Hiç kimse masum değildir bu dünyada.Sağcı solcu komünist, anarşist ve devrimci olarak adlandırıldığımızdan beri idamlığızdır belkide hepimiz.Masumiyet bir ceninin dünyaya düştüğü andır.Ya kazanıp bebek olarak masumiyetinin sürdürecektir ya da tutunamayıp melek olacaktır. Tutunamayanları anımsadım bir an.Barışı düşlerken gece vakti arka planda çalan şarkı rakı olur geceme."Ne sen yorgun ne de ben yorgun. Kederli bir akşam içmişiz sarhoşuz hepsi bu. Hep sonradan gelir aklım başıma hep sonradan sonradan..."diyor Ahmet kaya ve yudumluyorum bergamotlu çayımı.Yasakları sevmek, okumak cesarettir diye düşünüyorum ben.Şarkı bugün yaşadıklarımı çağrıştırıyor da..Yeterince kötü bir gündü.Gözlerimde biriken yaşlar akmak için fırsat kovalıyor her melodide.Ne tür bir efkarlanmaktır bu.Neye üzüleceğini bilemiyor insan.Kan bağları tarafından sevilmeyen bir ailenin sevilmeyen bir tohumuyum.Hissettiğim bir ailem bir de şarkılarım var.Okuduğu kitaptaki gelişmelerle kalbi huzur dolan biriyim.Bir çok kişiyim ben.Ama kimse gibi değilim.Tiyatro sahnesinde ki Juliet , Kafka'nın Milena'sı ve Nazımın Piraye'siyim.Bunlar işte bunlar..kimse değiller bunlar bilinmeyen saat uygulamasında ki Tik tak tok sesleri.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gökkuşağında Ki Siyah
FanficYalnızlık vekaranlık çağına karşı absürt anti bilmem nelere karşı.Sonsuz müzik ve sonsuz hayaller diyari.