ilerlerken taksici bana Leo için abiniz mi dedi. Leo'nun yüzündeki ifade görülmeye değerdi. Hayır biz arkadaşız deyince Leo biraz rahatlamıştı. Üniversiteye süresüne bavulla gelme düşüncesi beni biraz ürkmüştü ama sonra üniversiteye gitmediğimizi anladım. Leo'ya nereye gittiğimizi sorunca sadece "Bekle." dedi. Bende dediği gibi bekledim. Taksiden indiğimde önümde kocaman bir bina vardı. Sonra gördüğüm binanın adını okuyunca tatilde kaldığım Otel olduğunu anladım. Hiç düşünmeden Leo'nun boynuna atladım ve uzun süre sarıldım. Sonra salaklığımı anlayınca direk kollarımı bıraktım. Leo'nun yüzü kıpkırmızı ve taksicinin yüzü de tiksindiriciydi. Onlara bakmayı bırakıp tekrar canım otelime döndüm. Babam gelene kadar otelde kalacağım doğruydu ama bu otelde kalmak. Sonra buranın pahalı bir yer olduğu aklıma geldi. Hemen Leo'ya burası için kesinlikle para ödemediğini duymak istediğimi söyledim. O da:
"Biz o işi babanla hallettik. Sen 1-2 haftalığına tadını çıkar." dedi ve beni hafifçe kapıya doğru itti.
Ben, babam mı? Ne oluyor dememe fırsat kalmadan kendimi eski odamda ve eski yatağımda buldum. Bu jestten dolayı Leo'ya ne kadar borçlu olduğumu hissettim. Sonra direk uykuya daldım. Kalktığımda saat 9.30 gibiydi. Kahvaltı yapmak için yemek bölümüne gittim. Döndüğümde yatağım toplanmış ve üstüne bir kağıt konmuştu. Leo üniversite dekanlarının beni görmek istediğini ve 12 gibi orada bulunmam gerektiğini yazmıştı. Saate baktığımda 10.30 du ve hemen hazırlamaya başladım.
Üniversite kapısından girdikten sonra elime ziyaretçi kartı verildi. Utangaç adımlarla Leo'nun odasını bulmaya gittim. Birkaç kişiye sorup ilerledikten sonra odanın kapısını buldum. Derin bir nefesten sonra kapıyı tıkladım ve gir emri ile içeri girdim. Leo hiçbir zaman görmediğim bir ciddiyetle önündeki kağıtları okuyor, imzalıyor ve altlarını çizip ayırıyordu. Ne var diye hala bana bakmadan sordu.
"Eeee, beni görmek isteyen dekanlar varmış da ben onun için..." dedikten sonra Leo sonunda yüzüme bakmayı akıl etti. Sonra sanki beni hiç beklemiyormuş gibi ahh çok dalmışım kusura bakma diyerek geçiştirdi.
Gittiğimizde dekanlar çoktan toplanmıştı. Büyük bir masanın etrafında oturan 20 küsür kişi başımı döndürmesine rağmen güçlü olmaya en azından durmaya çalışıyordum. Beni herkesin görebileceği bir yere oturtturdular. Gözlerim Leo'yu ararken üstümdeki gözleri fark etmedim değil. Bu bakışlar esnasında kusura bakmayın diyerek Leo'da gelip bana oturabileceği en uzak yere oturdu. Eliyle sakin ol işareti yaptı ve soru yağmuru başladı.
Anladığım kadarıyla güçlü, kendinden emin ve cevaplarını tartarak düzgün verebilen bir genç kız portresi istiyorlardı. Bende onların istediklerini vermek ve Leo'nun emeklerini boşa çıkarmamak için sakin bir şekilde soruları cevaplamaya koyuldum. Soruları rahat bir tavırla söylerken ciddi görünmek için de baya çabaladım. Beni iyice evirip çevirip tarttıktan sonra gitmem için emir verdiler. Çıktıktan sonra kapıda Leo'yu beklemeye başladım. O çıkmadan önce içeridekiler bir bir çıkmaya başladı. Buranın müdürü gibi duran yaşlıca bir adam elimi sıkarak:
"Hoşgeldiniz Esin Hanım. Farklı ülkeden insanlar ağırlamak bizim için büyük bir şeref." dedi ve elimi sıkarak uzaklaştı. Bu adamda ileride bana baya sorun çıkaracak bir tip vardı. Ben bunları düşünürken kan ter içinde kalan Leo kapıda belirdi. Ne olduğunu duymak istemiyordum. Sadece Leo'yu da alıp oradan uzaklaşmak. Onu ilk önce kendi odasına getirdim ve bir bez bulup alnındaki teri sildim. İzin aldığını ve eve gideceğini söyleyince hemen:
"Tamam seni ben götürüyorum. Ve itiraz istemiyorum. Gelmeden önce ehliyetim vardı yani araba konusunda sıkıntı çıkmaz. Çok halsiz görünüyorsun bu şekilde zaten süremezdin." dedim ve itirazına fırsat bırakmadan onu arabanın içine sürükledim.
Evi bir bekar evi için idealdi ve beklediğimden temiz bir yerdi. Nedenini bilmediğim halde Leo çok halsiz ve uykulu bir durumdaydı. Kendine gelmesi için onu atlet ve kiloduna kadar soyup sonra onu zorla banyoya gönderdim. Sonra istemesem de ıykk diye bir ses çıkardım. Ne yapayım yani babamın bile bir tişörtünü üzerinden çıkaran bir insan değilim. Neyseki banyodan sonra daha ayık ve iyi görünüyordu. Evde bulduğum ilaçlardan biraz verdikten sonra onu yatağına götürdüm. Uyumaya dalmak üzereyken her şey için saol sana yarın bugün olup biten her şeyi anlatacağım dedi ve elimi sıktı. Bende onu orada bırakarak canım otelime geri döndüm.
Sabah kalktığımda rutin olarak yine kahvaltı için yemek bölümüne doğru ilerledim. Sonrasında Leo'yu bir masada oturur görünce üstüm başımdan dolayı biraz kendime kızdım ama etrafımdaki çoğu kişinin benim gibi olduğunu görünce emin adımlarla Leo'ya yaklaştım. Düne göre bariz bir şekilde daha iyi görünüyordu. Karşılıklı oturduk. O yemeklerimizi çoktan açık büfeden almıştı ve hala sıcaktılar. Leo'nun yüzünde garip bir ifade vardı bende havayı dağıtmak için "Eeee dün neler oldu?" dedim. Genzini temizledi ve derin bir nefesten sonra oracıkta ona bakıp kalmamı sağlayan bir şey dedi.
"Sanırım biraz bu okul konusunda problemimiz olabilir."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VAROLUŞ (Aşk Üçgenim)
Teen FictionSeni alıp götürür... Belki hep seninle dolaşan anılarına belki de gizlemek istediğin duygularına... Hayatından hiçbir şeye taviz vermeyen ve özgür ruhlu kızımızın aşkla ve hayatın zorluklarıyla imtihanı.