İyi okumalar
Su Albayrak:
gelen mesajı okuyunca kafamı kaldırıp onu gözlerimle aradım göz göze geldiğimizde bana bir gülümseme bahşedince belki biraz burukça dudaklarımın ucu kıvrıldı. Sahneden inerken Efe yanıma geldi ve "hey ne oldu? Suratın tıpkı Supernatural'deki o kadın gibi. Bembeyaz ve. Korkunç"dediğinde "seninle karşılaştığıma sevindim. Ama şu an hiç konuşabilecek modumda değilim Efe."dedim sadece canım şarkı söylemek istemişti söylemiştim. Ve gitmek istiyordum. Evime gidip belki biraz ağlamak ve uyumak. Tüm ihtiyacımın bu olduğunu düşünüyordum. Bana çekingen bir ifade ile baktı ve "Su şey.. Ben kötü şeyler yaşıyorum ve içinden çıkamıyorum. Şu sıra ise tavsiye verebilecek en akıllı kişi sensin. Ve tek ayık olan sensin ve ımm.. "Devamını getiremedi fakat anlamıştım. İhtiyacı vardı işte. Benim gibi bir lanete nasıl ihtiyaç duyuyorsa.. "Şu an saatlerce seni dinleyebilirim Efe. Sonucunda benimde hayatımı bilen tek sensin." Dedim güven vermek amaçlı. Gülümsedi ve "Gidelim?"soru şeklinde değişine "gidelim" dedim. İkimizde sormadık nereye gideceğimizi. Sadece rüzgar esti,biz onu takip ettik. Sonuç;sabahladığımızda oturduğumuz yerdi. Ses çıkartmadan oturduk. Ben ona baktım o bana. Sakince gözlerimi kırpıp güven verici bir şekilde gülümseyince bir süre anlatmak için cesaret arar gibi durdu. Sonra konuşmaya başladı." Annem.. Şu an hastanede. Neden olduğunu hiç birimiz bilmiyoruz. Ve.. Ve korkuyorum Su. Eğer ona bir şey olursa."derin bir nefes verdi. Tüm hislerin uçup gitmesini diliyor gibi. Dolu gözlerle bakıyordu. Sanki ağlasa geçecekti acıları. Göz yaşları yere damlayıp acısı ile toprağa süzülecekti sanki. "Ağla o zaman"dedim sakince. Biliyordum az da olsa hislerini biliyordum. Bana bir süre baktı ve "şu an yoğun bakımda. Ve benim son sözüm ne oldu biliyor musun Su?"dedi güzel gözlerinde saklamıyordu göz yaşlarını artık. Durmadan akıyorlardı usul usul.Yeşil güzel gözlerinin etrafı kızarmıştı. "Senden nefret ediyorum dedim Su!" Sesini yükselttiğinde benimde gözlerim dolmuştu. Sarıldım sıkıca. Başını boynuma gömüp daha çok ağladı. Sokakta kimse yoktu. Sahil oluşu ve soğuk oluşunu da sayarsak da sanırım biz deliydik. Efe'nin ağzından bir hıçkırık kopunca kendime geldim. Sanki mümkünmüş gibi daha çok sarıldım. Erkekler ağlamaz diyorlar ya. Yalandı. Erkeklerde hissederdi. Ağlamak kızlara özel değildi ki.Kafasını kaldırıp gözlerini sildi. Ona baktığımda gözlerini kaçırınca aklıma geleni ona mırıldandım. "Erkekler ağlamaz,sil göz yaşını, kaçırma gözlerini benden suçlu suçlu." Sözlerim ona daha çok etki etmişti. Mümkünmüş gibi daha çok ağlamaya devam etti. "S-su -"cümlesine devam edemediğinde yine başını boynuma gömdü. Saçını okşadım. Hıçlırıklarından benimde gözüm dolmuş yavaşça yanaklarıma ordan çeneme ve usulca saçlarına süzülüyordu. Bir süre sonra yavaşça sakinleşti. Sessizce göz yaşları akıyordu. "Biliyor musun Efe. Benim annem bile yokmuş. Terk etmiş beni." Dedim saçlarını okşarken. Çok yumuşak saçları vardı. Ve çok güzel kokuyordu. Aslında klasik gibiydi bir erkeğin saçlarının güzel olması. "Küçük yaşta evlatlık alınmışım ve bunu öğreneli bir kaç saat oldu." Dediğimde kafası boynumda olduğu için boğuk çıkan sesi ile "belki seni çok iyi tanımıyorum ama benim bildiğim Su ortalığı yıkardı."dediğinde kafamı 'hayır'anlamında sallayıp "sedece ağladım biliyor musun. Sadece ağladım çünkü alıştım artık istenmeme duygusuna. Sevilmemek,insanların nefret etmesi." Sanki biraz daha rahatlamıştım. Normalde kızlar erkeğin boynuna gömer kafasını değil mi? Aslında işler öyle değil. Kim o an daha güçsüzse o sarılır. Kim ihtiyaç duyarsa karanlığın onu örtmesine. O kafasını deve kuşu misali kafasını saklar. "Nasıl böyle olabiliyorsun ki?"dediğinde gülüp "Sanki aldatılan,ağlarken zorla gülebilen,değerli insanları kaybedip bunları ve bilmediğim her şeyi atlatan benim Efe. Bu kadar kaptırma kendini. Seni temin ederim acının boyutu mühim değil. Her acı geçmek üzere temin edilmiştir.Yukarıdaki sadece sınırlarımızı test ediyor." Dediğimde beni izliyordu. Yeşil gözlerinde kendimi kaybetmemem mümkün değildi. Bu sevmek veya sevmemekle alakalı değildi. Sadece gözler kalbin aynasıdır diyorlar ya. Gözlerindeki o umutsuzca yanan ışık sönmek ve sönmemek arasında sık sık mekik dokuyan o ışığı izleyerek ona söz verdim. "Ve seni temin ederim Efe seni bu acıdan uzaklaştırmanın yolunu bulacağım. Sadece umudunu kaybetme. Onu kaybedersen ikimizde kayboluruz." Dediğimde o güçsüz görüntüsü gitmiş yerine olduğundan daha güçlü,daha umutlu ve daha korumacı bir Efe gelmişti. "O zaman Su Albayrak,bende size söz veriyorum ki. Beni acıdan uzaklaştırmak için bulduğun her yola koşulsuz uyacağım ve gözlerinden bir damla yaş akmasına izin vermeyeceğim. Tek bir şartla."dediğinde bu kadar resmi konuşmasına katıla katıla gülmek istesemde büyük bir ciddiyetle"nedir o şart?"sorumu yönelttim. "Sende senin için seni üzmemek adına yapacağım her şeyi kabul edeceksin."dediğinde "düşünmeden "söz veriyorum."dedim ve beni aniden kollarının arasına aldı. Yoğun nargile ve tarif edilemez bir koku ile karşıladı beni boynu. Tarif edilemez derecede huzur doluydu. İşte. Bir klişe daha."Biliyor musun? İlk defa biri ile bu kadar süre sarıldım. Genelde sarılmaları sevmem çünkü 12.doktor'un dediği gibi'sarılmalar yüzünü saklamanın en iyi yoludur'"dediğimde "bir ilkinde bende olsun. Bu arada Doctor Who izliyor olman ne kadar sevindirdi bilemezsin artık Cumartesi günleri yanlız başıma DW matathonu yapmayacağım!"dediğinde güldüm. Ben bir şey diyecekken lafı ağzıma tıkıp "Biliyor musun Cumartesi olması veya olmaması umrumda değil. Hadi bize gidip verdiğimiz sözleri kutlamak ve bu anı unutulmaz kılmak için Doctor Who marathonu yapalım!"dediğinde karşı çıkmadım beni otoparka bıraktığı aracına bindik.
araç dediğin BMW olum adam ol.
İç sesimin saçmalayışını kâle almadan sessiz olmasını umduğum yolculuğa başladık fakat ne yazık ki hiç sessiz olmadı. Sürekli Efe kendi kendine konuşmuş radyonun sesini sonuna kadar açmıştı. Sonunda bir eve vardığımızda çok klişe bir hareket yapıp evi inceledim. Ev siyahtı. Tuhaf bir şekilde çok hoş duruyordu içeri girdiğimizde ise siyah soğukluğun aksi hakimdi. Evin sımsıcak bir yapısı vardı. Mavi ve turkuaz karışımı halılar krem rengi duvarlar ile mükemmel bir uyum sağlıyordu ve süt kahvesi tonlarına yakın renkte olan koltuklar eşlik ediyordu. Mutfak olabilecek yere ilerleyen Efe'ye "güzel evin varmış" dediğimde "teşekkürler ve buraya gelip bana yardım edersen eminim daha güzel olacak"dediğinde gülümseyerek sesin geldiği yere yani yanına gittim."Ne yapmalıyız doktor?"diye sorduğumda "Papyon Clara papyon takmalıyız!"diye bağırıp Matt Smith taklidi yaptığında 30diş sırıtarak çıkarttığı tencereye yağ döktüm ve biraz ısınmasını bekledim. Şimdi diyeceksiniz neden 30.32değil. Ben 19yaşındayım doğal olarak 20lik dişlerim yok o yüzden 30. Isınan yağa mısırları atıp karıştırdım ve olmasını beklerken arkamı döndüğümde Efe yoktu. Bir süre bakındım fakat bulamadığımda "Efee!"diye bağırsamda ses gelmedi......Haloo! Nasılsınız?Şu an iki senedir aradığım ve Dancing To The Dark kitabını bulmamı sağlayan şarkının ismini sonunda bulduuum!! Bunun mutluluğu ile yayımlayayım dedim. 1015 kelime oldu yahu! Bu arada 31 yorum oluşu üzdü grlökrktle sizce sonraki bölümde neler olacak?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dancing To The Dark
Teen FictionBen, sevgiyi bir kez tatmıştım.Oda kısa bir süre sürmüştü.Göz yaşarına terk etmişti beni Tanrı. Sanırım beni sevikler listesinden sildi ha? Ben ufak bir kız çocuğudum ve sevgiye açtım. Onlarsa bu açığımı kullandılar. Lanet olasıca hayatımda neye dok...